Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '14

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye için tehlikeler. 3: Demokrasinin kötüye kullanılması

Türkiye için tehlikeler. 3: Demokrasinin kötüye kullanılması
 

solyayın.com


Demokrasi bir toplumun yönetilmesi için en iyi rejim olarak bilinir.

İnsanoğlu, Demokrasiye varıncaya kadar tarihinde Mutlakiyet. Meşrutiyet ve nihayet Demokrasi evrelerinden geçmiştir. Demokrasiye varmak hiç de kolay olmamıştır.

Mutlakiyet:

Tek adam rejimidir. Başta bir kral vardır; padişah vardır… Ve ülkedeki bütün insanlar bu tek insanın söylediklerine  topyekun uyacaklardır. Çoğu ülkelerde bu “tek kişi” ya kutsallığı olan, bazen yeryüzünde  Allah’ın gölgesi, bazen de Allahın bizzat kendisi olduğu kabul edilen bir adam vardır. Bu adama hem tapınılır; hem de ne söylediyse onun sözlerine uyulur. Çünkü, Mutlakiyet’te tek adamın sözleri kanundur. Astığı astık, kestiği kestiktir. Onun isteklerine hiç kimse karşı gelemez.

Böyle insanlara ilk çağlarda Mısır’da Firavun, denmiş; daha sonra Avrupa’da  nice Kral’lar türemiş ; İslam ülkelerinde ise yine kutsal olan , doğuştan  Tanrı’nın kutsallığını temsil ettiği düşünülen, bu yüzden kendisine Halife de denen Padişahlar, Melikler.. uzun süre din adına hüküm sürmüşlerdir.

Meşrutiyet:

Bir süre sonra insanlık bu tek adamların yetkilerinden, vurduğu vurduk, kırdığı kırdık.. ebedi otoritelerinden bıkmış ve ilk kez  İngiltere’de , halk Kral’ın sonsuz yetikilerini bir yasa’ya sınırlamıştır (Anayasa).

İngiltere'de, 1215 yılında Magna Carta ile kurulan politik  düzen tarihteki ilk Meşruti Monarşi rejimi olarak anılır. Fransa'da 1830 Devrimi'nden sonra kurulan Anayasal Monarşi, Cumhuriyet ile mutlak Krallık arasında bir "orta yol" olarak benimsenmiştir.

Osmanlı’da Namık Kemal, Ziya Paşa gibi aydınların zorlamasıyla  Birinci Meşrutiyet, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1876 yılında ilan edildi. Mithat Paşa ve arkadaşları V.Mehmet Reşat’ı tahttan indirerek , II. Abdülhamit siyasal bir manevrayla 23 Aralık 1876'da Kanun-i Esasi’yi (Anayasa) ilan etti. Böylece meşruti yönetime geçilmiş oluyordu. Oysa ülkede , I.Meşrutiyet çok kısa sürdü, Padişah kendisine tanına yetkilere dayanarak , bu Anayasal rejimi kaldırdı.

İkinci Meşrutiyet , Osmanlı Anayasası'nın, 29 yıl askıda kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908'de II.Abdulhamit tarafından yeniden ilân edilmesiyle yeniden yürürlüğe girdi. Ve memleketi perde arkasından “İttihat ve terakki Partisi” yürütmeye başladı. Oysa , giderek memlekette kaos hüküm sürmeye başlamış 31.Mart.1909’da İstanbul’da “31.Mart Olayı” isyan olayları yaşanmış, bu olaylar 24 Nisan’da Selanik’ten gelen Hareket Ordusu tarafından bastırılmıştı. Bundan sonra II.Abdulhamit’tahttan indirilmiş  Mehmet Reşat Efendi (V.Reşat) namıyla tahta çıkarılmıştı. Meşruti devlet, basiretsiz devlet adamlarının ellerinde, Osmanlı Devleti çökene kadar sürmüştür.

Demokrasi:

Ne derler, en mükemmel yönetim biçimidir… Arkadaş, bir ülke mi yönetmek istiyorsun. Mutlaka (neredeyse mutlakiyeti seç…diyecektim, demedim!) mutlaka Demokrasi’yi seç. Yani, bu çaya çorbaya, limon, demek , der gibi bir şey. Ondan iyisi yok.

