Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '13

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Türkiye'de sanatçılık: Ya açlık ya da hizmetkarlık

Türkiye'de sanatçılık: Ya açlık ya da hizmetkarlık
 

Bu sabah internette gazeteleri okurken bir köşe yazısı dikkatimi çekti. Can Dündar'a ait olan bu yazıyı bir solukta okudum ve izni olursa başlığını paylaşarak bugünkü yazıma konu etmek istedim.

Yazar 'Türkiye'de sanatçılık ya açlık ya da hizmetkarlık  başlıklı yazısında Nebil Özgentürk'ün yeni çıkan 'Sanatımızın Hatıra Defteri ' isimli kitabından bahsederek sanatçıların Türkiye'de ne kadar zor koşullarda sanatlarını icra ettiklerini  anlatıyor.

Sanatçıların yüzyıllardan beri dünyanın bir çok ülkesinde yaşamak için ne büyük mücadele verdiğini, bir çok ressamın, yazarın, bestecinin yaşarken değerinin bilinmediği için fakirlik içinde yaşamını sonlardırdığını biliyoruz. Nebil Özgentürk kitabında ülkemiz değerlerinden bir çok ismin çektiği sıkıntıları anlatıyor. Örneğin bilimin dahi çocuğu Prof. Mustafa İnan'ın parasızlıktan Almanya'da rehin kalan cenazesinin toplanan borç para ile yurda getirilişi, insanlığa Afrodisyası kazandıran Prof.Kenan Erim'in çalışma belgesi eksik diye ceza yiyince kahrından öldüğünü, Ulvi Uras'ın perdesini açık tutabilmek için aldığı borçların sıkıntısı ile kalbine yenik düşüp vefat ettiğini, hayatı boyunca delik ayakkabı ile gezen Orhan Kemal'i ve bir çok sanatçı, bilim adamı ,düşünürün sıkıntılarını bu kitapta okuyabiliyoruz. En kısa zamanda ben de alıp bu kitabı okuyacağım.

Can Dündar yazısını 'Bu ülke düşünen, yazan, üreten evlatlarına insafsız davransa bile tarih sonunda haklarını veriyor.'diye sonlandırıyor. Evet geçmişte açlıktan ,değil sanatını icra etmek ,yaşamaya dahi imkanı olmayan kişilerin eserleri ve adları bugün aklımızda . Dünya Afrodisyas'ı alkışlıyor, Orhan Kemal'ın romanlarından uylanan diziler izlenme rekorları kırıyor, Ahmet Arif hala dilden dile geziyor.

Ben de bir klasik müzikçı annesi olarak ,evladımın ülkesinde sanatını icra etmek için verdiği savaşı gördükçe geçmişte ve halen sanatçıların ne büyük maddi sorunlarla karşılaştıklarını bir kez daha anlıyorum. Amerika'da ve dünyanın bir çok ülkesinde verdiği konser ücretini daha konser başlamadan zarf içinde alan ve binbir ihtimamla ağırlanan kızım ülkesinde konser verme durumunda bedava veye boğazı tokluğuna çalmak durumunda bırakılıyor. Sanatçıların  sanatlarını hobi olarak yaptıkları düşüncesi var toplumda sanırım. Bir ressamın, bir müzisyenin , bir bestecinin, bir yazarın ürettikleri ile yaşamını idame ettireceği düşünülmüyor.Yıllarını müziğe vermiş, mesleği müzik olan yaşamını bunu icra ederek idame ettiren  bir kişiye, emekliliğinde Türk müziği korosuna girmiş bir kişi muamelesi yapamayız.

Oysa ki sanatçılar, düşünürler, yazarlar toplumda en çok değer verilmesi ve maddi yönden en yüksek gelir grubunda olması gereken kişiler bence. Bir pop sanatçısı bir şarkı ile meşhur olup malikanelerde yaşıyor, en pahalı arabalarda geziyorsa , yıllarını tiyatroya vermiş bir sanatçının da onun kadar olmasa bile rahat bir yaşam sürmesi gerektiğine inanıyorum.

Yazımı bitirmeden bugünün önemine ilişkin bir de not düşmek istiyorum.Bugün 3 ocak. Bugün tarihte  neler olmuş diye internette gezinirken bir habere rastladım. 3 ocak 1990 da İbrahim Balaban adlı ressamımızın 'GÖÇ 'adlı tablosu 45 milyon TL ye satılmış. Bugüne kadar yaşayan bir ressamın eserine ödenen en yüksek ücretmiş bu fiat.

Böyle haberlerin çoğalması dileği ile...

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..