Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Türkiye'de üretim

Türkiye'de üretim
 

Yeni Türkiye Ekonomisine Doğru
TÜRKİYE'DE ÜRETİM


Siz hiç aç kaldınız mı? Bir gün, iki gün, üç gün. Ben kaldım. Tamam, belki biraz akılsızlığımdan. Farkına varmıyorsunuz önceleri. Bu durumun geçici olduğu, yakın bir zamanda yemek yiyeceğinizi bildiğinizden olacak aklınıza gelmiyor kötü sonuçlar. Ama zaman ilerledikçe açlık hissi yavaş yavaş tüm benliğinizi sarmaya başlıyor. Gençliğin verdiği enerjiyle epey bir süre direndim. Ta ki ertesi gün akşama doğru mideme sancılar girinceye kadar. Bir şeyi yaşamadan asla bilemezsiniz. Açlık önce zihninizde, hayalinizde başlıyor. Yemekten başka bir şey düşünemiyorsunuz. Tüm benliğinizle bir lokantanın vitrinine odaklanıyorsunuz. O an için yüzümü kızartıp bir yerlerden yiyecek istemek dışında bir yol yoktu. Gurur, utanma ve cehaletten oluşan bir kişiliğim vardı. Bu nedenle ölsem kimseden bir şey isteyemezdim. Çok uzağa giden arkadaşımın dönmesini bekleyecektim çaresiz. Üçüncü gün sabahı kalkamadım yataktan. İkindiye doğru arkadaşım geldiğinde ise kendimde değildim. Yine de gurur yapmaya çalıştım.

Şimdi, başımdan geçen bu gerçek yaşam öyküsünü niye anlattım?

Duygu sömürüsü yapmak için ya da bana acıyasınız diye değil. Yazılarım daha fazla okunsun diye hiç değil.

Ülkemizde yaşayan insanların binlercesi her gün bu şekilde açlık çekiyor olabilirler. Dilenciler, serseriler ya da başka bir şekilde gözümüze sokulan sefaleti kastetmiyorum. Hiçbir şey yokmuş gibi gözlerini hafifçe kaldırıp yine de size gülümsemeye çalışan fakir komşunuzu anlatıyorum.

Siz söylenenlere boş verin. İnsanlar için paradan daha önemli bir şey olamaz. Hayat ihtiyaçların karşılanması üzerine kurulmuştur. Özellikle ülkemizde insanların çektikleri sıkıntıların çoğu ekonomik değil midir? Benim anlayamadığım insan hem paralı hem de dürüst olamaz mı? Para ve paralı insan anlaşılmaz bir şekilde kötülüğün kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Örneğin kapitalizmin temeli olan bireysel davranışta para düşmanlığı yoktur. Kişinin ne kadar zengin olabilecekse yolu açık olmalıdır. Bugünkü düzen toplumsal yaklaşımda da aslında durum farklı değil. Parayı eşit dağıtıyoruz diyerek bizi kandırıyorlar hepsi bu. “Para için anasını satan” insanlar yüzünden ilgisiz alakasız kâğıt parçacığı, zavallı banknotçuk suçlanmaktadır. Düzen hırsızı yaptığı bütün pislikleri “para insanı yoldan çıkarır” diyerek örtmektedir. Kötülükle paranın ilgisi yoktur. Para iyidir. Para insanı yoldan çıkarmaz. İnsanlar ihtiyaçları kadar para elde etmelidirler. Yani toplumumuzda bir yandan üç kuruş için yırtınan, diğer yandan para her kötülüğün anasıdır diyen, bunların üzerine de”Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık” şeklinde bir şarkı patlatan çok çelişkili ve garip bir anlayış var.

Ülkemizde nehirler ayrı denizlere dökülse de para belirli ellerde toplanmak zorunda. Yırtık cebinizdeki buruş buruş beşliği cebinizden alan, çalan elin parmağında on bin liralık yüzük var. Bir gün kahvede oyun oynuyorum. Yanımda çok zengin giyimli bir beyefendi. Mercedes arabası dışarıda. Oyun heyecanlı. Sigaram bitti. Sağa sola dönüyorum. Sigara alacak biri lazım. Adam ben alayım, dedi. En küçük param bugünkü yüz lira. Çıkarıp verdim. Gidiş o gidiş. Ne adam geldi ne de sigarayı getirdi. Arabası da yerinde yoktu. Aklım durdu. Beni yüz kerre satın alabilecek bu adam üç kuruşa tenezzül edip paramı alıp gitmişti. Demek ki küçük insanlar daha kolay soyuluyordu. Ülkemiz de baştan aşağı küçük insanlarla doluydu. Gölde balık çoktu yani.

