Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '09

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'nin gerçek sorunu nedir?..

Türkiye'nin gerçek sorunu nedir?..
 

AKP ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın ortaya koyduğu sonuçlar [içinde yaşadığımız süreç açısından] son derece önemlidir. Sözünü ettiğimiz etki ve sonuçları doğru ve soğukkanlı bir biçimde ortaya koymak da, aynı biçimde önemlidir.

Karar şudur: Söz konusu davaya bakan 11 yargıçtan 10’u, AKP’nin, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı durumunda olduğunu” tespit etmiş bulunmaktadır. Bu yönde kanaat arz etmeyen tek üye, AKP yanlısı olarak bilinen mahkeme başkanıdır. Ancak bu tespitin yapılmış olması, partinin kapatılmasına yetmemiştir. Çünkü, tespiti yapan 10 yargıcın 6’sı durumu “ağır” bulmuş ve kapatma cezası uygulanması yönünde oy kullanmış iken… Geriye kalan 4 üye ise, kapatma yaptırımı yerine para cezası vererek, AKP’nin uyarılması yönünde kanaat oluşturmuş bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin 11/10 üyesi, AKP’nin, “laikliğe aykırı faaliyette bulunduğunu” tespit etmiştir. Bu 10 üyenin çoğunluğu da, kapatma cezası uygulanması yönde oy kullanmışlardır. Peki, parti niye kapatılamamıştır? Çünkü, kapatma cezasının uygulanabilmesi için, 11 yargıcın, 7’sinin bu eylemleri kapatma cezası verilmesine yetecek ölçüde ağır bulması gerekmektedir. Yasanın aradığı bu sayı 7’ye ulaşamamış; 6’da kalmıştır… Mesele budur. Ama kararın yarattığı sonuçlar, teknik anlamdaki toplama çıkartma işlemleri ile sınırlı değildir… Laiklik karşıtı eylemlerin odağında yer alan siyasi parti, yüzde üç-buçuk oy alan marjinal bir parti değildir… Tam aksine, tek başına iktidarda olan, Devlet’i temsil eden, Devlet gücünü elinde bulunduran ve onu tek başına kullanan bir “odak”tır… Ortaya çıkan en önemli sonuç, Devletimizin en temel esaslarından biri olan laikliği yıkmaya çalışan bu siyasi odağın, elinde Devlet gücünü bulundurabilmesidir… Devlet gücünü kullanabilme yetkisi, sözünü ettiğimiz bu odağa, son derece önemli imkânlar tanımaktadır.

AKP, Anayasa Mahkemesi’nin 11/10 oy çoğunluğu ile tespit etmiş bulunduğu amaç ve hedeflerini, iktidar olmanın, yani devlet gücünü elinde bulunduranın avantajları ile birlikte kullanabilme imkânına sahiptir. İşte içinde bulunduğumuz süreçte yaşamakta olduğumuz sıra dışı gelişmeler, bu imkânın doludizgin kullanılmasının yarattığı vahim “hadise”lerden ibarettir. Hedefin zirvesinde [şimdilik] yargı oturtulmuştur. Yargı bağımsızlığının üzerine kocaman bir çarpı konmuş, yargıçlar ve savcılar, Hükümet’in emirlerine tabi birer basit “memur” konumuna getirilmeye çalışılmaktadır. Güdülen “amaç ve hedefler”in, günlük siyasetin pratiğine yansıyan diğer gelişmeleri ise, özetle aşağıdaki maddeler halinde toparlanabilir:

1.- Dışarıdan kontrol edilebilen siyasetleri Türkiye’nin gündemine yerleştirmek;

2.- Devlet’in temel esaslarını değiştirecek biçimde bir Anayasa değişikliğine girişmek,

3.- Ve “laiklik karşıtı eylemlerin odağı”nda yer alan politikaları birer birer yürürlüğe sokmak;

4.- Türkiye’yi “Tam Bağımlı” bir konuma sokarak, köşeye sıkıştırmak…

5.- Ve bütün bunları sessizce uygulayabilmek için, sesini [demokrasi içinde] yükseltebilecek çevre ve kurumların seslerini kesmek, sindirmek…

Anayasa Mahkemesi kararının en önemli sonucu, Türkiye’nin geleceğinin bu kıskacın içine alınmasının zemininin oluşturulmuş olmasıdır. Cumhuriyetin temel ilkeleri, medya tarafından yürütülen psikolojik savaşın hedefleri arasındadır. Türk aydını, hiçbir dönemde olmadığı kadar baskı altına alınmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendi ifadeleri ile, “a-simetrik saldırı”nın etkisi altında savunma konumuna getirilmiştir. Yazılı ve görüntülü medya, ekonomik abluka altına alınmış, çok sermayeli ama tek sesli bir şak-şakçı kadro haline getirilmiştir. Demokratik bir ülkede özgür olması gereken kurum ve kuruluşları “memurlaştırma” operasyonları her geçen gün yeni bir mevzii ele geçirmektedir.

Evet… Memleketin “ahval ve şeraiti” böyledir… Bu durumdadır. Peki, ne olacaktır?.. Türkiye, kendisine biçilen bu kefene razı mı olacaktır?.. Evet… Türkiye demokrasisinin bugün yaşamakta olduğu en büyük sorun, bu “ahval ve şerait”e rağmen kendisini yeniden ayağa kaldıracak temiz süt emmiş bir lidere olan ihtiyaçtır… Tarihe baktığımız zaman gördüğümüz bir diğer gerçek, bu nitelikteki büyük liderlerin, zor koşulların ürünü olduğudur… Türkiye”nin içinde yaşadığı koşullar oldukça zordur… Ve bu ülkenin aydın birikimi, demokrasinin kuralları içinde, böyle bir lideri yaratacak kadar güçlü ve zengindir… İşte gerçek mesele, [bizce] budur…

http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/
 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..