Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '08

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Türkiye mi, ABD mi daha vahim durumda?

Türkiye mi, ABD mi daha vahim durumda?
 

özgür ve geniş görüş.


Türkiye ile ABD’nin ekonomik durumlarını karşılaştıralım. Hangisi daha vahim durumda görelim.

—Türkiye döviz rezervi bulundurmak zorunda, ABD’nin bir döviz rezervi problemi yok.

—Türkiye ithalatını sürdürebilmek için yabancı para (döviz) borçlanmak zorunda. ABD’nin yabancı para bulma problemi yok. Kendi parası ile borçlanabilmekte, ithalatını kendi parası ile finanse edebiliyor. Buna rağmen ABD’nin cari açığı milli gelirinin yüzde 4’ü civarında iken Türkiye’nin cari açığı şişirilmiş milli gelirinin bile yüzde 7’si civarında. Türkiye’de, kurlar düzeltilmiş olduğunda bu oran yüzde 10 civarına ulaşacaktır.

—ABD Hazinesi şimdi yüzde 3 civarında faizle borçlanabiliyor, reel faiz hiç ödemiyor, hatta karlı çıkıyor. Türkiye Hazinesi yüzde 18’lerle bile güçlükle borçlanabiliyor. Bu yüksek faizli borçlanma bile yetersiz kaldığı için Türkiye son altı yıldır limanlarına ve sahillerine varıncaya kadar ülke servetlerini yabancılara satarak kendini finanse edebiliyor. Krizin en büyüğü budur. Kendi neslinin geleceğini yiyerek yaşayabilmekten daha büyük bir kriz olur mu?

—Türkiye ekonomisinin dış dünya (ithalat ihracat toplamı) bağımlılığı mili gelirinin yüzde 50’si civarında. Kurlar düzeltildiğinde, milli gelirin dolar cinsinden şişkinliği arındırıldığında bu oran daha da büyüktür. ABD’ninki sadece yüzde 20 civarındadır.

—Türkiye’de ikinci çeyrek büyümesi nüfus artışından arındırıldığında, yani fert başına sıfırdır. Gelişmekte olan bir ülke için büyüme hızının, ABD gibi gelişmiş bir ülke büyüme hızına, hatta altına düşmüş olması vahim bir durumdur.

—Türkiye’nin stratejik sektörleri, haberleşmeden (telekominikasyondan) sigortacılık dahil mali sektöre kadar yabancıların eline geçmiş ve dışa bağımlı hale gelmiştir. ABD de böyle bir durum yoktur.

—ABD reel sektörü Türkiye’deki reel sektörün karşılaşacağı kur riski felaketiyle karşı karşıya değildir.

—ABD teknoloji üretmektedir, nükleer enerji başta tüm diğer alternatif enerji teknolojisinde çok ileridedir. Türkiye teknolojide dışa bağımlı ve ithal etmektedir.

— Türkiye petrol tüketiminin tamamına yakınını ithal ediyor. ABD petrol tüketiminin yüzde 44’ünü kendisi üretmektedir. Üstelik bilinen kullanılabilir rezervi on beş milyar varil olan Alaska petrol yataklarını kullanıma açmamış, gelecek nesilleri için bekliyor. Biz ise mevcut servetlerimizi gelecek nesillere bırakmıyor, yabancılara satıp boğazımıza geçiriyoruz. Gelecek nesillere ait gelirleri onların elinden alıp, özeleştirme adı altında yabancılara kırdırıp nasıl yediğimiz “ Kendi neslimizi sömürmek” başlıklı yazımdan okunabilir.

— ABD Hazinesi sıfır reel faizle, hatta negatif reel faizle borçlanabilirken bile bir krizden söz edilirken, yabancılara kur farkı ile birlikte yüzde 20 ila yüzde 40 arasında reel getiri ödemek zorunda kalan Türkiye nasıl krizde olmaz. Madem krizde değiliz neden dünyada görülmemiş bu yükseklikteki giderleri ülke olarak yabancılara ödüyoruz. Bu reel gideri ülkemiz yabancılara fışkıran petrol gelirleri ile de ödemiyor, halkımızın vergisiyle ödüyor.

Bu şekilde günleri ve ayları kurtarabildiğimizde kriz yok diyoruz. Tıpkı uyuşturucunun dozunu artırarak krizi, derinleşmesi pahasına, erteleyip bak işte ayaktayız bizde kriz yok diyoruz. ABD yaralanmış bir organını bıçak vurmuş ameliyat ediyor, tedavi ediyor. Bizim gibi uyuşturucu alarak hastalığı gizleyip, geciktirip daha da kronikleştirmiyor.

