Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '14

 
Kategori
Kültürler
 

Türkiye gerçeği - Rumeli Belgeselini izlerken

Türkiye gerçeği - Rumeli Belgeselini izlerken
 

Resim Kaynağı: http://asebsa.blogspot.com.tr/2012/04/edirne.html


Rumeli bölgesel televizyon kanalıni izliyorum.

Türkiye ve Yunanistan’dan görüntüler geliyor ekrana. Tek katlı evler, sokaklar, kahvehaneler, tarlalarda çalışan insanlar, sokaklarda çocuklar, kahvehanelerde erkekler görüyorum. Çorlu Şahpaz da koyunlar, tarlada kadınlar görüyorum.

Görüntüler güzel Rumeli türküleri ile tatlandırılıyor.

Ekrana el sallayan güzel yüzlü, güler yüzlü çoğu çocuk olmak üzere her yaştan insan geçiyor gözümün önünden.. Bir an için kendimi kaptırıp onları karşımda ve gerçekmiş gibi algılıyor, gülümsemelerine gülümseyerek karşılık veriyorum.

Ağaçlar, köy evleri, akarsular, tahta köprüler; kuyular, on yıllardır aynı oluktan aktığı belli olan çeşme suları görüyorum.

Dedeler, nineler, çocuklar, anneler, babalar görüyorum. Kendi sokaklarında, evlerinde, bahçelerinde, tarlalarında, çarşılarında insanlar. Traktörlerinin üstünde, okullarının önünde, dikiş makinelerinin başında insanlar.

Bugüne kadar duymadığım güzel yerel türküleri yerel sanatçılardan dinleme şansı buluyorum.

Ekrana gelen her insanın bir hikayesi olduğunun farkındayım. Oradaki her bebeğin kendi annesi, babası kadar dedesi ve ninesinin de sevgilisi olduğunun farkındayım. O folklor ekibindeki yeni yetme gençlerin bazılarının gönüllerinin diğerlerine aktığının farkındayım. Kırmızı giysili, temiz bakımlı, güneş gözlüklü kızların, kahvehanede, avcılar derneğinin ve caminin bahçesinde oturan adamların, önlerinde bira kutuları bulunan gençlerin, sokaktaki çocukların, tarlada çalışanların birbirleri ile neler konuştuklarını duyar gibi oluyorum. Usulca yanlarına sokulmuş, onlara kulak misafiri olmuş biri gibiyim. Seslerini, soluklarını o özgün lehçeleriyle nelerden söz ettiklerini işitir gibiyim.

O özgür akan köy çeşmelerinin binlerce farklı öykünün tanığı olduğunu fark etmemek mümkün değil. İnsanlar yıllarca o çeşmelerden su taşımışlar evlerine. O suları içtikleri için, o suları temizlikte kullandıkları için çeşmelerle gözle görülmeyen gönül bağları kurmuşlar. O çeşmelerin başında acılarını, sevinçlerini konuşmuşlar. Sevgiliyle göz göze gelmiş, sevgiliye testide su vermişler.

Sık sık ekrana düşen o yaşlı ve orta yaşlı insanlar ilk bakışta anlaşılmasa da,farklı zamanlar arasında birer köprü konumunda olduklarını biliyorum. Onların pek çoğu atalarının, babalarının anlattığı savaş, yokluk, göç hikayelerini özel birer değer olarak belleklerinde saklıyorlar.. Son zamanlarda yaşadıklarını unutuyor olsalar da, o meraklı çocukluk dönemlerinde tertemiz belleklerine kaydetmiş oldukları bir kısmı yürek yakan, bir kısmı dehşete düşüren, az da olsa bir kısmı güldüren; zamanla az çok değişikliğe uğramış olayları bilen insanlar onlar. Uzun kış gecelerinde evlatlarıyla paylaştıkları bu öyküleri şimdi artık sorulduğunda, yeri geldiğinde konuşuyorlar ve onların sızılarını yüreklerinin bir yerinde mezara kadar taşıyacaklarını biliyorlar.

Zaman her savaş ve göç döneminde olduğu gibi acıların çoğunu unutturmuştur.

Bugün artık acılar kabuk bağlamıştır. Ara sıra acıtan tek şey aileleri, akrabaları ulaşılmaz kılan, farklı devletlerin yurttaşı eden uluslararası sınırlardır.

Rumeli bölgemizden kareler aklıma daha önce defalarca doyumsuz manzaralar izlediğim Karadeniz televizyonlarının, Doğu ve Güneydoğu televizyonlarının görüntülerini de getiriyor.

