Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '09

 
Kategori
Tarih
 

Türkiye'nin doğduğu gün...

Türkiye'nin doğduğu gün...
 

M.Kemal, cephede takdik savaaşı vetrdi. Dünya milletlerinin umudu oldu. Halâ daha öyle.


Benim için Türkiye’nin doğduğu gün 19 Mayıs 1919 Pazartesi günüdür. Çünkü, o güne kadar dünya’da mevcut olmayan yepyeni bir ülkenin temellerini atmak için, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk işe, ‘Bandırma’ adında, 16 Mayıs 1919 Cuma günü, saat 17.55’te İstanbul Galata Rıhtımından, Samsun’a doğru hareket edecek olan, köhne bir vapurla başladı.

Bir akıl adamı, dev misali gövdesiyle, ileride benim eserim diyeceği fikrine doğru emin bir adım attı. Bir adam Bandırma Vapuru’na ayağını bastı. Akşam güneşinde uçuşan martıların kanatlarında özgürlük rüzgarları altın saçlarında eserken, kulaklarda meltem meltem Atam sesi kainatta, depremleri tetiklerken, ‘Bandırma’, dalgaları yararak Samsun’a doğru yol aldı. O gün öyle bir gündü ki, asil bir ulusun yıllarca çektiği esarete ve acılara son verecek olan mücadeleyi başlatan müstesna bir gündü.

O gün öyle bir gündü ki, insanların hak ettiği gibi özgürce ve medeniyete yakışır bir şekilde yaşaması için ilk tohumların yeşerdiği gündü. Kısacası o gün tüm dünya uluslarına örnek olacak, dünyada ki bütün büyük adamlara parmak ısırtacak bir mücadelenin başlangıç günüydü.

Ve bu büyük mücadeleyi başlatan dünyada tek adam Mustafa Kemal Atatürk idi. Dünyaya çok büyük adamlar gelmiştir, fakat hiçbiri Mustafa Kemal’im gibi bir ulusu özgürce, eşitçe, kardeşçe ve medeni bir toplum düzenine çıkaracak değişimlerin hepsini bir arada yapamamıştır.

Yazar Cemal Süreyya’nın, ‘Tek Adam; Atatürk, ’ kitabını okuduktan sonra; ‘Hamdolsun Allah’ıma ki beni kusursuz ve sağlıklı yarattı ve de o muhteşem kurtarıcının ulusuna kattı, ’ diye dua ettim kendi kendime… Kitabı okuyana kadar, ne mutlu Türk’üm diyerek, Türklüğümle övünürdüm hep ama okuduktan sonra; ‘Ne mutlu bana ki, dünyada eşine ender rastlanan bir Ata’nın evladıyım, ’ demenin gururunu yaşayacağım bundan böyle…

Çünkü ulu önder Atatürk’ün saçları alevdi, gözleri alevdi. Bütün Dünya baştanbaşa ona hayrandı. O eşi bir daha gelmez insandı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere Başbakanı L. George bile; ‘Böyle bir insan yeryüzüne bin yılda bir gelir, o da Türklere isabet etti, ’ dedi.

Çünkü ulu önderimiz Atatürk, Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerinde, silah arkadaşlarıyla beraber amansız bir savaş başlatarak, dehası ve cesareti ile, çürümeye başlamış Osmanlı Sultanlığı’ndan, pırıl pırıl, dünya güzeli bir Cumhuriyet yarattı. Ve de o güzel cumhuriyet’in adını, sınırlarını, rejimini, dilini, yazısını, kısacası tüm yazgısını değiştirerek, çağdaş uygarlığa taşıması için Türk Gençliğine emanet etti.

Tabii tüm bunları gerçekleştirebilmek için işe, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarak başladı. Şimdi o günlere geri dönerek ulu önderimizin Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma ve Türk Milletini de emperyalistlerin esaretinden kurtarma başarılarını sırasıyla öğrenelim.

