Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '18

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Türkiye Kuzguncuk Olsun!

Türkiye Kuzguncuk Olsun!
 

Kuzguncuktan manzaralar


Efendim, çalıştığım Kurum 2.kez taşındı nereye mi? Beylerbeyine. İş yerimin Ulaşım lokasyonu bir miktar sorunlu olsa da deniz kenarında iyotlu temiz havanın verdiği olumlu etkiden oldukça memnunum. Özellikle öğleyin yemek sonrası bir otobüs durağı mesafedeki Kuzguncuğa iş arkadaşlarımızla gidip hem bir şeyler içme hem de kısa bir yürüyüş ütüne üstlük artısı. Tek sorun bu aralar devam eden tretuar ve alt yapı çalışması.

İstanbul gibi koca bir kültürel olarak köylü metropolün ortasında, Boğaz’ın hemen kıyısında, koca çınarların ve mis kokulu rengarenk çiçeklerin arasında huzur bulacağınız, İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında Üsküdar tepelerinden sahile doğru süzülerek inen, doğal güzelliklerini hala koruyabilen; özellikle o korkunç beton yığını gökdelenlere ve AVM’lere inatla direnen şirin mi şirin, minicik bir semt. Yeşille mavinin kucaklaştığı en güzel noktada bir cennet köşesi Kuzguncuk.

İtalya’da doğan ve günümüzde 30’a yakın ülkeden üyesi bulunan Cittaslow (sakin şehir) ağı kentlerine inat Kuzguncuk’ta hayat o kadar yavaş ve ahenkli akıyor ki adeta, havasında, İstanbul’un huysuz ve huzursuz ruh hallerinden etkilenmemiş bir atmosfer var.

Perihan Abla, Ekmek Teknesi gibi naif, son derece sıcak ve doğal dizilerin neden bu semtin sokaklarında çekildiğini anlamak zor değil. Benim yaşlarımdakilerin sürekli özlem duyduğu ve nostalji yaşayabileceği yaşam kodları taşıyor Kuzguncuk. Her köşesine gerçek mahalle yaşamının sindiği, günlük yaşamın olması gerektiği gibi aktığı ve İstanbul’un en güzel manzaralarına tanıklık ederken aslında İstanbul’da değilmişcesine sakin, sessiz ve huzurlu kalmış Kuzguncuk’ta mutsuzluk kelimesinin yasak olduğunu sanırsınız.

Asırlık çınarların, ağaçların semtin caddelerini, sokaklarını kapladığı, tepelere doğru çıktıkça nefis manzaralarla karşılayan “Kosinitza”, ağız değiştirerek günümüze Kuzguncuk olarak ulaşmış semtin eski isimlerinden biri. Evliya Çelebi’ye göre ise semtin adı buraya yerleşmiş “Kuzgun Baba” isimli bir veliden kaynaklanıyor. Bir de “altın kiremit” anlamına gelen “Hrisokeramos” var ki o Kuzguncuk’un çok daha eski ismi. Birbirinden farklı bu isimlerin hepsi Kuzguncuk’a ayrı yakışıyor.

İcadiye Caddesi’nin başından başlayarak asırlık çınarların eşlik ettiği yol boyunca minik işletmeler, kapı önüne taşan sohbetler, kahvehaneler, küçük esnafa ait dükkanlar, bakkallar insanı Kuzguncuk’un mahalle havasına hemen sokuyor. Büyük şehrin karmaşası ve hareketi buraya hiç uğramamış gibi. Asırlık olan sadece ağaçlar mı? Zarif köşkler, sokak aralarında ve İcadiye Caddesi boyunca geleni vakur halleriyle süzerek, insanı içine sindiriyor.

Kuzguncuk’un kendine özel hallerinin izlerini sürerek geçirilen birkaç saat ruha iyi gelen ve yenileyen ve kendinize verebileceğiniz en güzel hediyelerden biri gibi.

Mahallenin tadı, ufak lokantalarında, bir kahvecinin duvarına yaslanıp güneşin sıcaklığında, huzuru hissedilerek alınabilir, mahallenin kedileriyle haşır neşir olabilir ya da ara sokaktaki aromaterapi dükkanlarında büyülü dünyasına girip ruhunuza iyi gelecek kokuyu seçip, yüklerinizden kurtulabilirsiniz. Kuzguncuk, Kosinitza ya da Hrisokeramos huzuru çağrıştırıyor.

Bir tatlı huzur almak adına Kuzguncuk’ta fırsat bulursanız mutlaka bir iki esnaf ya da dükkan sahibi ile sohbet edilebilir, ara sokakların sakinliğinin tadı çıkarılabilir, eski İstanbul evlerinin detayları yakalanabilir, kediler, köpekler sevilebilir, sırtınızı bir çınara ya da duvara dayayıp “yavaşlamanın”  tadına varılabilir.

Türkiye’nin köklü aileleri eskiden Kuzguncuk’un köşklerinde ve yalılarında yaşamış. Atatürk Harbiyeliyken, yedi yıl boyunca, hafta sonu tatillerini bu köşklerden birinde, Ali Fuat Cebesoy’un evinde geçirmiş. Kuzguncuk pek çok sanatçıya ve ünlüye de ev sahipliği yapmış yıllarca. Şair Can Yücel, Oktay Rıfat, yazar Rıfat Ilgaz, Sevim Burak Kuzguncuk’ta yaşamış.

Ezan sesi, çan sesi ve hazan (Musevilik’de sinagoglarda güzel sesli İslam’daki müezzinliğe karşılık gelen din görevlisi)   sesinin birbirine karıştığı bu semte hemen hemen her gün gidiyorum.

Mahallenin Çikolatacıları, Fırınları, Sağlık Dolu Poşetler, Boğaz Havası, Kutlama Mekanları, Sanatsal Mekanları,  Sahne Tozları bir yana semtteki bu hoşgörü ve huzur nasıl oluşmuş dersiniz?

Bu huzuru sağlayan, semtin deniz kenarında olması mı?, yeşil alanlarının çokluğu mu?, eski İstanbul evlerinin yıkılmamış olması mı?, yoksa İri çınarların varlığı mı?, semtte yaşayanların eğitim düzeyi mi?..  yoksa bir kaç nedenin birleşimi mi? Nedir? Tabii ki Ülkenin bir kısım çevrelerin şiddetle karşı çıktığı ya da burun kıvırdığı içeriğinin tam olarak algılanmadığı bir kavramın semtte vücut bulmasıdır. Laikliğin varlığı! İnsanların düşüncelerini ve inançlarını özgürce ifade edip yaşamaları. Üç dinin Kuzguncuk’ta buluşması, Ermeni, Rum kilisesi olmak üzere iki kilise, bir camii, bir de havranın varlığı, yan yana duran bu kutsal mekanların semtteki hoşgörü ve huzurun birer sembolü olarak belki de dünyaya dinler arası uzlaşı mesajı vermesidir. Bunun en somut örneği ise; zamanında cami yapılması için yer bulunamadığında kilisenin bahçesinden cami yapılması için yer verilmiş olmasıdır.

Dileğim odur ki Kuzguncuk Türkiye olamaz belki ama Türkiye Kuzguncuk olsun!

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..