Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '07

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'nin federasyona dönüştürme fikrinin kısa tarihi

Türkiye'nin federasyona dönüştürme fikrinin kısa tarihi
 

DTP “Federasyon” teklifinde bulununca hepimiz kızdık... Federasyon talepleri, tartışmaları aslında yeni değil..Tarihin sayfalarında yolculuk yaparak Federasyon tekliflerini hatırlayınca sizin de kafanızın karışacağından eminim..
Emekli Amiral Vedii Birget 24.Şubat.1987 günlü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan yazısında ABD’nin 1965 yılında dönemin Başbakanının ağzını aradığını ve İran-Irak-Türkiye Kürtlerini içeren ve Türkiye’ye bağlanacak bir Federal Cumhuriyet önerdiğini Başbakan Demirel’in Genelkurmay tarafından verilen bir brifingde bu teklifi ortaya attığını ve sert tartışma sonrasında bu teklifin reddedildiğini yazıyordu.
ABD 1965 yılında Türkiye-İran-Irak toprakları üzerinde bir Federe Kürt Devleti kurulmasını ve bu federe devletin Türkiye’ye bağlanmasını teklif etmişti. Bu aynı zamanda Türkiye’nin de ulus-devlet yapısını terk edip Federal Cumhuriyet haline dönüşmesi teklifiydi.
1965’te ABD Türkiye’ye “Böyle yaparsanız topraklarınızı da büyütmüş olursunuz” diyerek Türk-Kürt Federasyonu istemini ilettikten sonra basın yayın organları Osmanlı İmparatorluğunun bir çok ulusu 600 yıl bir arada tutmasının sırrının federe yapı olduğunu Türkiye Cumhuriyeti’nin de yeniden bu Osmanlı Modeli yapıya kavuştuğu takdirde hem topraklarını büyütebileceği hem de bir arada barış içinde yeniden yaşayabileceği propagandası kitap, dergi, gazete ve sair her alanda tarihi, din ve milli duygular üzerine kamuoyu oluşturma çalışmaları başlatıyordu.
1965 te teklif askerlerin direnciyle reddedilmişti.
12 Mart muhtırası sonrasında da ABD’nin önerisine ordu karşı çıkmaya devam ediyordu. 3.Kasım.1972’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın hazır olduğu brifingde kapanış konuşması yapan Orgeneral Turgut Sunalp Türkiye’nin dost ülkeler tarafından Sevr’e sürüklendiğini söyleyerek “Sırtımızda meydana getirilecek bir Kürt Devleti aslında birçok dost ülkenin emellerine hizmet edecektir” demişti.
Ama, 12 Eylül’de yönetime el koyanlar, ABD yönetiminin “our boys did it”(bizim çocuklar başardı) dediği subaylardı. Öyle ki darbeden altı ay sonra Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığı’nın hazırladığı, daha sonraları Belgelerle Türk Tarih Dergisi Şubat 1997 sayısında yayınlanan rapor ilginç teklifler içerecekti:
“…Türkiye’miz bu gün tek merkezden idare edilebilme imkânını yitirme sınırına gelmiştir… Her il merkezi, yasama, yürütme ve yargı yetkileriyle teçhiz edilerek 67 il merkezimizde Millet Meclisleri kurulmalıdır…Yunanlılar eski Osmanlı vatandaşlarıdır, Yunanistan ile bir federasyon kurmalıyız…Bu gün tek değil her vilayette bir Atatürk’e; 67 adet 23.Nisan.1920 Meclisi’ne ihtiyaç vardır..”İmza Mahmur Boğuşlu-Tümgeneral-As.T.ve Str.E.Bşk.
1971’de Yunanistan Başbakanı Papadopulos “Benim kişisel kanım odur ki, her şey Türkiye ve Yunanistan’ı bir konfederasyon kurmaya itiyor” demişti.
12 Eylül Askeri Darbenin lideri Genelkurmay Başkanı Kenan Evren 28.Mayıs.2000 tarihli Yeni Bin Yıl Gazetesinde “Türkiye’de Valileri seçilmiş dört Eyalet istedim, olmadı” diyecekti..
1991’de Aktüel Dergisine verdiği demeçte Turgut Özal Kürtlerle federasyonlaşmaya gidilmesi gerektiğini savunurken “İnşallah bir gün valilerini de seçerler, bu iş biter” demişti.