Önce işe Birinci Dünya Savaşından sonra toprakları düşman işgaline uğramış, ordusunun silahları elinden alınmış, çeşitli iç ihtiraslar ve ayırıcı fikirlerle Milli Birliği zedelenmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da ki son durumlara bakarak başlayalım;

Fransız, İtalyan, İngiliz üniformaları, tarihi başkentin sokaklarını biçim biçim doldurmuş. Koca İmparatorluk Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin maskarası olmuş … Bir Osmanlı askeri, giyecek sivil elbisesi olmadığından, apoletlerini söktüğü eski üniformasıyla sokağa çıkma cesaretini gösterdiği için, düşman askerleri tarafından vahşice öldürülmüş… Bir diğer Osmanlı subayı’, köprü üzerinde fıskiye aleti ile yüzüne su sıkıldığından, tabancasını çekerek hakaret eden askeri öldürdüğü için, Senegalli zencilere süngületilmiş… Zavallı bir Osmanlı gazisi, Beyazıt Meydanında, İngiliz subayına selam vermediği için, sırtındaki pelerini kamçıyla düşürülünce, selam vermek için sağ kolunun olmadığı görüldüğü halde hunharca dövülmüş… Kısacası her Türk’ün korku ve dehşet içinde yaşadığı vahşet dolu bir ortam…

Ayrıca Başkent’in ahlakında derin yaralar açmış olan batakhaneler her tarafı sarmış, Tatavla Rumlarının laterna ve koroları, mezar kadar sessiz İstanbul’u gümbürdetirken, her taraf , ölü evinde, ölüye ve sülalesine söven bir cümbüş yeri gibi olmuş…

Başşehrin acı durumu böyleyken, memleketin diğer yerlerinin de İstanbul’dan bir farkı yoktu. İşgal gemilerinin toplarını saraya çevirmesi ile hükümetin beyninin felç olması yanında; 19 Nisan 1919’da Ermeniler Kars’ı, ertesi günü Gürcüler Ardahan’ı, 29 Nisan’da İtalyanlar Antalya’yı, 11 Mayıs’ta Yunanlılar Fethiye’yi, 2 gün sonra da yine İtalyanlar Kuşadası’nı işgal etmiş durumdaydı…

İşte böyle bir zamanda, içine düştüğü çaresizliğin farkına varan, son Osmanlı Padişahı 6. Mehmet Vahdeddin, ‘Namağlup Kumandanım’ diye itimat ettiği Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa’yı Dokuzuncu Ordu Kıtaları Müfettişi tayin ederek ve de fevkalade yetkiler vererek, Anadolu’ya gitmesi için görevlendirdi. *(1)

Verdiği fevkalade yetkilerin en önemlisi, Üçüncü ve On Beşinci Kolorduların sınırlarını içeren Sivas, Amasya, Tokat, Şebinkarahisar, Van, Hakkari, Trabzon, Rize, Gümüşhane, Samsun, Erzurum, Erzincan, Hınıs ve Beyazıt’ın tüm askeri ve mülki idaresidir.

16 Mayıs 1919 Cuma günü, yani Yunanlıların İzmir’i de işgal ettiği gün, Atatürk Beşiktaş’taki Sinan Ağa Camii Selamlığındaki mahfelde Sultan’ın huzuruna çıkarak vedalaştıktan sonra, kaptan İsmail Hakkı Bey’in idaresindeki Bandırma vapuru ile Samsun’a doğru hareket ett.. *(2)

Mustafa Kemal Paşa’nın, Anadolu’yu istilacı düşmanlara karşı ayaklandırmak üzere, 18 kişilik heyetle bindiği, pusulası bozuk, köhne Bandırma vapuru 18. yüzyılın sonlarında, İngiltere’nin Glasgow’daki, H. Mac Intyre, Paisley tersanelerinde 12 yapım numarasıyla 279 gros ton ve 192 net ton buharlı bir gemi olarak, Londra’da ki Dousley Robinson donatanı için inşa edildi ve ‘Trocadero’ adı altında servise kondu.

Trocadero 1883’de, H. Psicha Piraaus firmasına, ardından 1890’da ‘Kymi’ adı ile Capt. Andreadis Piraaus donatanına satıldıktan sonra, Aralık 1891’de kaza neticesi battı ama tekrar yüzdürüldü.

1892’de İstanbul’da ki P. Derasemo firmasınca, 1894 yılında da’Bandırma’ adı ile yine İstanbul’da ki İdare-i Mahsuse dairesince satın alındı. 1909’da İdare-i Mahsuse kaldırılınca, Bandırma vapuru da 28 Ekim 1910’da Osmanlı Seyr-i Sefain dairesine devredilerek posta gemisi olarak kullanıldı ve 1924 yılında da hurdaya satılarak, parçalandı.

