Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '09

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye’de politik mi olmalı yoksa kaotik mi?

Anlaması zor bir dönemden geçiyoruz ülkece.

Kimse hem de hiç kimse bu gidişin hangi gidiş olduğunu bilmediği gibi, tipide kalmış gibi 10 cm ilerisini göremiyor maalesef.

Bir kaos, bir karmaşa ki sorma gitsin.

Allahıma bin şükür kriz mıriz yok,

Allahıma bin şükür değişkenlik gösterse de enflasyon tek hanelere gelebiliyor zaman zaman,

Allahıma bin şükür işsiz sayısı tolere edilecek gibi,

Allahıma bin şükür hala ayaktayız… vs vs

Kurban olduğum Allaha bin şükür de, acaba yurdum insanının gerçekleri bunlar mı?

Bakınız o kötü bu kötü demiyorum, bir başka yönetimin daha iyi olacağını kestiremiyorum, e ne de olsa öyle bir ülkedeyiz ki, gelen gideni aratıyor maazallah! Ama halk olarak, kişi olarak sen ne yapıyorsun ne yapmalısın diye akıllara bir soru getirmek istiyorum.

Belki, git kızım işine sana mı kaldı koskoca 71 milyona akıl vermek diyeceksiniz( bu arada o yıllardır televizyon reytinglerinde kullandığımız rakam da değişmiş, haberi olsun ilgililerin!)

Biz yıllardır söylüyoruz, dilimizde tüy bitti, sakal bıraktım olmadı, açlık grevine girdik olmadı, öldük olmadı diyeceksiniz.

Varın diyin o zaman, evet bana kalmadı ama size de tasası kalmasın istiyorum. Dedim ya akıl vermek değil bir mum yakmak istiyorum. Malumunuz her ne kadar büyük atılımlar yapılsa da hala yurdumun bazı köşeleri bundan nasibini almamış olabilir. Ben onlara mum yakmak istiyorum.

2009 yılında, 25 yaşında bir gencin ülkesine bir ayna tutmasıdır söyleyeceklerim, binlerce yıllık tarihini okuyup göğsü kabaran, vatanını milletini pamuklara sarmalayan, milli bayramlarda hala gözleri dolan, geçiş törenlerinde alkış tutan, ana haber bültenlerinde şehidine ağlayan, ne olacak bu milletimin hali diye tasaya düşen, sabah servis beklerken üşüdüğünde “Allah sokakta kalan kardeşlerime yardımcı olsun “ diye dualar eden, belirsizliklerden bıkmış, yılmış, önünü göremeyen, geleceğinden endişe eden, her gün duyduğu arkadaşlarının işten çıkarılma hadiseleri ile biraz daha hayata karşı güvenini yitiren, kendini yönetenlerin veya yönetmeye çalışanların medya önünde çıkan yanlışlarına rağmen hala temsil hakkına sahip olduğunu içi sızlayarak gören, yine kendine temsilcilik edenlerin pek çoğunun bir şekilde adliye koridorlarında geçtiğini bilen (aynı durumda olsalar bu halde birine kendileri kız bile vermezler!) gencecik bir türk evladının gözleri.

Birileri ergenekonla uğraşırken vallahi biz milletçe Gergenekon olduk, gerildik yay gibi. Bir ok gibi fırlamaya ramak kaldı. İşte asıl soru burada , tamam fırla da nereye? Ne cesaretle?

Bir tarafta her şey vatan millet Sakarya için denirken bir taraftan da düşünmeden yapılan işler, davranışlar, duruşlar var.

Peki kim şimdi neye inansın?

Bakınız dostlarım, bazı toplumlar vardır ki yönetim tutumunu temsilcisine kendi seçtirir ve bazı toplumlar da vardır ki, temsilci kendi tutumunu halkına mal ettirir.

Son yıllarda yaşanan pek çok gelişmeye baktığınızda kimin yönetim tarzının kime mal ettirildiği ortadadır. Bu bir seçim midir? Evet.

Kimin seçimidir, sayım yapılmakta zorlanan büyüklükte bir ülkenin seçimidir!

Şimdi bir örnekten gideyim, özellikle özel sektör çalışanları vizyon itibariyle daha farkı bakar iş yaşamına, özellikle gerçekte kurumsallaşmış firmalarda çalışıyorlarsa şayet.