Ülkemizdeki sefaletin ana nedeni buydu. Ama tek neden bu değil elbette.”Üretimsizlik”denen hastalık da insanlarımızın belini büküyor. Aradığını bulamıyorsun. Bulsan da pahalı, alamıyorsun. Alsan da işine yaramıyor çünkü kalitesiz ve adi. Kaliteli üretim azlığı hırsızlıktan sonra bu ülkenin en büyük sorunu. Bir de alışkanlıklarımız var düşman başına. Hepsi bir araya gelince çoğu komik çoğu da acıtan içler acısı, yürek burkan insan manzaraları çıkıyor ortaya.

Öküz alacak parası olmadığı için karasabanına karısını koşan fakir köylü inanması güç ama dünün gerçeğiydi belki de. Bugün ise çadırlarda yaşayan insanlar, dere kenarında tokaçla döverek çamaşır yıkayanlar, elbisesini yatağın altına koyarak ütüleyenler, kilometrelerce yolu ya parası ya da araba olmadığı için yürüyerek gidenler, kadın erkek, çocuk mecburiyetten on kişi aynı odada yatanlar, tuvalet ihtiyacı için tarla ya da boş araziye gidenler, şemsiyesi olmadığı için yağmurda ıslanarak yürüyenler, odun veya kömürü olmadığı için tezek yakanlar, fakirlikten akşam sabah ekmek çorba yiyenler, bazı öğünlerde hiç yemeyenler, mum, lüküz ya da lambayla aydınlananlar ve daha niceleri.

Bunlar hem yokluktan hem de bilgi ve kültürsüzlükten. Tabi ki üretimsizlik de var.

Üretim azlığı, hiç üretim olmayışı ve her şey olsa bile alacak paranızın olmayışı elbette sizleri üzer.Ancak bunlardan hiç birisi sizin akıl hastanesine düşmenize neden olmaz.Türkiye’de insanları delirten başka bir şey vardır.Havada yağmur vardır.Güzel bir şemsiye alırsınız.Satıcı açar tepenizde döndürür fırıl fırıl.Çubukları çeliktenmiş, öyle der.Kumaşı çok özel bir kumaşmış.Aslında hiçbir şey anlatmasına gerek yoktur.Almaya karar vermişsinizdir bile.Çünkü ucuzdur.İlk yağmur damlası daha düşmeden havada yakalayım diye düğmesine basıp açarsınız şemsiyenizi.Rüzgar da vardır birazcık.Böyle havalarda açmayın demişlerdir ama dinlemezsiniz.Yatak odasında kullanacak değilsiniz ya.Dayansın biraz.Onca para verdiniz. Lakin şemsiye söz dinlemeyen bir çocuktur. Kırılıverir çatırdayarak. Hani çubukları çeliktendi? Paranızın gittiğine mi yanarsınız, sırılsıklam ıslandığınıza mı? Gariban satıcıya gücünüz yeter, ona küfredersiniz. Oysa sorumlu ekonomik düzendir.

Şişman adam hazır elbisecide satın alacağı elbiseyi deniyordu. Ceketi giymişti. Oldu diye çıkardı. Bunun pantolonu da mutlaka olurdu ya o yine de emin olmak istiyordu. Ayaklarından geçirip çekti yukarı. Biraz zorlanarak düğmesini ilikledi. Nasıl oldu diye bakmak için hafif eğildi çünkü ayna yoktu. O anda”cart” diye bir ses duyuldu. Pantolon arkadan sökülmüştü.

Burada iki ayrı olay örnek olarak verilmiştir.

İlkinde kalitesiz üretim ve bunun vatandaşa yansıyan sonucu vurgulanmıştır. Toplumumuzda kendini akıllı sanan bazı insanlar vardır. Aptal olduğunuzu söyleyip öğütler verirler. Bir şey alırken çok dikkat edip iyice bakmalıymışız, ucuz etin yahnisi olmazmış. Bu nedenle ucuz mala para vermemeliymişiz. Bir yabancı bilim adamı demişmiş ki ben ucuz alışveriş yapacak kadar zengin değilim. Oysa bu akıllı kişi de mutlaka çok kerre böyle aldatılmıştır. Ülkenin her yeri kazıklarla doluyken Kazıklı Voyvoda’nın bile hiç şansı yoktur.

