Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '08

 
Kategori
Kentleşme
 

Türkiye’deki belediyeciliğe isyan ediyorum

Türkiye’deki belediyeciliğe isyan ediyorum
 

Belediye Başkanları ile uğraşacağım bugün biraz… Kentlerimizi getirdikleri duruma isyan edercesine; yitip giden arazi varlıklarımızın arkasından gözyaşı dökercesine, isyan edeceğim dünyaları küçücük olan ve siyaseti sadece nüfuz elde etme pınarı olarak gören Belediye Başkanları’na…

Hadi diyelim, kendinize çok güveniyorsunuz; hadi diyelim, her şeyi çok iyi biliyorsunuz; hadi diyelim, sizler Tanrı’nın bu gezegen üzerindeki gölgelerisiniz ama her şeyi çok iyi bilen olduğunuz halde, kentlerin sorunları boyu aşmış durumda.

Hadi diyelim, başka ülkelere gidip, oralara alıcı gözle bakıp en güzelini en doğrusunu yöneticiliğinizi yaptığınız kentlere getirme gereği dahi görmüyorsunuz; hadi diyelim, oradaki insani yaşamı kolaylaştıran, günlük hayat koşuşturmacası içerisinde stresini azaltan kentsel yapılanmaları gözlemlemek size vakit kaybıymış gibi geliyor, en azından aklınızı-beyninizi açıp bir bilenlere neden sormazsınız?

Hadi diyelim, gelişmiş kentleri gözlemleme olasılığınız yok, ancak artık uydu görüntüleriyle her yer çok kolaylıkla gözlenebilir bir durum almıştır bunu da mı bilmezsiniz? Baksanız o görüntülere, görseniz Dubai denen muhteşem kentin son 15-20 yılda nereden nereye geldiğini… Kimse bana “o adamların maddi gücü ortada, veriyorlar parayı, yapıyorlar düzenli bir kenti” teranesi okumasın. Bizdeki büyük kentlerin ana sorunları, imar planlarındaki düzensizlikler ve cadde ve sokakların planlamalarının bir bütünün parçası olarak değil de, küçük parçalar halinde yapılması. Böyle olunca da ortaya, yamalı bohçalar çıkıyor; düzensiz, plansız ve stres kaynağı görevini eda edercesine…

Hep dert yanıyoruz “ülkemizin topraklarını yabancılar satın alıyorlar, topraklarımız elden gidiyor” diye… Doğrudur, dert yanılabilecek bir durumdur ancak belediyelerimizin bilerek ya da bilmeyerek talan ettikleri, hilkat garibeleri gibi yerleşim yerleri diktikleri arazilerin kaybı için ne diyeceğiz o zaman?

Ne yazık ki duygusallık sarmalından kurtulup, akıl frekansında hareket edemediğimizden ortak bir doğruda buluşamıyoruz ve bir ilçenin, bir kentin ve genel olarak da ülkenin sorunlarına bütünsellik içinde bakıp, kentsel yaşamı ve bunun sonucunda da ülkesel yaşamı belirli bir felsefe çerçevesinde şekillendiremiyoruz. Aslında önümüzde doğru örnekler de var, Cumhuriyet döneminde aklın hâkim olduğu süreçte ortaya çıkan yeni kent parçalarında… Örneğin; Başkent Ankara’da Anıttepe etrafındaki düzenli kısım…

Kentlerimizi ne yazık ki günlük yaşamda insanların karşı karşıya kalabilecekleri stresi minimumda tutacak şekilde planlamıyoruz. Aksine karmaşa, düzensizlik ve çirkinlikler hâkim oluyor bu planlamaların (planlamamaların) sonucu.

Bu kadar mı zor; imar planlarını düzenli yapmak, bol bol yeşil alan bırakmak, sokakları caddeleri düzenli ve adresler kolay bulunur şekilde planlamak? Alacaksınız elinize cetveli, çizeceksiniz ana yolları, caddeleri, sokakları sonra da binaların inşasına izin vereceksiniz. Böylece, kendi topraklarımızı kendimiz talan edip, komik durumlara düşme saflığından da kurtulmuş olacağız. Bunları en azından bundan sonra imara açılacak kent kısımları için yapmamızda büyük bir fayda var diye düşünüyorum.

Ne yazık ki bizler yıllardan bu yana, lüks arabalara binmeyi, en son model elektronik eşyalarla evlerimizin için döşemeyi, en lüks kıyafetler giymeyi modernlik olarak algılayan bir toplumun kırıntılarıyız. “Aslan yattığı yerden belli olur” ve “herkes evinin önünü temizlese, tüm sorunlar çözülür” türünden sözleri hep yanlış anlıyoruz. Evet, evlerimizin önünü temizliyoruz yalnız, oradan çıkan pislikleri de yan evin önüne süpürdüğümüzden, evinin önünü temizlemeye çıkan komşu evin sakinleri de evinin önünü temizlerken pislikleri yeniden bizim tarafa süpürüyor. Böylece, sıkıntı, sorun ve dertler azalmak yerine, sürekli artıyor.

Bu gibi sorunların çözümü, duygularımızın yerine aklımızı hâkim kılmamız, belediyelerin kentleri parça parça olarak değil bir bütün olarak algılamaları ve kentin en uzak köşelerini birbirine en kısa ve en çabuk şekilde bağlayacak bulvar, cadde ve sokak planlamalarının yapılmasında yatmaktadır. Elbette ki bu ulaşım sistemin aralarına da sadece koymuş olmak için değil, gerçekten kentlere yeşil alan kazandırmak amacıyla yeşil alanlar oluşturulmalıdır. İmkânı olanlara Google Earth’e girip, Avrupa kentlerini, hatta köylerini ve Dubai’yi bir ziyaret etmelerini öneriyorum.

Türkiye’de her işte olduğu gibi belediyecilik alanında da –mış gibi yapma alışkanlığımızın, doğamızı tahrip ettiğini, arazi varlıklarımızı yok ettiğini ve gelecek nesiller için hiç de gurur duyacakları bir ülke bırakamama riskini bize musallat ettiğini söylemek isterim. Bir an önce, duygularımızla değil, aklımızla hareket ederek –mış gibi belediyecilik yapma saflığımızdan ve ihanetimizden vazgeçmek zorundayız gibi geliyor bana… Hadi yapalım/yaptıralım bunu… Yoksa çok geç olabilir…

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..