Dönem dönem çalışanlara diksiyon, benden dili, öfke kontrolü, sunum teknikleri, zor kişilerle başa çıkma, müzakere gibi bir takım eğitimler aldırırlar.

Neden tutup o kadar para harcarlar hiç düşündünüz mü? Aslında temelde bakıldığında ortada bir iş vardır ve kişi işi yapabilecek teknik bilgi ve donanıma sahip olduktan sonra gerisine gerek yoktur!

İşte kazın ayağı hiç de öyle değil.

Bu aslında kişiye dolaylı olarak da şirkete yapılan bir yatırımdır ve kat be kat geri dönüşü vardır. Kurumsal şirketler bunu ziyadesiyle bilirler ve bu masraf kalemini önemserler.

Peki biraz düşünelim sizce neden bu kadar önemli bu saydığım eğitim başlıkları?

Çok basit hem sizi profesyonelleştirir hem de dışarıya karşı şirketinizi nasıl yönettiğiniz, nasıl bir duruşunuzun olduğunun en büyük göstergesidir.

Bundan yola çıkarak; bir şirket çalışanı gider ve kendisini ve şirketini tabi en iyi derecede temsil etmesi gerektiği bir yerde hiç de beklenmeyen bir davranış sergilerse şayet, şirketinin tavrı “iyi ki yaptın, ağzına sağlık valla, ne de güzel posta koydun, sayende yıkılmaz bir şirket olduğumuzu anladılar, artık bizden korksunlar, bak iyi ki yaptın, senin korkuda bir daha tatsızlık falan asla çıkmaz olmayacaktır.

Hatta kişinin işine son verilebilir veya farklı yaptırımlarla karşılaşabilir kişi.

Bunu yapan çalışan değil de genel müdür ise o zaman işin seyri farklılaşır bu kez çalışanların bir kısmı( ki genelde bu kesim aslında her şeyi alkışlayabilir veya yapılanın nerelere dokunduğunu kestiremeyebilir) yaşa, Varol derken bir kısmı sorgulayabilir.

- E hani duruşumuz dik ve profesyonel olmalıydı, hani etkin müzakere yapmalıydık?

- Rezil olduk valla, daha oturmayı kalkmayı bilmiyor patron, nasıl olacak bu işler?

- E o patron tabi, ben yapsam, işimden olurdum!

- Hani yurtdışına açılmak için onca şey yaptık, ne olacak şimdi?

- Yok yok kardeşim ne dersen de her şey boş!

Size söyleyeyim, güvensizlik alıp başını gider ve kimse hiçbir şeye inanmaz artık. Eh o zaman bilumum toplantılarda halkınız AB ye girmek için yeterince istekli mi sorularına gelen cevaplarda bilindiği gibi olmaz.

Her şey çok iyi olabilir yeter ki çıkarsız çalışsın birileri, ve halk biraz daha sorgulasın neden sonuçlarını. Nasıl ekmek sırasına yandan birileri kaynak olduğunda sorguluyorsa öyle sorgulasın.

Bu gidiş nereye diye sorgulasın? Nerde kazancımın karşılığı diye sorgulasın, daha profesyonel, daha yaptıklarıyla kendini gerçekleştirmiş, genç nüfusa örnek olması gereken temsilcisinin davranışını, bakışını, duruşunu sorgulasın.

Sadece seçtim oldu demesin, neden seçtiğini bilsin ve üç kuruşa tav olmasın.

Bakınız dostlarım birileri gider, birileri gelir, evet değişim iyidir de bu kadarı değildir. Herkes üzerine düşeni yapsın. Geleceğin gençleri böyle çaresiz kalmasın.

Bir de son sözüm ne olur bir 100 dolar vereyim de biri bana şu Ergenekon’u anlatsın.

Zira ziyadesiyle aklım karıştı vallahi çalışamaz oldum sistem içindeki sistem düşüncesini çözmeye uğraşmaktan…

Bir de onca şey varken aklıma bu takılmasın.

 
Toplam blog
: 4
: 479
Kayıt tarihi
: 07.01.09
 
 

“İşimi seviyorum.” Bu sözü söyleyebilen şanslı bir azınlık içinde olduğumun farkındayım. Kendi kendi..