Turgut Özal Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde “başkanlık sistemi”, “ikinci cumhuriyet”, “federasyon”, “Osmanlı modeli” görüşünü açıkça söylediği gibi Özal’ın basındaki yandaşları bu kavramların alt yapısını sürekli gündemde tutarak, kamuoyu oluşturarak yapacaklardı.
1988’de “La Turquıe En Europa” adıyla Fransızca yayımlanan ve Avrupa Birliği başvuru dilekçesinin gerekçesi olarak sunulan Turgut Özal imzalı kitapta Özal “Bizi Türk sayarak dışlıyorsanız bilin ki Türk denecek bir şeyimiz yoktur, uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık, bizim kültürümüz Yunan kültürüdür, oğlumun adı olan Efe bile Yunancadır; Avrupa Birliği’ne girmemiz için engel yoktur” diyordu.
Özal aynı kitabında “ Biz tepemizde Türk olmayan yöneticiler bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz, AB’ye alınmamız da bu açıdan da bir engel yoktur “ diyerek Osmanlıda da pek çok yöneticinin Türk olmadığı söylüyor hatta kendisinin de Kürt kökenli olduğunu açıklıyordu.
Özallı yıllar ulus-devletin yerine içinde federasyon-yerinden yönetim modelini barındıran sağcıların “Yeni Osmanlıcılık”, solcu ve liberallerin “İkinci Cumhuriyet” diyerek formüle ettikleri söylemlerin yoğun olduğu yıllardır.
1993 Ağustos’unda Başak Yayınları’ndan çıkan Metin Sever-Cem Dizdar’ın hazırladığı ve çeşitli şahısların görüşlerine yer verilen “İkinci Cumhuriyet Tartışmaları” isimli kitapta Refah Partisi kurmayı Tayip Erdoğan’ın görüşleri de var dı:
“Soru: Bu değişim süreci içerisinde eğer ülkede yaşayan bazı insanlar örneğin Kürtler milli yapı içerisinde kalmak istemezlerse ne olacak?
Tayip Erdoğan: Bu durumda belki Osmanlı Eyaletler Sistemi benzeri bir şey yapılabilir. Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum”
1994 yılının Şubat sayısında Esquer Dergisini alanlar “İstanbul Başkentli Yakındoğu Federasyonu” haritasını ve tartışmalarını göreceklerdi. Kurulacak devletin başkenti İstanbul olacaktı, Yunanistan, Türkiye, Irak, İran, Ürdün, Suriye, İsrail, Lübnan, Ermenistan, Azerbaycan Federe Devletleri birleşip Yakındoğu Federal Cumhuriyetini kuracaklardı.
Tabi bunun yönlendirici ve hamisi ABD olduğundan şüphe yok.2000li yıların “Büyük Ortadoğu Projesi” o yıllarda “Yakındoğu Federasyonu” olarak isimlendirilip haritaları yayınlanıyordu.
Haziran 1996’da İstanbul’da yapılan Habitat-II Toplantısında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i kürsüye “Türkiye Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” diye çağırmış Demirel bu unvanın yanlışlığını düzeltmemişti.
Demirel Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur oturmaz tıpkı 1965’te Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz önünde bulduğu Türk-Kürt Federasyonu teklifini uzun yıllar CIA Türkiye Masası Şefliği yapmış Paul Henze tarafından ABD Hava Kuvvetlerinin RAND Araştırma Kuruluşu imzasıyla masasında bulacaktı.
Paul Herze’nin Demirel’e sunduğu rapor 15.Haziran.1994 günlü Aktüel Dergisi’nde “Türkiye’yi Federalizm Büyütecek” başlığıyla verilmişti.
Rapor basına yansıyınca Demirel “Batı Sevr istiyor” diye demeçler veriyordu.
1996 yılında Milliyet Gazetesinde Uygarlıklar Çatışması kuramcısı olarak tanınan ABD’li bilim adamı Samuel Huntington “Türkiye İslam’ın Lideri olmalıdır. Tarihte Osmanlı bunu yaptı.Türkiye batılı ülke olma ısrarından biraz vazgeçer modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesinde olduğunu göstermeye ağırlık verirse bütün dünyaya ve İslam’a büyük bir model olur.” diyerek akıl verip yol gösteriyordu.
ABD Dış işleri Bakanı Rice Türkiye’yi İslam ülkesi olarak niteliyor ve “Türkiye İslam dünyası için mükemmel model” diyordu.