İkinci olay ülkemizdeki akıllara durgunluk verecek ekonomi, ticaret, yaşam ve üretim saçmalığını anlatıyor. Bu saçmalığın adı “hazır giyim.” ya da hazır ürün. Mezara girerken neden kefeniniz hazır değil? Onu da hazır edin. Sizi içine sokalım gidin. Adamın bacağı kalın. Kolu ince. Karnı küp gibi. Boyunu çöp gibi. Sen tut al bunu giy, bu sana tam olur de. Sonra al parasını git. Adam ne yaparsa yapsın. Tam kırk harami yöntemi. Alışveriş kapkaççısı bunlar. Elbiseyi, çorabı, atleti nasıldır, beğendiniz mi, size olur mu diye hiç düşünmeden dürüp bıkıp poşetin içine sokup elinize tutuştururlar.

Bay akıl yine konuşur: Pazarcıya, işportacıya çarpılmayınız. Kaliteli mağazalardan alışveriş ediniz. Markalı ürünleri tercih ediniz. İyi de kalite dediğin nerede ve fiyatı kaça? Çıkın dolaşın. Üç beş tane iyi mal satan mağaza gerisi bitpazarı.

Türkiye’de üretilen malların beklide %70’i kalitesizdir.

Vatandaşta para yok. Mecburen ucuz alıyor. Ucuz ürünler daha çok satıldığı için üretici de ona yöneliyor. Ancak vatandaş on liraya ayakkabı alıyor. Birkaç ay sonra yırtılıyor, on lira verip bir tane daha alıyor. Sonra bir tane daha, bir tane daha. Ucuz ya yılda dört ayakkabı alıyor. Kırk lira. Üstelik güzel değil. Kullanışsız. Dikimi kötü. Kalıbı bozuk. Ayağını sıkıyor. Derisi adi, kokuyor. Kışın su geçiriyor, ayakları su içinde kalıyor. Oysa kaliteli ayakkabı otuz lira ve bu olumsuzlukların hiç biri yok. Hem on lira fazla veriyor hem de rezil oluyor. Üreticiler ve satıcılar durumdan memnun beş kuruşa mal edip satın alıp on kuruşa satıyorlar. Bu kısır döngü böyle devam edip gidiyor. Ülkeyi yönetenlerin ayaklarında yüz liralık ayakkabı var. Umurunda mı onların yaşlı Ali emminin çektikleri. Bir mesai arkadaşımız vardı. Dar geldiği için eğilip doğrulurken pantolonun arkası sökülmüş o da çaresiz o an için çatallı iğneyle tutturmuştu. Sık sık “Allah devletimize zeval vermesin, başımızdan eksik etmesin” diyordu. Anlaşılan bu ülkede bir kısım insanlar donsuz gezseler bile hiçbir özelliği olmayan bu kravatlı yönetici takımını baş tacı edeceklerdi. İnsanların bu cehaletini yenmek mümkün değildi.

Şimdi yazılarımızı okuyanlar”Tamam da arkadaş devletin burada ne suçu var? Devlet ne yapacak? Ne yapabilir?” diyeceklerdir. Ben de onlara diyorum ki Ali emminin çektiği rezilliklerin tek suçlusu devlet ve bu düzendir. Devlet ne yapabilir sorusunun cevabına gelince bunu şimdi anlatmaya başlayacağımız yeni düzendeki üretimin yöntemi açıklamasında okuyacaksınız.

YENİ DÜZENDE ÜRETİM

Ağaç Hareketi ekonomisinin iki temel üretim politikası vardır.

1-) Belli bir standardın altında ürün üretemezsiniz.

2-) Belli bazı ürün çeşitleri ve üretim alanları dışında hazır ürün yoktur.

Biz eğer bu iki politikayı gerçekleştirebilirsek Ali emminin çektiği bütün sıkıntılar, rezillikler kesinlikle ortadan kalkacaktır.

Denilebilir ki bu söylediklerimizden ilki zaten şimdi uygulanmaktadır. Birazı doğru. Bir kısım ürünlerde (TSE) damgası var. Bazı ürünlerde bakanlığın uyarıları ambalajın üzerinde yazmakta. Ancak bunlar gerek bilgi eksikliği gerekse fiyatının yüksek olması, istenilen her yerde tedarik edilememesi nedeniyle halkımızın büyük çoğunluğunun kullanmadığı ürünler. İnsanlar pazaryerlerinden alışveriş etmektedirler. Buralardaki ürünler için kalite söz konusu bile olamaz. Neredeyse bazı tezgâhlardaki ürünler çöplük gibi bir şey. O, sayın kravatlı yöneticilerin buralardan alışveriş yapmalarını istesek ne derlerdi acaba? Sen halkın yediğinden yiyemiyorsan o ülkenin gerçek bir yöneticisi olamazsın.

