Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '06

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Türkiye'de spor yazarlığı

Türkiye'de spor denince akla ilk ve belki de tek gelen branş; futbol olmaktadır. Diğer spor dallarıyla gerek toplum, gerekse basın olarak ilişkimiz ise; tıpkı şu an Japonya'daki Dünya Şampiyonası'nda mücadele eden Basketbol Milli Takımımızın başarılarındaki gibi, hep belirli bir zaman aralığıyla sınırlı kalmaktadır. İleride bu turnuva da bittikten sonra; Türkiye'de sporun gündemi yine futbola dönecek ve (umarız ki) Baketbol Milli Takımımız, bu turnuvadan hepimizi mutlu edecek bir sonuçla, bir dereceyle dönse bile; bu tarihî başarıları çok geçmeden ne yazık ki unutulmaya yüz tutacaktır.

Türkiye'de spor basınının önemli bir kısmı, şu anda bile Türk Sporu için tarihî bir önem arz eden bu ilerlemeye karşı bir hayli ilgisiz kalmaktadır.

Türkiye'de spor yazarlarının büyük bir bölümü eğer sadece futbolla ilgili yazılar yazıyorlarsa, o zaman Türkiye'de Spor Basını'nın adını, Futbol Basını olarak değiştirmek daha yerinde olacaktır.

Türkiye'nin gazetelerinin spor sayfalarında her gün yüzlerce köşe yazarı, düşüncelerini okurlarıyla paylaşmaktadır. Bu köşe yazarlarının büyük bir bölümü; ya oynanan bir maçın, ya da futbol dünyasında geçen olayların analizini, eleştirisini yapmaktadır. Hatta bazı köşe yazarları; spor dünyasında geçen olayları, oynanan maçları yorumlarken yeri geldiğinde insanları eleştirmekten de geri kalmazlar: Kimileri ahını gider, futbolcudan alır; kimileri teknik direktörün taktiğini beğenmez. Kimine göre hakem, tek günah keçisidir kaybedilen maçın; kiminin de derdi; kulüp başkanlarıyla, yöneticilerle, federasyon başkanıyla, hakem kurulu başkanıyla ve hatta bakanladır.

Kısacası; spor yazarlığı yapan her kalemin kendine özgü bir üslubu, kendine ait bir ruh hali mevcuttur. Kimisi, eleştirirken neredeyse kızıp, muhatabını paralayacakmış gibi olur; kimisi de yazılarında daha sakin, ama kinayeli bir üslubu seçer. Türkiye'de teknik direktörlerin, futbolcuların kaderi; spor yazarlarının kaleminde belirlenir. Bir tek maç yüzünden hocalar, futbolcular gönderilir.

Türkiye'de spor yazarları; düşüncelerini sadece gazete köşelerine yazmakla kalmazlar, aynı zamanda televizyonlarda yayınlanan spor programlarında da tartışırlar. Televizyonlarda yayınlanan, seviyesi her geçen gün biraz daha aşağıya inen spor tartışma programlarında sergilemiş oldukları hal ve hareketler, aslında bugün Türkiye'de egemen hale gelen bir taraftar ruh profilinin ekranlara yansıması olmaktadır. Spor tartışma programlarında yaşanan kavgalar, kavgalar esnasında sarfedilen ağır sözler; yeni yasal düzenlemelerle sona ereceği ümit edilen stadlardaki şiddet olaylarının daha da tırmanmasına ve içinden çıkılmaz bir hale gelmesine neden olmaktadır.

Türkiye'de spor yazarlarının, mutlaka takip ettikleri bir takım bulunmaktadır. Hatta bazı spor yazarları; yazdıkları yazılarında tıpkı bir taraftar gibi, hakkında yazdıkları takımların etkisinde kalırlar. Tuttukları takımları; yazdıkları yazılarda, yazılarda kullandıkları ifadelerde ele verirler.

Geçen günkü yazımda hakemlerin de, her futbolsever gibi takım tutabileceğine, bunun normal karşılanması gerektiğine değinmiştim. Ama takım tutmak; bireye, toplum içinde bir gruba ait olma hissini veren bir eylemdir. Ve hakemler kadar basın da; futbolda adaletin kurulumunu ve devamını sağlayan belki de en etkili güç olmaktadır. Bu güç, futbolun her grubunda eşit olmalıdır. Yâni; herhangi bir gazetede spor yazarlığı yapan bir basın mensubu, köşesinde yazdığı yazısında tarafsız olmasını dilediği bir hakemden daha tarafsız olmalıdır. Çünkü; oynanan futbolun neticesini etkileyen faktör hakem olduğu kadar; esas önemli olan toplumun bakış açısını etkileyen faktör de basın olmaktadır.

 
Toplam blog
: 266
: 1321
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1982 yılında İstanbul'da doğdum. Açık Öğretim Fakültesi İşletme Lisans eğitimimi 2005 yılında tam..