Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '08

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'nın Musul sorunu( XVII ) '' Mahvoluşa doğru (IV) ''

Türkiye'nın Musul sorunu( XVII ) '' Mahvoluşa doğru (IV) ''
 

Suriye Cephesi'nde Osmanlı Askerleri


Serkan Özburun, ''Nutkun Kayıp Parçaları'' adlı çalışmasında, Mustafa Kemal Paşa, Suriye Cephesinde çalışırken, bölgenin ve ülkenin geleceğiyle ilgili, şu mütalaayı yaptığını yazar: '' Halep'te bulunduğum günler zarfında, memleketin vaziyet-i umumiyesini kendi kendime mülahaza ettim (iyice düşünüp, araştırıp, değerlendirdim ..). Vaziyet şu idi: Biz ve müttefiklerimiz, partiyi kaybetmiştik!... Fakat Türkiye için mesele, bütün mevcudiyetini kaybetmek derecesine varacak kadar tehlikeliydi... O tarihte düşünülecek şey, kaybolduğuna şüphe kalmayan partiyi iade etmek olamazdı; yalnız mevcudiyetimizi muhafaza için en seri ve kati çarelere başvurmakta tereddüt etmemeliydik. Hatta bu uğurda, bütün müttefiklerimizden ayrı olarak icap ederse (gerekirse), yeniden vaziyet almak zaruri olabilirdi... Halbuki harbi bu neticeye getiren o günkü kabineden(mevcut Osmanlı Hükümeti), böyle bir hareket beklemek beyhude(boşuna) idi. Derhal bu kabineyi iskat etmek(düşürmek), onun yerine benim düşündüğüm tarzda iş görebilir yeni bir kabineyi mevki-i iktidara getirmek luzumuna kani oldum(emin olup, inandım). Şunu da ilave etmeliyim ki, tasavvurlarımı(düşünüp, tasarımladıklarımı ) tatbik edebilmek için bu yeni kabinede mutlaka bütün ordunun kumandasının bana tevdii olunması lüzumuna da kanaat getirmiş bulunmaktaydım... Vaziyet buhranlı olduğundan ve ittihaz edilecek(gerekli olup alınacak ) tedbirler çok ciddi ve seri alınması lazım geldiğinden, bu mütalaamı telgrafla, Padişah Vahdettin'e bildirdim... Ancak, Fevzi (Çakmak) Paşa'nın rahatsızlanmasıyla, 7.Ordu'ya komutan olan Mustafa Kemal Paşa'nın gayretleri, trajik sona gidişi doğal olarak engelleyememiş , ''iş bittikten sonra'', 31.Ekim.1918'de Suriye Cephesi'nde zorunlu olarak(!), Yıldırım Orduları Komutanlığı'na getirilmişti!... 30.Ekim.1918'de de Mondros Mütarekesi gerçekleşmişti... Ve, ''Atı alan Üsküdarı geçmişti...'' Bundan sonra Mustafa Kemal'e , ilerde kuracağı devletin ulusal sınırlarını belirleyeceği, ''Harb-i Sagir'i '' başlatmak düşüyordu...