Başbakan Tayip Erdoğan sık sık Türkiye’nin ABD’nin stratejik ortağı olduğu ve Ortadoğu ülkeleri için model olduğunu söylemeyi ihmal etmiyordu.
11.Ocak.1999 tarihinde Radikal Gazetesine demeç veren Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel uzun zamandır Türkiye’nin başkanlık sistemini tartışması gerektiğini dile getiren demeçlerinden sonra bu sefer eyalet sistemin gündeme getiriyordu.”Ademi merkeziyetçi yönetim biçiminin ve eyalet sisteminin de üzerinde durmalıyız. Üniter yapıya zarar vereceği endişesiyle eyalet sistemini gündeme getirmekten çekiniyoruz ama düşünmedikçe de merkeziyetçiliğe saplanıyoruz. Merkezi yönetimin yükünü hafifletecek federatif sistemin de tartışılması gerekir” diyerek federasyon kapısını aralıyordu.
Önceki Cumhurbaşkanı Turgut Özal da geçmişte “Osmanlı eyaletlerle gayet iyi idare etmiş, Cumhuriyetten daha iyi idare etmiş, nasıl yapmış tartışmalıyız” demişti.
Özal’dan Demirel’e, Çiller’den Mesut Yılmaz’a ve Tayip Erdoğan’a kadar Başbakanlar, Cumhurbaşkanları sık sık , “Türkiyelilik”, “Anayasal Vatandaşlık”, “Alt kimlik-Üst kimlik” ve “Türkiye’nin mozaik yapıda olduğu”nu çekinmeden ifade ederken bu ifadelere neden sözbirliği etmişçesine gündeme getiriyorlardı.
Morton Abromowitz “Türkiye’ye 10 yıl içinde üniter ulus devletini bırakıp bölgesel federasyona giderek büyüyecek ya da etnik dinsel ayırımlarla parçalanacak” dediğinde tarih 1999 yılını gösteriyordu. Abromowitz 2002 yılına gelindiğinde Ankara’yı uyarıyordu: diyordu ki “Türkiye küreselleşmenin gerekliğini anlamak ve uyum sağlamak zorundadır. Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli-merkezi hükümet fonksiyonlarını yerel düzeye devretmek zorundadır.”
2003 yılında bir çok çevrenin “eyalet sistemi hazırlığı, 81 ile 81 devlet kuruluşu” olarak yorumladığı Mahalli İdareler Reformu adıyla İl Özel İdareleri Yassı, Belediyeler Yasası, Büyükşehir Belediyeleri Yasası çıkarılıyor Valilerin bir çok yetkileri İl Özel İdareleri ve Belediyelere devrediliyordu.
İstanbul ve Kocaeli gibi Türkiye’nin sanayi, ticaret, finans merkezi denilebilecek iki il tamamen Büyükşehir yapılarak bu iki ilden jandarma çıkarılıyordu. Bunun anlamı iki ilin jandarma denetiminden çıkarılarak yeraltı dünyası ve kara paranın siyasallaşmış bir polis mekanizmasının denetimine bırakmak suretiyle bir takım siyasi hedeflerin gözetildiği şüphesizdir. .
Mahalli İdareler Reformu yasalarından sonra Bölgesel Kalkınma Ajansları Yasası çıkarılarak Türkiye 12 bölgeye ayrılarak yerel yönetimlerin kendi bölgesindeki diğer yönetimlerle işbirliği gibi yetkiler verilerek federasyona giden yolda büyük bir altyapı hamlesi gerçekleştiriliyordu.
Bu gün itibariyle Kuzey Irak’ta başkanlığını Barzani’nin yaptığı Bakanlar Kurulu, Meclisi ile fiilen bir Kürt Federe Devleti kurulmuştur.
DTP geçtiğimiz günlerde yaptığı kongresinde Türkiye toprakları üzerinde bir Kürt Federe Devleti kurulmasını ve Türkiye’nin ulus devlet modelini terk edip federasyona dönüşmesini talep etmiştir.
Türkiye açısından ise 1980 yılından itibaren devletin en tepesinde bulunmuş Kenan Evren’i, Turgut Özal’ı, Süleyman Demirel’, Tayip Erdoğan’ı ile federasyonu sürekli gündemde tuttuktan sonra tartışmanın ötesine geçerek federasyona giden en önemli Mahalli İdareler Reformu ve Bölge Kalkınma Ajansları yasalarıyla gerçekleştirmiştir.