Basınımızda, ABD finans sistemindeki likiditesini şu an için yitirmiş (donmuş) alacakları ABD Hazinesi’nin devralması sonucunda oluşabilecek zararların ABD’nin vergi mükelleflerine (belki) yansıyabileceği ihtimali hayretle vurgulanmakta, ABD tarihinde bir ya da iki defa geçici olarak olabilmiş böyle bir durum yadırganmaktadır.

Halbuki yadırganması gereken husus benzeri faturaların halkımıza yıllardır ve halen artarak fiilen ve açıkça ödetiliyor olmasının yeterince dile getirilmiyor ve yankı yapmıyor olmasıdır. Ayrıca, ABD de vergi mükelleflerine bir miktar zarar aktarması olursa bile, alanda verende ABD’nin kendi içindedir, Bizde ise halkımızdan alınıp yabancılara verilmektedir. Üstelik 6 yıldır devam ediyor ve sürekli hale gelmiştir.

—Dünyadaki emsalleri kriz içinde batarken, bankacılık sistemimiz karlılık rekorları kırıyor. Nasıl oluyor? Bankalarımızı büyük ölçüde Hazine’den sağladıkları dünyada emsali bulunmayan yükseklikteki faiz gelirleri sayesinde, yani halkımızın ödediği vergilerle krizden koruyabildik. Bizde mali sistemin krizde olmaması ancak halkımızın geniş ve sessiz bir kesiminin krizi sürekli olarak yüklenmiş olmasındandır. Yabancılarla rekabet edemez hale getirilmiş işveren tarafından düşük ücretle çalıştırılır, buna şükür der. Sigortasız çalıştırılır şükür der. Aynı sebeple işini yitirir kadermiş der. Kapısına bir torba yiyecek yardımı yapılır kendisini bir şeylere borçlu hisseder.

ABD hazinesi kimsenin zararını doğrudan ödemiyor. Likiditesini şimdilik kaybettiği için donmuş ve mali sistemi tıkayan varlıkları düşük bedelle devir alacak vadeleri geldiğinde tahsil edecek, nakde çevirecektir. Zarar eden bu varlıkların sahibi mali sistemin özel aktörleri olacaktır. ABD hazinesinin, vergi mükelleflerinin hiç bir kaybı olmadan, kazançlı bile çıkarak süreci kapatması muhtemeldir.

Benim dönemimi atlasında daha sonra defalarca kat fazlasıyla patlasın yaklaşımı ABD deki uygulamada yoktur. İşçiler sosyal haklarından mahrum edilerek, ya da emekliler fakirleştirilerek dengesiz sistemin sürekli beslenmesi, sürdürülmesi ABD Hazinesinin bu uygulamasında yoktur. Yani ABD de böyle bir mantalite krizi yoktur. ABD de kendi halkına karşı riyakarlık yoktur. Bütün siyasi tarafların ortak onayını almakta ve gelecek nesillere yük binmesin diye çaba sarf edilmektedir.

Üstelik bizde halkımızdan alınıp yabancı fonlara, sıcak para sahiplerine verilmektedir. ABD’nin bu uygulamasında halkından alıp yabancılara yapılan transfer hiç yoktur. Reel faizler sıfır civarındadır.

Biz krizde değiliz, çünkü işçinin, emeklinin, çiftçinin ve şimdi artık esnaf ve üreticilerimizin yaşadığı krizi, kendi neslimizi sömürerek ayakta durabilmeyi biz kriz saymıyoruz. Krizi onlara yaşatıp, kendi neslimizde sömürerek, yabancı fonlara yüksek faiz ödeyerek borçlanmaya devam edebildiğimiz sürece bizde kriz yoktur. Sürekli hale geldiği ve alıştığımız için bu çürüyüş bize olağan geliyor.

Geriye dönüşü, rasyoneli, toplum yararı olmadan halkımıza ödettirilen bedellere örnekler verelim.

— İşçilerimizin sigortasızlaştırılması halkımıza çıkarılan en büyük faturalardan biridir. Yabancıya ödenen yüksek faizin sonucu düşük kur ile oluşan ucuz ithalatla rekabet edebilmek için işverenlerimiz, maliyetlerini düşürebilmek maksadıyla, işçilerinin önemli bir kısmını sigortasız, kayıt dışı çalıştırma, ya da çok düşük ücret seviyesinden çalıştırma yoluna daha çok başvurmaktadırlar. Rekabet zorluğunda olmayan bazı işverenler ise diğerleri bu yolu kullandığı için, diğerlerini emsal alıp onlarda aynı yolu kullanmaktadırlar. Böylece işçilerimizin önemli bir kısmı sosyal güvenceden mahrum kalmakta veya hakları gecikmektedir. Ücret gelirleri olması gerekenden düşük oluşmaktadır. Kayıt dışılık ve daha düşük ücret mecburiyeti nedeniyle toplumun ayrıca vergi geliri kaybı da olmaktadır.