AHE kanunları üreticinin elindedir. Bakar, okur ne diyorsa ne istiyorsa öyle üretir. Bunu isterse yapmasın. Üretilen ürünler Dağıtım Birimi ve İhracat Birimince kontrol edilir. Standartlara uygun üretilmeyen mal tırnak çakısı bile olsa alınmaz, üretenin elinde kalır. Gözden kaçtı diyelim. Kullananın olumsuz değerlendirmesi halinde inceleme yapılır bir olumsuzluk tespiti halinde üreticinin o parti malı iptal edilir ve parası ödenmez, ödenmişse geri alınır. AHE Kanunları (yeni düzende Ağaç Hareketi ya da Türkiye Cumhuriyeti Kanunları) nın affı yoktur. Bugünkü gibi para cezası ödeyerek de kurtulamazsınız.

Son kullanma tarihi olan ürünler bir yana bunların dışında kalan özellikle gıda maddeleri açısından şurada burada merdiven altında üretilen ürünler açısından hazır ürünlerde büyük tehlike vardır. Belki bugüne kadar bunları tüketen kişiler anında ölmemiş olabilirler. Ancak nedenini bilmediğimiz zamansız ve yersiz ölümcül hastalıklar bu şekilde hazırlanan gıdalardan meydana gelmiş olabilirler. Sağlık yetkilileri hazır gıdaların içerikleri ve hazırlanış şekli nedeniyle tehlike uyarısında bulunmakta ama örneğin süre geçmesi nedeniyle zaten rasgele kaplarda tutulan bu ürünlerin bozulma tehlikeleri hiç gündeme getirilmemektedir.

Gıda dışındaki hazır ürünler çok büyük sorunlar yaratmaktadır. Bu sorunları her gün yaşayan halkımız zaten bilmektedirler. Ayrıca burada uzun uzun anlatmaya gerek yoktur.

Hazır ürün hayatın bir gereği gibi görünmektedir. Aslında kolaycılığa kaçmaktır. Bunun bedeli, faturası ülke insanlarının düşük kaliteli yani kalitesiz bir yaşam sürmesidir. Bunun sorumlusu üreticiler ve halk değil devletin kendisidir.

Bir ürünün üretimi mutlaka kullanacak olanın isteğine göre yapılmalıdır.

Hazır hiçbir şey tam olarak hiç kimseye uymaz. Örneğin elbisenin üzerinize olması size uyduğu anlamına gelmez. Bazı genç insanların arkadan bakıldıklarında “amca” gibi görünmeleri bundandır. İçim yanarak “Türkiye’nin çöplükleri “ dediğim halkın alışveriş ettikleri pazaryerleri, işportacılar, sokak satıcıları yeni düzende yoktur. Ürünlerin ihtiyaç sahiplerine dağıtımı her çekirdek birim itibarıyla ayrı ayrı, gıda maddeleri ise işlenmiş olarak dağıtımı yapılacaktır. Gıda dışında ilgili birimin yardımcılığı ve yönlendirmesiyle size gerekli olan ürün belirlenir ve siparişi verilir. Ürünlerin fiyatlarının ödenmesi hizmet birimleri gibi değildir. Tam olarak ödersiniz. Yani imkânınıza göre ödeme yoktur. Ancak aldığınız her şeyin ücretini vade, faiz koymadan bir yıla yayma hakkınız vardır.


ÜRETİMİN ŞEKLİ

Yeni düzende en küçük işyerinden holdinge kadar tüm üretim yerleri birden başlayarak kimlik numarası alır. İşyerinin tüm işlemleri bu numara üzerinden yürütülür. Bugünkü ortaklık ve şirket oluşumları yeni düzende de geçerlidir. Ancak işyerleri kimlik bilgileri ve gerçek durumu tek tek karşılaştırılarak ve sonrasında da faal olduğu sürece her türlü idari, hesap, yönetim işlemlerinin ekonomi birimlerince yerine getirilmesi nedeniyle örneğin hayali şirket kesinlikle mümkün değildir.