Federasyon tartışmasından eyleme geçilen hükümetin ikinci adamı bu gün Cumhurbaşkanı, lideri de Başbakandır.
Türkiye’nin son 27 yılında Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hariç kim varsa demokratikleşme, küreselleşme, yerinden yönetim, Osmanlı modeli, ikinci cumhuriyet, reform, AB’ne uyum süreci kavramları ile perdelenen, Türkiye’nin üniter yapısının bozularak federatif bir yapıya geçiş için açıklamalarıyla kamuoyunu yumuşatmışlar, hazırlamışlar ve ABD projesinin önünün açıldığını görememişlerdir. Ya da görmezden gelmişlerdir.
Bu sonuç çok iddialı bir yargı.
Ama yıllar içinde söylenenleri, yapılanları alt alta koyduğumuz zaman Türkiye’nin federatif bir yapıya dönüştürülmesi ve Kürt Devletinin kuruluşu gibi ABD kaynaklı projelerin Türkiye’yi yönetenler tarafından da desteklendiğini zannediyoruz.
Başbakan Tayip Erdoğan’ın ısrarla “Ben Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanıyım” demesinin, göz göre göre Özal’ın “Bir koyup üç alacağız” diyerek Irak’ işgal ederek milyonlarca Müslüman’ın öldürülmesine destek vermesini, Türkiye’nin Barzani’yi Talabani’yi yıllarca pasaport, para, imkan vererek desteklemesini, , ABD’nin PKK’yı destelediğinin defalarca belgelerle ortaya çıkmasına rağmen tepkisiz kalınması, PKK hamiliği ve Kürt devleti kuruluşunu gerçekleştiren Çekiç Gücün faaliyetlerini bile bile her gelen hükümetin varlık süresini uzatmasını, nasıl açıklayacağız?
Federasyonu ülke dışından ABD ve AB, ülke içinden ABD’nin kamuoyu çalışmasını yapan yazar takımı, PKK yanlısı bölücülerin sözcüleri ile yeni Osmanlıcılık veya ikinci cumhuriyet hayali ile ABD’nin etkilediği kesimler dile getirmektedir.
Türkiye’nin sorunlarının çözümü için üniter yapısını değiştirip federatif yapıya geçmesinde saklı değildir. Anadolu coğrafyasında federal bir devletin tarihsel, sosyolojik ve siyasal nedenlerle gerçekçi olmadığı açıktır.
Bölücü örgütlerin PKK’nın yeni dönemdeki hedefi Irak’ta kurulmuş olan federe Kürt devleti ile Anadolu’da yaşaması mümkün olmayan federal devleti birleştirerek Büyük Kürdistan’a ulaşmaktır.
Sınır ötesi operasyon gündeme gelince Barzani ve Talabani’nin Türkiye’ye karşı tutumu ve PKK hamiliğine, Kürt liderliğine soyunması bu hedefe yöneliktir.
Bütün bu süreçte üzücü olan ülkemizi yönetenlerin milletine doğruları söyleyip söylemediklerini bilmememiz ve kahreden şüphelerle boğuşmak zorunda kalışımızdır.
1991 yılında gazeteci Güneri Cıvaoğlu şöyle yazıyordu:
“Amerikalı yarbay ile dev Ortadoğu haritasının önündeyiz. Sağ elinin avuç içini Musul/Kerkük vilayeti olan alanda gezdiriyor. Ve sakin bir sesle tane tane seçerek anlatıyor:“İşte Kürt Devleti burada kurulur. Savaş bitecek. Saddam çökmüş olacak, yörede devlet kalmayacak, devlet otoritesinden yoksun bir bölge kalacak. Kürtler Devlet kurarak buradaki boşluğu dolduracaklar. Türkiye’den toprak isterler.”Ona anımsatıyorum. Türkiye bunu kabul etmeyeceğini açıklamış bulunuyor.
Amerikalı Yarbay, “O zaman çarpışacaksınız!” diyor…”
Biz çarpışmaya hazırız…
Bu millet Anadolu’ya ayak bastığı ilk günden beridir hep çarpıştı, çarpışmaya her an hazırdı, olmaya da devam edecekler!...
Ya bizi yönetenler?…
Onlar “bizim tarafımızda” çarpışmaya hazır mı?
Ya da ülkemin liderleri milletime neden çarpışmadıklarını izah edebilecekler mi?

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..