Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Türkiye’den Avrupa’ya 1.bölüm

Türkiye’den Avrupa’ya 1.bölüm
 

"RESİM:PAPATYA650"


Pamuk yumuşaklığında gökyüzü. Sanki şeffaf bir plakanın üzerine öbek öbek yerleştirilmiş gibi. İlk bakışta Pamukkale’nin traverterlerini hatırlattı bana. Ayakkabılarımı çıkarıp yürümek geldi içimden beyazlığın üzerinde. Nasıl bir tablo bu Yarabbi! Ne güzellik! Neler çağrıştırıyor neler. Dalıp gidiyorsunuz bu tılsımlı manzaranın derinliklerine. Kaç fit yukarılarda kar tepecikleri misali gülümsüyor bizlere bulutlar. Uçağımız gökyüzünde asılı kalmış bir kuş. Kanat çırpıyor hissettirmeden rotamıza doğru.

Masmavi bir gökkubbe. Bulutların üzerinde uçuyoruz. Ne kadar yakınlar. Uzatsam elimi tutacak gibiyim. Her taraf bembeyaz. Aralara maviler, griler serpiştrilmiş. Mavi olabildiğince parlak. Beyazların gölgeleri düşmüş yan tarafa. Mavi ve beyazın dayanılmazlığında uçuyoruz. Gözlerim ilk defa böyle bir manzaraya tanıklık ediyor. Ruhum dingin. Buz mavisi sis huzmeleri açıldığında şeffaf bir plakanın altında kalmış izlenimi veren yerleşim yerleri selamlıyor bizleri. Nokta kadar küçükler. Ucu ucağı olmayan kâinatta bizlerde birer noktadan ibaret değil miyiz?

Geldiğimiz yöne doğru kayıyor altımızdaki beyazlık duman duman. Gölün etrafını çevreleyen bembeyaz kumlar gibiler. Üzerlerine uzanıp yuvarlanmak geliyor insanın içinden. Cennet gökyüzünün derinliklerinde saklı belki de. Kim bilir?

2009 yılının Haziran ayı. Takvimler on ikisini gösteriyor içinde bulunduğumuz ayın. Saatim 21:00’i gösteriyor. Almanya ile bir saat fark var aramızda. Hava kararmadı. Aksine öyle tatlı bir aydınlık var ki semada. Bu kadar yüksekte olduğumuz için mi bilemiyorum? Grimsi bir mavilik hâkim sol tarafıma. Kızılımsı hareler düşmüş gibi üzerlerine. İçimi gıcıklayan bir pembelik egemen şimdi göklere. Kızılımsı renk armonisi yüreğime işliyor. Birazdan Düsseldorf’a ineceğiz. Güneş pırıldayan gözleri ile “Hoş geldiniz.” diyor bizlere. Sevinci yüzünden okunuyor. Çehresi güleç.

***

21:30 sularında Düsseldorf’dayız. Bagaj işlemleri tamamlandıktan sonra bizim için tahsis edilmiş tur otobüsümüze yerleşiyoruz Lüksemburg’a doğru yol almak için. Yemyeşil yollardan geçiyoruz. Toprak gözükmüyor. Ya asfalt ya da yeşillik. Ve ağaçlar okşuyor gözlerimizi. Yaklaşık 3-4 saat süren yolculuktan sonra Lüksemburg’tayız. Odamız güzel ve önemlisi temiz. Yorgunuz. Bakalım yarın sabah nelere gebe?

***

Kahvaltının ardından şehri dolaşmaya çıktık. Küçük bir yer. Sokakların çok temiz olması ilk bakışta dikaktimi çeken. Bir de binaların inşasında cam kullanılması. Ya tamamen cam ya da binaların pencereleri oldukça büyük. Pek çok banka var. İsviçre’nin önüne geçmiş durumda finansal yönden. Parlemento binası çelimsiz, gencecik bir asker tarafından korunuyor. Önünde durabiliyor, konuşabiliyoruz. Bu şehirde terör yok. Cumartesi günlerden ve pazarı var. Meydanda kurulan pazarda şöyle bir dolaşıyoruz. Sebze, meyve bizim buralardaki gibi bol değil. Tane ile satılıyor.

Tuvalette gitmemiz gerekiyor. Oldukça şişman, kısa boylu, sarı saçlı, beyaz tenli, suratsı ve aksi bir kadın görevli. 5cent istiyor. Bozuk paramız yok. İlk günümüz çünkü. Parayı bozmuyor. Davranışları kabaca. Tuvaletlerin kapıları kilitli. Kumbara var önlerinde. 5 centi alıyor ve atıyor kumbaraya. Kapı o zaman açılıyor. İçerisi bunaltıcı. Nefes alamadığımı hissediyorum. İlginç yanı kadın/erkek tuvaleti bir arada. Elinizi yıkamak için lavobaya yöneldiğinizde pisuvarda ihtiyacını gideren beylerle karşılaşma ihtimaliniz oldukça büyük.

Kilise geziyoruz sonrasında. Mumlar, İsa figürleri, resimler, heykeller, ibadet edenler… Resim çekip anı biriktiriyoruz rehberimizin deyimiyle.
Paris’ e hareket etmek üzere alıyoruz otobüsteki yerlerimizi.

.../..

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..