Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'nin su stratejisi ve AKP...

Türkiye'nin su stratejisi ve AKP...
 

''Bir damla su!...''


5.Dünya Su Formu'nun İstanbul'da başladığı bu günlerde, tekrar güncelleşen Türkiye'nin su stratejisiyle ilgili ilk yazımı sizlere ulaştırmaya çalışırken, bu forumla ilgili ikinci bir yazıyı da kısa bir zaman içinde bilginize sunmaya çalışacağım...

B.M. Örgütü 2002 yılı su raporuna göre; ülkemiz 2005 yılından başlayan bir süreç sonunda, 2025 yılında tümüyle su sıkıntısı çekmeye başlayacak. 2040'lı yıllarda da, (tabii elinde kalırsa...) tümüyle kuraklık çekecek olan Mezopotamya, Orta Doğu ülkelerindeki komşuları tarafından var olan su rezervleri yüzünden, bu suyun paylaşılması için açılan savaşa muhatap olacak. Şu anda en yakın verilere göre Dicle ve Fıratın su kapasitesi, yaklaşık 65-85 milyon metreküp arasında değişiyor (yanılgı payı dahil). Türkiyeden salınan yaklaşık bu suyun %60'ı Suriye, %40'ı da Irak tarafından kullanılıyor.

Küresel ısınma ve hızlı nüfus artışları, dünyada giderek azalan ve kirlenen su kaynaklarının stratejik öneminin artmasına neden oluyor. Bir Amerikalı günde 500 lt, bir Avrupalı 150-200 lt su kullanırken bu rakam Ortadoğu ve Afrika'da 10-20 lt'ye kadar düşebiliyor!..

''MAVİ ALTIN'' diye tanımlanan su ve su havzaları petrol gibi büyük devletler ve küresel şirketler tarafından kontrol altına alınmaya çalışılıyor!.. Suyun paylaşımı ve egemenliği için gerekirse savaşılacak ülkeler arasında Türkiye de var!..

Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'ne göre; üçüncü dünya ülkelerindeki hastalıkların %80'i kalitesiz, sterilize olmamış ve yetersiz sudan kaynaklanmaktadır. WHO'nun 1992 yılındaki bir raporuna göre; Tifo, Kolera, Dizanteri, Malarya ve benzeri hastalıklara her yıl milyonlarca insan yakalanmakta 5 milyon yetişkin kişi bu hastalıklardan yaşamını yitirmektedir. Ayrıca bu yüzden 5 yaşının altında 14 milyon çocuk da malesef yaşamını yitirmektedir. Oysa, kişi başına yılda yaklaşık ''10 YTL'' harcama yapılabilse bu sorun ortadan kalkabilir!.. Sağlıklı yaşam için kişi başına günlük 100 lt, yılda 36 metreküp su tüketimi idealdir. Kural olarak, yılda kişi başına 500 metreküp yenilebilir (bilimsel tanımlaması böyle...) su kaynağına sahip bir ülke su yoksulu, 500-1000 metreküp arası suyu olan yoksulluk sınırında, 1000-1700 metreküp suyu olan stres altında, 1700 metreküp üzerinde suyu olan ülkede, su zengini ülke olarak tanımlanmaktadır.

Arap Yarımadası ve özellikle bize komşu olan İran, Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan ve de İsrail, 2010'lu yıllarda, tahmin edilenden daha erken bir zamanda su sıkıntısı ile karşılaşacaktır. Dünya üzerinde deniz suyunu tatlı suya çeviren ünitelerin %66.6'sı başta İsrail olmak üzere Orta Doğudadır. Bu da 3.33 milyar metreküp deniz suyunun temizlenmesine tekabül eder.

Yenilebilir su potansiyeline sahip zengin bölgeler; Kanada, Brezilya; Demokratik Kongo, Rusya, Endenozya ve Türkiye'nin Dicle-Fırat Havzası'dır!... Türkiye ırmaklarından (toplam 26 ırmak) topladığı su miktarı 193 milyar metreküptür. Bunun %33'ü Dicle ve Fırat'a aittir. Komşumuz Irak'ın yenilebilir su miktarı yaklaşık 100 milyar metreküp olup, büyük kısmı Dicle ve Fırat'tan sağlanmaktadır. Dicle'nin suyu sert ve tuzlu olduğu için Irak bu suyu Fırat'ın tatlı suyu ile karıştırıp(tarımda tuzlanmayı azaltmak için) kullanmaktadır. Irak'ın tarım havzaları, ağırlıklı olarak Fırat bölgesinde olduğu için, Suriye'nin Irak'a bıraktığı su miktari stratejik bir öneme sahiptir. Suriye kullandığı suyun %80'ini Fırat nehrinden sağlar. Fırat'ın suları, Suriye için yaşamsaldır. Türkiye'nin Dicle-Fırat sularını, uluslararası sular kriterinde görmeyişi Suriye'de her zaman bir gerilim kaynağı olmuştur. Su konusunda Türkiye'ye karşı her zaman PKK sorunuyla gündemi işgal etmiştir. 1967 Savaşında, İsrail Golan tepelerini ele geçirerek Suriyenin değerli tatlı su rezervlerini elinden almıştır (yaklaşık 700 milyon metreküp).Suriye Ürdün Nehrinin yaklaşık %30'unu kullanma hakkına sahiptir. Türkiye, Suriyeye en son mütabakatla, saniyede 500 metre küp su bırakmaktadır. Suriye'de Irak'a Türkiyeden gelen suyun %71'ine geçiş izni vermektedir.