Halkımızın, ''Seferberlik'' olarak anımsadığı, dört yıllık I.Dünya Savaşı süreci sonucunda; Osmanlı Orduları, Osmanlı-Alman Genel Kurmayı'nın, daha doğrusu, Alman Genel Kurmay Başkanı Mareşal Hindenburg'la, Ludendorf ve kurmayları ve nerdeyse insiyatifi tümüyle elinde tutan, sarayın damadı, Enver Paşa'nın denetiminde, cepheden cepheye savaştılar... Çanakkale'de, Karpatlar'daki Galiçya'da Makedonya'da, Kafkaslar'da, Yemen'de, Hicaz'da, Asir'de, Mezopotamya'da, Suriye Cephesi adı altında; Süveyş'te Sina'da, Filistin'de, İngiliz, Fransız, İtalyan, Sırp, Romen, Rus ve Yunanlı'yla; şanla ve şerefle çarpıştılar... Osmanlı Ordusu'nun, Müslüman ve Hrıstiyan çocukları; Türk'ü , Kürd'ü, Arab'ı, Asur'u, Çerkez'i, Arnavut'u, Abhaz'ı, Laz'ı, Gürcü'sü, Rum'u, Ermeni'si ve diğerleri, Batı ve Rus Emperyalizm'ine karşı, ülkelerini korumak için, tüm cephelerde görev alıp savaştılar!... Bu büyük insan harmanı halkın türkülerinde geçen, ''Yedi Düvele karşı, Osmanlıydı ki, dayandı''... efsanesini yarattılar... Bu büyük altüst oluşta, Ermeni, Yahudi ve ''Rum Milleti'' teb'asından kimileri de, yüzlerce yıl aynı ekmeği yiyip , aynı suyu içip, aynı gökyüzü altında beraber uyudukları, kardeşlerine, Batı ve Rus Emperyalizmi'nin güdümünde, aldanarak, ''ateşi ve ihaneti'' gösterdiler...


Üst düzey, kurmay birçok subayı da öldüren salgın hastalıklardan, Alman askerlerinde ki ölüm oranı %10 iken, Osmanlı ordusu'nda bu oran %50'lere tırmanıyordu.Kötü beslenme, ilaç ve sağlık gereçleri yetersizliğinden dolayı, asker kaçaklarını saymazsak; 1914-1918 arasında, 388.000 Mehmetçik, salgın hastalıklardan yaşamını yitirdi...Tifo, tifüs, sıtma, lekeli humma ve dizanteri, göç ve tehcirdeki halkı da, eratı da yiyip bitirmiştir... Gene bu yıllarda, açlık ve kırımlar da, halktan yüzbinlerce kişi yaşamını yitirmiştir.Yalnız Suriye ve Lübnan'da onbinlerce kişi (Tehcir Ermenileri'de dahil) İspanya Kralı'nın gönderdiği buğday yardımının İngilizler'ce geri çevrilmesi (ki bir insanlık suçudur...) gene bölgeye erzak taşımaya çalışan tekne ve yelkenlilerin İngilizler'ce batırılmasından dolayı açlıktan yaşamını yitirmiştir... İngiliz ve Fransız propagandası ise; ''Cemal Paşa'nın Lübnan ve Beyrut'taki Hristiyan Halkı, açlıktan öldürdüğü yönündedir!... Kimse İngiliz Savaş Kabinesi'nin acımasız, insanlık dışı abluka ve ambargo kararını eleştirememiş ve de görmezden gelmişlerdir... Oysa Cemal Paşa bu konuda, halkın iaşesi için elinden geleni yapmıştı... Justin Mc Carthy, ''Death and Exile'' adlı (Ölüm ve Sürgün) adlı çalışmasında, Ermeniler kadar Müslümanlar'ın da kırımdan geçirildiklerini, onlardan da onbinlercesinin, hastalık ve açlıktan öldüklerini, Müslümanlar'ın ölülerinin de, Ermeniler gibi hatırlanmaya hakları olduğunu vurgular!...

Falkenhayn'ın, Cemal Paşa ve Mustafa Kemal Paşa'nın
birbirlerine yakın görüşlerinin aksine bir düşüncede olması, Suriye ve Filistin Cephesi'nde birçok yanlış işlerin yapılmasına neden olmuştu.Varolan askeri gücün Halep-Şam arasında , toplanıp, duruma göre sıcak noktalara sevki düşüncesini kabul etmeyen Falkenhayn (ve de Enver Paşa...) neyse ki o günlerde, Kurmay Binbaşı Von Papenin etkileyici(!) görüşleriyle, Bağdatı geri alma projesinden yavaş yavaş caymaya başlamıştı... General Allenby, Kutü'l Amare'deki korkunç kayıplarından
büyük dersler çıkaran, ciddi bir askerdi. Karşısındaki düşmanı ve çelişkilerini, İngiliz askeri istihbaratı ve sivil MI 6'nın yanısıra, üçlü bir yerel işbirlikçi (Ermeni, Yahudi ve bir kısım Suriyeli..) istihbarat gücüyle, çok iyi biliyor, askeri ve ekonomik ambargoy'la iyice bunaltılmış bölgede, yol ve su sorunlarını azaltarak, Pax Britannica'nın askeri, ekonomik ve siyasi gücünü en akıllı ve sabırlı bir şekilde kullanıyordu. Askeri teçhizat ve insan gücü de, her zaman ondan yanaydı...