En son posta vapuru olarak kullanılan bu efsane vapur, 16 Mayıs 1919’da Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa ile yola çıkarken, gemide Kaptan İsmail Hakkı Bey’den başka 18 kişi daha vardı ve bu yolcular sırasıyla şunlardı;

1) Üçüncü. Kolordu Kumandanı Kurmay Albay Refet Bele Paşa, 2) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Manastırlı Albay Kazım Dirik Paşa, 3) Dokuzuncu Ordu müfettişliği Sıhhiye reisi Albay Dr İbrahim Tali Öngören Bey, 4) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği İkinci Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay Kaymakam Mehmet Arif Bey,

5) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği İstihbarat Şubesi Müdürü Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede Bey, 6) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Topçu Kumandanı Topçu Binbaşısı Kemal Doğan Bey, 7) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Sıhhiye Reis Muavini Binbaşı Dr. Refik Saydam Bey, 8) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Başyaveri Yüzbaşı Cevad Abbas Gürer Bey, 9) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Kurmay yüzbaşısı Ali Mümtaz Tunay Bey, 10) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Kurmay Yüzbaşı Sadıkoğlu İsmail Hakkı Ede Bey, 11) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Emir Subayı Yüzbaşı Ali Şevket Öndersev Bey, 12) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Karargah Kumandanı Yüzbaşı Mustafa Vasfi Süsoy Bey, 13) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Albay Kazım Dirik Paşa’nın Emir Subayı üsteğmen Hayati Bey, 14) Üçüncü Kolordu Kumandanı Refet Bele Paşa’nın Emir Subayı Üsteğmen Arif Hikmet Gerçekçi Bey, 15) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği İaşe Subayı Üsteğmen Abdullah Bey, 16) Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Emir Subayı (Atatürk’ün 2. Emir Subayı) Teğmen Muzaffer Kılıç Bey, 17) 1. Sınıf Şifre Katibi Faik Aybars Bey 18) Şifre Katibi 4. Sınıf Katip Memduh Atasev Bey.

Ayrıca Bahriye Bakanı Hüseyin Rauf, İbrahim Süreyya, Yüzbaşı Osman Nuri, İhtiyat Teğmeni Recep Zühtü, Afganlı Teğmen Abdurrahman Beyler de heyete bir müddet sonra Amasya’da katıldı. *(3)

Bandırma vapuru Karadeniz’in azgın dalgaları ile boğuşa boğuşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldiğinde, rıhtım bulunmadığı için yolcular Karakaş Mustafa’nın kullandığı motorla Merkez İskelesine çıkarıldı. Karakaş Mustafa aynı zamanda Atatürk’ü, reisicumhur olduktan sonra da, 1924 yılında Latife Hanımefendi ile beraber, Samsun’a ilk gelişinde, gemiden Park İskelesine taşıyan motorcudur.

Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını şehrin ileri gelenleri karşıladı. Kendisine şehir adına hoş geldiniz diyerek elini sıkan şahıs da, Samsun’un ilk milletvekili Boşnakzade Süleyman Bey’ olmuştur.

Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal ve heyeti, Samsun’da üç gün kaldıktan sonra, Anadolu’yu istilacı düşmanlara karşı ayaklandırmak üzere Havza kazasına gitti. Bundan sonra her taraf kan, ateş ve ölüm oldu. Mustafa Kemal Paşa milletinle beraber düşmanı memleketten kovmak için dünya’nın en çetin mücadelesini, zafer için başlattı. Bu kanlı savaşın sonunda, dünya’nın en güçlü bir devleti olan yepyeni, pırıl pırıl, genç Türkiye Cumhuriyet’i kuruldu. .

Herkese hayırlı olsun, kan ve gözyaşları ile kurulan bu aziz emanet, aman iyi korunsun

Not: Kaynakça: 1-2-3 Yakın Tarih Ansiklopedisi

 
Toplam blog
: 7
: 835
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

Erenköy Kız Lisesini bitirdikten sonra Üniversite için Almanya' ya gittim. İngilizce, Almanca, İspan..