Büyük Atatürk, Cumhuriyeti kurdu ama, onun Demokrasi’sinin olmadığını biliyordu. Demokrasi nedir? En azından “Çok Partili Rejim” demektir. Tek sözcükle. Zaman zaman İsmet’i çağırdı…

“İsmet Bey henüz zamanı gelmedi mi? “

“Daha gelmedi, Paşam..”

O da İsmet’i bozmak istemediği için bu işi uzattı durdu. Ama baktı ki, muhalif sesler artık tutulamayacak halde , ondan sonra , “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”nın kurulmasına izin verdi. Bir baktı ki bütün kendisini gizli gizli eleştiren paşalar orada… Bir de ne görsünler, muhalefe çığ gibi büyüyor; bir de kinleri büyüyor… Silahlanıyorlar. İzmir Suikast’ından sonra  Mustafa Kemal’in de aklı başına geldi ve TCF’yi kapattırdı. Çünkü bu partiyi kuranlar sanki kendilerini  “İttihak ve Terakki”nin  uzantısı gibi hissetmişlerdi. Ve ilk günden itibaren CHP’yi yemek için örgütlenmeye başlamışlardı.

CHP’nin ileri gelenleri anladılar ki, çok partili rejim, daha erken…. Ondan sonra, Atatürk öldükten sonra, İsmet İnönü, nice sonra Atatürk’ün arzusunu da bildiği için daha başka partilerin açılmasına izin verdi; Partiler Kanunu çıktı ve Demokrat Parti kuruldu. 1946 seçimleri büyük tartışmalar içinde geçti. 1924 ve 1930'da iki defa çok partili demokratik yaşama geçmeyi deneyen Türkiye nihayet 1950 seçimleriyle halk , Cumhuriyeti kuran partiyi indirip yerine Demokrat Parti’yi iktidara getirdi.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar ; Başbakan Adnan Menderes en kısa zamanda T.C. teslime aldılar. Ondan sonra Adnan Menderes’in ünlü beyanatları geldi.

Milletvekillerine:

''Ben istersem odunu bile seçtiririm'',

''Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz'' yollu beyanatlar veren A.Menderes en Demokrat Başbakan olarak tarihe geçti. Ondan sonra da tabii işler karıştı , artık ne Cumhuriyet kaldı; ne de Demokrasi. 27 Mayıs 1960’da Ordu Devleti, Hükümeti filan teslim aldı. Tümü de içeriye gitti.

Peki, Demokrasi’yi kim kötüye kullanmıştı, kim gerçek Demokrattı?

''Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz'' diyen Atatürk mü demokrattı? Yoksa…

Milletvekillerine ''Ben istersem odunu bile seçtiririm'', ''Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz'' diyen Adnan Menderes mi?

Şimdi de , bazıları TC’nin  İleri Demokrasiyi yaşadıklarını söylüyorlar.

Basın Yayın’ın ağzı dili bağlanmış, gazetelerin bir ikisi hariç, hepsi de yalakalık yapmak için sıraya girmiş durumda iken…

Ordu mensupları, paşasından eratına kadar, sıra sıra Silivri cezaevine girip çıkarken…

Adalet mensupları çil yavrusu gibi dağıtılmışken;

Binlerce polis sürgüne gönderilmişken…

Eğitim sistemi İmam-Hatip yetiştirmek üzere kurgulanmışken…

İnternet sistemini denetim için alengirli kanunlar çıkarılırken…

Yasama, yürütme ve yargı erkleri darma dağınık olmuşken… vs…vs…

Siz hala İleri Demokrasi’den mi söz ediyorsunuz.  Belki iyi ediyorsunuz. Belki birileri bu sözün gerçek anlamını hatırlarlar. Yoksa… Başbakan’a göre Demokrasi:
“Demokrasi bir araçtır, amaç değildir."

“Biz o demokrasi trenine bineriz, zamanı geldiğinde de ineriz.”

Bu sözlere göre, Demokrasi’nin nasıl asli değil; geçici bir mevzuat olduğu belli oluyor. Biz de gerçek sanmıştık… T.C.’nin , Demokrasisi gider ama; T.C. kalır mı?
Yoksa ne yani… TC. kör topal yürür gider ama, başında T.C. olmadan… anlaşıldı mı! 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..