Mekke, Bağdat ve Kudüs'ün elden çıkması, Osmanlı İmparatorluğun manevi kişiliğine vurulan çok büyük bir darbeydi... Milyonlarca kilometrekarelik büyük toprak kayıpları da, akıl almaz bir şekilde, (!)çok kısa bir zamanda gelişmiş, imparatorluk İstanbul ve Trakya'nın yanında, Anadolu'da daracık bir alana sıkışmış, bu yok edici gelişmeler;ülke insanı ve yöneticileri için de, şok edici bir durum yaratmıştı... Bu nasıl bir plandı, basiretsizlikti, ihanetti?... General Allenby Kudüs'e girip, Britanya Hükümeti Başbakanı, David Lloyd George'a ''Kudüsün Fethini '' Nobel armağanı olarak hediye ederken; müttefiklerimiz olan, Geliboludaki Alman Subayları'nın ve Viyana'daki asker sivil erkanın, Kudüs'ün Hristiyanların eline geçişini coşkuyla , şampanyayla kutlamalarının bir analizini yapmaları mümkün olsa da;Enver ve Talat paşalardan istenseydi...


Falkenhayn'ın Suriye Cephesi'ndeki
başarısızlığından dolayı, yerine Liman Von Sanders Paşa getirilmiş Padişah V.Mehmet Reşat'ın vefatı üzerine de, tahta VI.Mehmet Vahdettin çıkarılmıştı. Akabinde, bir vesileyle Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Komutanlığı bünyesindeki 7.Ordu'ya komutan olarak atanmıştı...Yıl Ağustos 1918'di. 7.Ordu'nun eski komutanı Fevzi(Çakmak)Paşa'da, askerleri gibi, salgın hastalıklardan nasibini almış, görevi bırakmıştı. Ordu, yiyecek , içecek, giysi ve ilaçtan son derece mahrumdu.Susuzluk ve sıcaklar da orduyu perişan ediyordu... Yeni komutan, Mustafa Kemal Paşa'nın 7.Ordu'su, Nablus'un güneyi ile, Şeria Nehri arasındaki 40kilometrelik bir bölgede bulunmaktaydı.6.Ordu'nun bir kısmı da Ürdün Vadisindeydi. Ordu'nun sağ tarafında gene bu bünyede 8.Ordu, gerisindeyse, 4.Ordu konuşlanmıştı. 8.Ordu çok zayıflamıştı ve Furkah'tan Akdeniz'e uzanan bir bölgeyi kontrol etmeye çalışıyordu. Ve istihbarat, İngilizler'in güçlü bir şekilde taarruza başlamak üzerine olduklarını bildiriyordu...Yıldırım Orduları bünyesinde, zor koşullarda bulunan askeri gücün toplamı 1918 Ağustos'unun sönunda; 4000 kılıç, 32.000 yaya ve 400 top kadardı. General Allenby ise, göreceli olarak çok iyi durumda; 12.000 kılıç, 57.0000 yaya ve 540 topa sahipti... Ve arkasında, Mısırda konuşlanmış, gerektiğinde kullanabileceği, iyi durumda, yaklaşık 400.000 kişilik bir kuvvet bekliyordu...Liman Paşa, ordunun bu vahim durumunu görüp, Enver Paşa'dan destek istemiş, bir zamanlar Mustafa Kemal'in aldığı gibi, (acaba neden?...) oda nasihat almıştı... Gene de genel saldırı başlamadan, bu kuvvetlerle, İngilizleri zaman zaman hırpalamış, yirmiye yakın saldırıyı ordu durdurmuş, diğer cephelere de zaman ve güç kazandırmıştı...