— Önemli bir faturada SSK emeklilerinin emekli aylıklarını komik düzeyde tutmaya mecbur kalınmasıdır. İşçiler sigortasız ya da olması gerekenden daha düşük bir ücretle çalıştırıldığı, bazen de olduğundan daha düşük ücret gösteriliği için Sosyal Sigorta sistemi müflis hale gelmekte, bunu da halkımız komik emekli maaşı almak zorunda kalarak ödemektedir. Başka bir deyişle yabancıya ödenen aşırı yüksek faizlerin, hem döviz kurunu düşürmesi, hem faiz maliyetini yükseltmesi sonucu üreticilerimizin yabancılarla rekabet edemez hale getirilmesi, işverenleri şu veya bu şekilde sigorta primi ödemelerini azaltmaya zorlamıştır. Prim geliri yetersiz olan sosyal güvenlik sistemi de SSK emeklilerinin emekli aylıklarını komik düzeyde tutmaya mecbur kalmaktadır.

—Aynı şekilde ihracatçımız da yüksek faiz - düşük kur karşısında dış piyasalarda rekabet edebilmek için yukarıda belirtilen yollara daha da çok ve yaygın bir şekilde başvurmak zorunda kalmakta, maliyet yükünü ve faturayı çalışanlarına, SSK emeklilerine aktarmak mecburiyetinde kalmaktadır. İlaveten bu şartlarda Türkiye’den ihracat zorlaştıkça, Türkiye’deki faaliyetlerini, üretimini başka ülkelere kaydırmakta, ara malları yabancı ülkelerden temin etmekte, faturası işsiz kalan insanlarımıza çıkarılmaktadır.

Sonuç olarak; mevcut düşük döviz kurlarıyla bile ithalatın yüzde 40 gerisinde sürdürülebilen ihracatın ancak işçilerimizin sigortasız çalışmaları, SSK emeklilerinin sürünmesi pahasına yapılabildiğini belirtmeliyiz. İthalatın ve cari açığın ürkütücü boyutlara ulaştığını biliyoruz ancak işverenlerimiz işçilerimizi sigortasız ya da daha düşük sigorta primleriyle çalıştırarak yükü çalışanlara ve SSK emeklilerine yansıtmamış olsa, yükü bu işçiler ve komik maaşlı işçi emeklileri yüklenmese, üreticilerimizin daha çoğu ucuz ithalatla rekabet edemeyecek, ithalatımız daha da büyük ihracatımız daha da küçük olacak ve cari açık, işsizlik daha da büyüyecekti.

—Halkımızdan yabancı fon, sıcak para sahiplerine sürekli refah transferi yapılmaktadır. Hazinenin ödediği bu yüksek faizler halkımızın vergileri ile karşılanıyor. Bugünkü tüketim düzeyini sürdürebilmek, ithalata harcayabilmek için yabancıların sıcak parasına verdiğimiz dünyanın en yüksek faizi halkımızın vergileri ile ödeniyor.

— Yabancılara yapılan transferler sadece yabancılara ödenen aşırı yüksek faizlerle sınırlı değildir. Devasa boyutlara ulaşmış cari açık da kendi gelecek neslimize ödetmek üzere ürettiğimizden çok tüketmek için yabancılardan borçlanıp tekrar yabancıların mallarına yapılan harcamadır. Gelecek nesillere çıkarılan faturadır, onları sömürmektir.

Bu yazdıklarım Türkiye’de bir defalık bir durum değil sürekli bir durum. Üstelik işçilerimizin, işçi emeklilerimizin yukarıda saydığım fedakarlıkları, yaşadığı krizler, halkımızın ödediği vergiler sayesinde mali sistemi krizden uzak tutarken yabancıların elde ettiği faiz gelirleri, borsa gelirleri vergilenmiyor, vatandaşlarımızın elde ettiği aynı gelirler vergileniyor.

Bizde kriz denilince sadece mali sistemdeki kriz anlamına geliyor. Onu da sessiz çoğunluğa fatura edince her şey güllük gülistanlık deniliyor.


Dr. Hamit BOZKURT

 
Toplam blog
: 54
: 1229
Kayıt tarihi
: 08.08.08
 
 

1950 yılında doğdum, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 1974 mezunuyum. 1986 yılında Gazi Ün..