Yemyeşil ormanları, dinç, çalışkan köylüleri, eşsiz yayla evleri ile Karadeniz ülkemizin cennet köşelerinden biri.

Defalarca o güzellikler beni ekrana, televizyonun karşısına kilitlemiştir. Sırtında kendinden büyük yükle yokuş yukarı çıkan yaşlı kadınlar, çay toplayan kızlar, kadınlar, gözlerinden zeka fışkıran çocuklar içimde bu zengin ve gizemli bölgemize karşı içimde sıcacık duygular uyandırmıştır.

Karadeniz türkülerinden etkilenmeyenimiz, onları sevmeyenimiz var mıdır bilmiyorum.

Canlı yayınlanan yayla şenliklerine cep telefonumdan tebrik mesajları gönderdiğim zamanları anımsıyorum.

Bölgesel kanalların bütün dünyaya gösterdiği Karadeniz’i seviyorum.

Doğu ve Güneydoğu manzaraları gösteren bölgesel kanallar da var.

O kanallarda da kerpiç evleri, kalabalık ve bol altınlı düğünleri, yeşil yaylaları, dağlardan akıp gelen akarsuları, hızla değişen şehirleri, ilçeleri, köyleri defalarca izlemişimdir.

Şanlıurfa, Diyarbakır, Van kanallarında bu yöre insanlarının genci-yaşlısı, kadını-erkeği en doğal halleri ile gelirler ekranlara.

Harman savuranlar, tandırda ekmek pişirenler, çobanlık yapanlar, evlerinin avlusunda koyunlarını besleyenler bu kanallar aracılığıyla bizi çekip oralara götürürler.

Şanlıurfa sıra gecelerini, Balıklı Göl ve çevresini Gaziantep’te sanayi ve ticareti, Mardin’in kendine has sokaklarını, özgün yapılarını, Diyarbakır’ın karpuzunu, tarihi yapılarını ve her kültürden insanlarını, Van Gölü ve çevresindeki doğa güzelliklerini, tarihsel yapıları, bölgesel yemekleri, yerel folklorik değerlerini bu kanallar aracılığıyla izleme şansı buluruz.

Yerel kanallarda değilse bile belgesellerde gördüğümüz eşsiz Ege görüntüleri de geliyor aklıma ardından. Sayısız tarihi eseriyle, turistik yöreleri ve tesisleriyle, yatlarıyla, turistleriyle, doğal güzellikleri ve bütün bunlar karşısında doğallığını yitirmeyen köy ve köylü resimleriyle bu her anlamda zengin bölgemizi düşünmeden geçmek mümkün değil.

Dido Soturiyi’nin “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” eserine konu olan yerlerin de Kurtuluş Savaşı sürecinde çokça acının yaşandığı yerler olduğunu düşünürüm.

İşgal kuvvetlerine destek veren gayrimüslim yerel halkın ülkelerine karşı yanlış yaptıklarını, bunun bedelini, verdikleri kayıplarla ve göçle gittikleri yerlerde acılar yaşayarak ödediklerini anımsarım. O zamana kadar adı sanı duyulmamış yiğit efelerin bir araya gelerek oluşturdukları milis güçlerinin ülkelerini, bölgelerini savunmak için canla başla mücadele verdiklerini bu ülkenin her ferdi gibi bilirim.

Van Depremi sonrası zengin yürekli belgesel yapımcısı bir dostun sağladığı olanak ile Muğla’nın Ula İlçesinin bir köyündeki sezon dışı olduğu için ıssız durumdaki turistik binada aylarca kalan oğluma, yalnızlığını hissettirmeyen, onu üşenmeden her zaman yemeğe çağıran, evlatları gibi davranan Dürdane Hanım’ın ve saygıdeğer eşi ile nur yüzlü kayınvalidesinin insanlıklarını ve emeklerini unutamayacağımı da anımsıyor ve ifade etme gereği duyuyorum oralardan söz etmişken.

Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerimizden mi söz etmedik? Etmemize gerek var mı? Oralar da bu mükemmel Anadolu mozaiğinin kendine özgü değerleri, tarihleri olan yerler değil mi?

Akdeniz geri midir Karadeniz Bölgesinden, Trakya’dan, Ege’den?

Peki ya İç Anadolu?

Rumeli televizyon kanalının elimden tutup çıkardığı yolculuktan dönerken ne kadar güzel bir ülkede, ne kadar güzel insanlarla ve ne kadar değer biçilmez varlıklarla birlikte olduğumu iliklerime kadar hissederek dönüyorum.

İçimde daha güçlü hale gelmiş yaşama sevinciyle bu Türkiye mozaiğini daha çok seviyorum.

20.07.13

13:16:43 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..