19.Eylül.1918 sabahında, İngilizler ve müttefikleri yoğun bir kara ve deniz topçu ateşi desteğinde tüm cephede saldırıya geçtiler.Denizden daha güçlü ateş desteği alınan Yafa'dan Hayfa'ya uzanan kıyı bölgesinde, saldırıyı yoğunlaştırdılar.Güçlü hava saldırılarıyla da, Osmanlı Kuvvetlerinin, niteliği düşük hava kuvvetleri ve irtibat noktaları vuruldu...Haberleşme bağlantıları kopuk, karargahla ve yakın birliklerle irtibatı da kopan, zaten zayıf olan 8.Ordu'yu bertaraf etmek çok da zor olmadı. Kahramanca direnmelerine rağmen, birçok esir ve ağır savaş malzemesi bırakarak geri çekilmek zorunda kaldılar. Mustafa Kemal Paşa'da bu yoğun saldırı karşısında güçsüz kaldı ve İngiliz Süvarileri'nin kuşatma riskinden kurtulmak için, savaşarak, o da ağır savaş malzemesi kaybederek, düzenli bir şekilde ve de fazla asker zayiatı vermemeye çalışarak, 7.Ordu'yu geri çekmeye başladı... İngiliz Süvari Birlikleri, Yıldırım Orduları karargahını ele geçirmeye, Liman Paşa'yı esir etmeye giriştilerse de, Nasire kentinde ezilip, geri çekildiler.. Üç gün içinde, İngilizler'in gücüne bu koşullarda direnemeyeceğini anlayan, Liman Von Sanders'de mevcut ordunun, Yermuk'a doğru çekilmesini istedi. 23 Eylül'de Akka ve Hayfa'ya İngiliz birlikleri girdiler.Ağır hasar gören, 4.Ordu'nun da emir dahilinde geri çekilmeye başlaması üzerine, iki gün sonra İngilizler Amman'a da girdiler.... Ardından II.Kolordu komutanı, 5000 askeriyle savaşmadan İngilizler'e teslim oldu!... Bu arada Bulgarlar, 29.Eylül 1918'de Selanik Ateşkes Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildiler...Buda, Osmanlı'nın Almanya'yla olan karasal bağlantısını kopardı...Bulgaristan'ın İtilaf devletleri askerlerine topraklarını kullanma izni vermesiyle bu güçler üç koldan Balkanlar'a yayılmaya başladılar.Ve kolun biri de, İstanbul'u hedefliyordu... 30.Eylül'de, 4.Ordu ağır darbe aldı. Rayak'da kaybedilen savaş sonunda, Allenby ve Faysal'ın kuvvetleri Şamı'da ele geçirdi... Mustafa Kemal Paşa, daha öncede, bu savunmanın Anadolu'da, Toros geçitlerine tutunarak yapılabileceği öngörüsünde olduğundan, 7.Ordu'nun reel gücünü fazla riske etmeden, başarılı bir savunma ve geri çekilme uyguladığından, Padişah Vahdettin'in de takdirini kazanarak ve moral destek olarak bu savaş süreci içersinde, fermanla ''Fahri Yaverlik'' ünvanıyla, taltif edilmişti... Yıldırım Orduları Karargahı Adana'ya taşınmış, Liman Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın önerisini kabul ederek, ordunun Halep'in kuzeyinde konuşlanıp, burda bir cephe açarak, düşmanı karşılamasını kabul etmişti... Üç haftalık bir süreçde, en son 8.Ekim 1918''de Şam'dan bir hafta sonra Beyrut'u ele geçiren İngilizler ve yandaşlarının, Suriye ve Filistin macerasının büyük bir kısmı lehlerinde sonlanmış oluyordu... Osmanlı kurmaylarınca, bu savaş süreci içinde, daha önce de düşünüldüğü gibi , sıra Anadolu'nun savunulmasına geliyordu... Liman Paşa; 2.4. ve 7.Ordu kumandanlarıyla Halep'te kentin güvenliği ve asayişi ile ilgili bir toplantı yapmış; bu toplantıda sahil bölgesindeki Arap Hareketine karşı alınacak tedbirlerin yanısıra 2.Ordu'nun İngilizler'in İskenderun ve Mersin'e yapacakları olası bir harekat için Adana bölgesinde kalmasına, Nihat Paşa'nın da Adana'ya dönmesine ve de iyice zayıflamış 4.Ordu'nun Yıldırım Orduları bünyesinde, 7.Orduyla birleştirilmesine karar verilmişti... Cephede 7.Ordu, Yıldırım Orduları'nı(!) temsil ediyordu...Asker ve silah gücü sayıca çok azalmıştı... Suriye Cephesi artık Mustafa Kemal Paşa'nın elindeydi... O da öncelikle, ordunu tümenlerini yeniden yapılandırdı, orduyu daha savaşabilir bir düzene soktu...Liman Paşa'da, İngiliz Süvari ve Zırhlı birliklerinin yüksek gücünden dolayı, savaşın Halep'in kuzeyindeki dağlık bölgelerde kabul edilmesini düşünüyordu.. Mustafa Kemal'de, Katma ve Müslimiye'ye bu doğrultuda şimdiden tümenlerini yerleştirip, Halep'te beklemeye başlamıştı.Böbreklerinden hastaydı, sancılıydı... Halep'te Araplar'la sokak savaşları yapıldı.İngiliz uçakları havadan bomba yağdırıyordu...Karargah için tehlike artınca, bu anlamsız savunmayı terkedip, İngilizler'le anlaşarak Halep'i boşalttı ve kuzeye çekildi...25 Ekimde de Halep, İngilizler ve Faysal'ın ordusunca alındı.Ertesi gün, Müslimiye Tren istasyonu ele geçirildi.Bu durum, Musul'da ki 6.Ordu'nun İstanbul'la olan irtibatının kopmasına neden oldu!...Allenby'nin hedefinde artık İskenderun vardı... Mustafa Kemalin tasarladığı kuzeydeki savunma sınırına da saldıran İngilizler ve Faysal'ın asileri gereken cevabı aldılar. Katma'da , bu savaşın son muharebesinde İngilizler son bir kez daha 7.Ordu'ya yenildiler ve geri çekildiler...Antakya'da bu savunma ve koruma sınırının içine eklendi. 30.Ekim.1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı. Antlaşma Osmanlı İmparatorluğu'nun idam fermanıydı...Ancak Anadolu sınırları içinde ilerde kurulabilecek bir devletin de çelişkisini içinde taşıyordu... Ancak sonuçta, Avrupa'nın ''Hasta Adamı'' öldürülmüştü...