Suyun insan oğlu için yaşamsal önemi, bireyden ülkelerinin varoluşlarına, tarım ve sanayilerine, sosyo-ekonomik, sosyo-politik süreçlerine etki etmektedir. Dolayısıyla, bir anlaşmazlık durumunda, su için gerekirse savaş kaçınılmazdır. Örneğin; Mısır Hükümeti, Mısır ordusuna Nil nehri üzerindeki mevcut statikoyu bozacak herhangi bir karşı tasarruf durumunda , bu suyu birlikte kullandığı ülkelere doğrudan savaş açma yetkisi vermiştir!..

21.yüzyılın ilk çeyreği; global ısınma ile birlikte hidrolojik çevrimdeki aksamaların artacağını, ekolojik bozulma sürecinin hızlanacağını (ülkemizde hızlı ve belirgin bir şekilde birkaç yıldır başladı) ve dünya çapında büyük nehirlerin kirlenmeye devam edeceğini gösteriyor. Hızla artan dünya nüfusu da yenilebilir temiz su ihtiyacını arttırmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde metropollerde toplanan nüfusun su ihtiyacı, tarımsal ve sanayi amaçlı kullanılan suyun, su kaynakları ve ekolojik dengeye zarar vermeden nasıl kullanılacağı da gittikçe belirsizleşen sorular olarak dünya uluslarının gündemine oturmaktadır.

Jeopolitik ve ekolojik temel sorunumuz olan bu konu ve artık bu koşulda suyun bir master plansız kötü yönetimi , artık kabul edilemez. Yaşamsal, ekonomik, politik ve sosyal bir sorun olarak varlığını gittikçe hızlanan olumsuz bir süreçte devam ettirdikçe, kısa vadeli, günü kurtaran, bölgesel önlemlerle bir yere varılamaz. ''Konya Ovası ve Göller Bölgesi'ndeki gibi'', bilinçsizce (biraz da insafsız, hovardaca ve hoyratça) su tüketimi ve ekolojik kirlilik , yer altı su düzeyinin hızla düşüşü, Cumhuriyet'in başkentinde; küçük hesapçı, vizyonsuz, popülist, bir master plan hazırlamaktan yoksun, yıllardır sorunu savsaklayan, bir vanayı doğru açmaktan aciz yöneticilerin, bir sorunu çözememeleri, depolama alanı ( ve bunun için vizyonu) olmadığı için , İstanbul'da 450 milyon metreküp suyun yöneticilerce denize verilmesi, Kızılırmak havzasındaki binlerce yıllık ekolojik dengeyi kente su vermek için (hem de ağır metaller içeren bir su!..) bozmayı göze alan ya da bilmeden bozmaya çalışan bilinçsiz, eğitimsiz yöneticilerin, bu temel sorunların çözümünde malesef yetkili olmaları, ülkenin yaşamsal çıkarları ile bağdaştırılamaz!..

Küresel anlamda dünyamız ve ülkemiz yeni bir döneme giriyor. AKP yeni misyonuna uygun olarak hareket etmek zorundadır. Türkiye'nin su stratejisini mevcut dinamiklere göre yeniden belirlemeli, bu süreçte de, ''olağan üstü hal'' ilan ederek tüm siyasi partilerle, suyu kullanan toplumun tüm kesimleri ile toplumsal mütabakata dayanan ulusal birlik hareketi oluşturmalıdır. Bu ''Mavi Altın'' sularımız da, yabancıların eline geçmeden(!), ivedilikle; ''SU YÖNETİMİ BAKANLIĞI'' kurulmalı, danışmalarını da bürokratlardan değil, siyasal ayrım yapmaksızın bu işe gönül vermiş, vizyon sahibi, hidroloji bilimine vakıf, ülkedeki hidrolojik çevrimi analiz edebilen, profesyonel, teknik insanlardan entellektüel bir altyapı kuracak şekilde oluşturmalıdır.. Su Şura'larıyla vakit kaybetmeden, geleceği iyi gören çağdaş bir işletmeci gibi büyük bir master su planı yapıp, su yönetimi stratejisini oluşturmalıdır. (Ülkemizde bu konuda toplumsal bir beyin fırtınasına olan ihtiyaç da gün geçtikçe artmaktadır). Strateji saptandıktan sonra gerekli bütçe ve planlamalar yapılır, bu bütçe için gerekirse halka gidilir, gerekirse ulusça seferberlik bile ilan edilebilir. Bu aşamalardan sonra bu süreci sağlıklı bir şekilde yürütmek, yönetmek ve sürdürmek, Cumhuriyet'in varlığını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesinin de, en önemli ve en temel nedenlerinden biri olacaktır...

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..