Yine o işi yapacak ya da şirket kuracak kişilerin ilgili konuda eğitimli, olmaları zorunludur. İşyerinizde yapabildiğiniz herhangi bir işi yürüterek ekonomi birimlerinin kontrol ve yönetiminde işyeri açabilirsiniz ama burada sadece fabrikanızın bir elemanı olursunuz yani yönetim ve karar verme yetkiniz yoktur. Sadece paranız varsa ancak bu şekilde işyeri açarsınız. Bilginiz de varsa karar verme ve yönetme hakkınız da vardır. Bilginiz var paranız yoksa yönetim destekli işyeri açabilirsiniz.

İthal ya da ülkede üretilen hammaddeler Hammadde Biriminin kontrol ve denetimindedir. Bunda amaç bilinçsiz kullanım nedeniyle hammadde ve yardımcı maddenin zayi edilmemesidir. İşyerleri hammadde ve yardımcı maddeyi alırlar. Çalışma Biriminden de eleman alırlar. Ürettikleri mamul maddeyi iç piyasada tüketilecekse Dağıtım Birimine, dışarı satılacaksa İhracat Birimine verirler. Hammadde, yardımcı madde, genel giderler ve işçilik malın maliyetini ortaya çıkarır. Buna Ülke çapında standart %10 kar eklenir. Bu kar üreticinin o yaptığı üretimden elde ettiği kazançtır. İhracat payı kesilerek ekonomi birimlerince anında tutar(yani üreticinin karı)bankaya yatırılır. İşveren her ay ayın 25–30’ u arasında işçi ücretlerini bankaya yatırmak zorundadırlar. Hammadde ve yardımcı maddeler için üretici de ekonomi yönetimi de herhangi bir ödeme yapmaz. Ürün satıldıktan sonra hammadde ve yardımcı maddenin bedeli kimden ithal edilmiş ya da alınmışsa ona ödenir. Zaten bu şartlarla alınır. Bu durumda devlet aracı bir kurum üretici de %10 kar için çalışan bir ticari bir müessesedir. Üretici sadece Çalışma birimince kendisine verilen işçilerin ve genel giderlerin parasını verir. Ekonomi Birimleri ise üretilen bu ürünleri Dağıtım Birimince iç piyasaya dağıttırır veya İhracat Birimince ihraç ettirir.

İşyeri küçük ya da büyük olsun üretim tamamen profesyonelce yapılmak zorundadır. Hammadde ve yardımcı madde kullanımında israf, dikkatsizlik, düzensizlik ve dağınıklık nedeniyle bunların kaybı halinde üretici zarar eder. Zira ekonomi yönetiminin elinde standart üretim yöntemlerine göre hesaplanmış üretim miktarları vardır. Bu ölçüler şu kadar malzemeden bu kadar ürün çıkmalıdır şeklindedir. Ve verilen malzeme karşılığı istenen mamul madde bellidir.

Çalışanların İş Birimince verileceğini söyledik. Birim çalışanların her şeyinden sorumludur. Onları kayıt eder, eğitir, emekliliklerini ayarlar, işyerine yerleştirir, çalışmalarını izler. İşveren memnunu olmadığı işçiyi iş kurumuna bildirir.

Tüm bunların sonunda:

1-) Üretim mutlaka belli bir kalitenin üzerinde yapılır. Bu standarda göre bugün piyasadaki ürünlerin en az %70’ini yeni düzende göremezsiniz.


2-) Ekonomide üretim milyonlarca yetişmiş eleman tarafından çok büyük çalışma, denetim ve kontrol içinde yapıldığı için çok yüksek miktarda üretim yapılır. Bu kadar üretime gerek varmıdır. Üretilen bu kadar mal ne yapılacaktır sorusunun cevabını bir örnekle verelim. Ülkemizde kişi başına günlük süt ve süt ürünleri tüketiminin. Uzmanlarca en az yarım litre olması gerektiği söylenmektedir. Bu haftada 3, 5 ayda 14 yılda 168 litre eder. Ülke nüfusuna çarptığımızda 12 milyon ton civarı yapmaktadır. Oysa mevcut üretimimiz bunun çok çok altındadır.

3-) İthal ederek veya üreterek büyük paralar verdiğimiz hammadde ve yardımcı maddenin ekonomik kullanımı ve israf edilmemesi sağlanacaktır.

4-) Çalışanların emeklerinin karşılığı olan ücreti alarak, maaşlarını alamama ya da geç alma endişesi yaşamadan ve en önemlisi işsiz karlım diye düşünmeden çalışmaları sağlanacaktır.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..