31.Ekim'de
de Liman Paşa diğer Alman subaylarla birlikte, antlaşma gereği en kısa zamanda ülkeyi terk etmesi gerektiğinden, komutanlığı Mustafa Kemal Paşa'ya devretti...
31.Ekim.1918 saat:12.00'de ateşkes yürürlüğe girdiğinde, antlaşma gereği, her iki tarafın askeri birlikleri bulunduğu yerde kalacaktı...Ancak nihai hedefleri Musul petrolleri ve Hindistan Yolu'nun güvenceye alınması olunca, İngilizler ahlaklarına uygun bir şekilde davranarak, Musul kentini ve vilayetini işgale kalkıştılar.6.Ordu'nun bulunduğu Musul kentine yaklaşıp, 6.Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa'dan kenti boşaltmasını istediler!...Paşa bunu reddetti ve İstanbul'a da durumu bildirdi.Sadrazamdan da olumlu cevap alınca, direniş için hazırlığa başladı... İngilizler, Londra üzerinden İstanbul Hükümeti'ne baskı yapmaya başladı.Sadrazam sonunda, daha fazla kan dökülmemesini neden olarak gösterip, Musul'u boşaltma emri verdi...(Aslında İngilizler'in de Musul'da savaşacak pek gücü kalmamıştı...) Musul Halkı'nın tepkilerine rağmen, 10.Kasım.1918'de Musul maalesef boşaltılarak, 6.Ordu birlikleri Nusaybin bölgesine doğru çekilip, orda konuşlandılar...


Otuzsekiz günlük bu güçlü ve şiddetli taarruzlar sonunda İngilizler Sina-Suriye bölgesinde 560 km ilerlediler; beşbin kayıp verip ve onbinlerce Osmanlı asker ve subayını esir ederek , büyük sayıda top, ağırmakinalı ve teçhizat ele geçirerek ve ardından da 10 Kasım'da, hemen hemen tümüyle Mezopotamya'yı da ele geçirip nihai hedeflerine ulaştılar!... Bu mahvoluşdan, yeniden varoluşun filizleri, acaba Anadolu topraklarında yeşerebilecek miydi?...

(Savaşın olumsuz bir mecraya akmaya başlaması, İttihak ve Terakki içinde de çatlaklara neden oluyor örneğin İzmir Valisi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa gibi davranmaya başlıyor, Cemal Paşa Suriye valisi olarak gizlice, Ruslar ve Fransızlarla görüşerek, Anadolu'da kendi yöneticiliğinde ve saltanatında(!) bir devlet kurulması karşısında, Arabistan'dan vazgeçilebileceğini söyliyebiliyordu... Sansürü kaldırılmış, İngiliz Dış İstihbaratı arşiv bilgilerine göre de; Enver Paşa'ya İngiliz Dış istihbarat servisi MI6'da, ''Zedzed'' kod adıyla çalışıp, iş bitiren, Osmanlı Rum'u, silah tüccarı; ''Basil Zaharoff'', aracılığıyla Ağustos 1918'de(!...) , savaştan çekilmesi için, 25.000.000 Frank rüşvet öneriliyordu!... Ve Enver'in 5.000.000 Frankı , Viyana'da ki, (rouge)Abdülkerim aracılığıyla avans olarak aldığı söyleniyordu...Ocak 1918'de de, Osmanlı Birliklerinin Filistin'den çekilmesi için, Enver Paşa'ya 2.000.000 dolar önerildiği ve ödendiği söyleniyordu...Ve daha önce de, Akdeniz'de İngilizler'den kaçıp, sözümona Osmanlı'ya sığınan iki Alman zırhlısının teslimi için de, Enver Paşa'ya rüşvet teklif edilmişti!...Bir ulusun lider kadrolarının böylesi durumlarla bir şekilde muhatap olması , o ulus için de bir utanç kaynağı, bir onursuzluk nedeni olsa gerektir...1870-1939 yılarını kapsayan , MI 6'nın dosyaları Britanya Ulusal Arşivi'nde çoktandır(!)görücüye çıktı... Bu tarihler; Osmanlı'nın son elli, Milli Mücadele ve Kurtuluş'un da ilk yirmi yılına tekabül ediyor ve İkinci Paylaşım Savaşı'na kadar da geliyor... Pax Britannica'nın yüzlerce yıllık dünya egemenliğinde, yerli işbirlikçilerine, amaçlarına ulaşmak için milyonlarca sterling ödediği gerçeği, gizli de olsa vardı...Herhalde bağımsız , ön yargısız bilim insanlarımız (basına; milliyetçidir sanmıyorum almaz, alsa da milli mücadelede kullanmıştır, kötüdür ama namusludur, pek ihtimal vermiyorum, Mason yeğenleri araştırmalı, Mesnedsiz, Ermeni soy kırımı gibi asılsız, , İngilizler'in karalaması, gibi beyanlar yerine ) cesaretleri ölçüsünde bu kaynakları araştırıp, değerlendireceklerdir!...Bu uğursuz işgal ve mahvoluş sürecinde emperyalizmin doymak bilmez vahşi ve insanlık dışı emelleri uğrunda, imparatorluğun sınırları içinde her yerde, her soydan canlarını kaybeden, milyonlarca insanın ruhunu rahata kavuşturmaya vesile olacaklardır...)


(devam edecek)

Fotograf: 9.Aralık.1917 Kudüs'ün İngilizler'ce İşgali
 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..