Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '09

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye’nin UNESCO mağlubiyeti..

Türkiye’nin UNESCO mağlubiyeti..
 

Burası UNESCO. Başkanlığını kılpayı kaçırdığımız uluslararası organizasyonun merkezi..


Türkiye enteresan bir ülke.. Bir çok şey gibi dış politikamız da zaman zaman iyi şeyler olsa, iyi şeyler yapılsa bile, çok bildik görüntülere aşikar olduğumuz gibi.. Özellikle AKP, birçok politikalarında eleştiriye maruz kalıyor. En çok eleştiri alan hükümetlerden biri olan ANAP gibi, başkanı Özal gibi Erdoğan da eleştiriliyor. Eleştiri yapanlar, her zaman haklı bir eleştiri yapmazlar elbette ama eleştirenlerin haklı olduğu yanlar yok değil. Çünkü özellikle Türkiye dış politikada olması gereken yerde ve olması gereken duruşta değildi. Yanlış söylemler, yanlış eylemler yapılıyordu, durum bu böyle olunca da, bu resmi görenlerin kimi çala kalem, kimileri ise, usturuplu, bilgiye, belgeye dayanan bir eleştiri fırtınası yaratarak, Erdoğan’ı ve AKP’yi bunun içine aldılar.

Örneğin, birçok konuda olduğu gibi Davos konusu, eleştirilmeye değer bir konuydu. Hemen hemen herkes bu konuda eteğindeki taşı döktü. Okuyanlar bilir, biz de oldukça tıklanan ve ilgi gösterilen birkaç yazı yazmıştık bu hususta. Erdoğan’ın ve hükümetinin yanlış adımları Türkiye’ye kan kaybettiriyordu. Zira hiç gereksiz yere İsrail ile gerilimli bir siyaset izlemek zorunda kaldık. Danimarka’nın karikatür krizinde aldığımız tutum. Sonrasında AB ilişkileri, yakın zamanda Urumçi olaylarından dolayı ağızdan çıkan “Çin’in yaptığı bir soykırımdır” açıklaması Çin ile ilişkilerimizi gerdi. Yine yakın zamanda Ermenistan ile ilişkilerimiz, arayı iyi edeceğiz diye Azerbaycan’ı küstürmemiz, Kıbrıs ve Yunanistan ile olan ilişkilerimiz, ABD ile zaman zaman gerilen ama nedense hep onların isteği ile düzelen ilişkilerimiz vs. vs..

Bu örnekler onlarca artırılabilir. Hükümetin dış politikadaki olumlu ve alkışlanacak hiç mi eylemleri olmamıştır. Olmuştur elbette. Bu başka bir yazının konusu. Bu yazının konusu ise, Türkiye’nin son zamanlarda kendi kalesine attığı bir golün öneminden bahsedeceğiz. Nedir o ? Türkiye’nin UNESCO başkanlığına aday gösterip, göstermemesi !

Hepinizin bildiği ve bilgisi üzerine, yakın zamanda meydana gelen bu UNESCO başkanlığına sanatçı Zülfü Livaneli’nin aday gösterilip, gösterilmemesi ve netice itibari ile bu fırsatın elimizden kaçması epeyce polemik konusu oldu. Peki bazı soruların cevaplarını beraberce arayalım.

Öncelikle, Zülfü Livaneli’nin adaylığı nereden çıktı sorusuna yanıt arayalım. Zülfü Livaneli’nin adaylığı kendi ifadesine göre durum şöyledir.

UNESCO’ya başkan adayı gösterilen kişilerden biri Mısır’lı Hüsnü idi. Bu kişinin, Mısır kütüphanelerindeki Yahudi yazarlara ait ve Yahudilikle ilgili her türlü kitabı yakacağım dediği için UNESCO bu kişinin adaylığına biraz set germek ister. Aynı zamanda hem Avrupa’dan, hem de Amerika ve Asya’dan da birçok devlet bu kişinin başkanlığına karşıdır. Unesco bu kişinin dışında birinin olması taraftarıydıysa da özellikle Arap dünyası “ümmetçilik anlayışı “ ve “dayanışması” göstererek başka bir adayı desteklemedi. Amerika yönetimi de bütün Arap başkentlerini arayarak yoklama çekti ama Arap dünyası kilitlenmiş ve tek bir isimde birleşmişti. Bunun üzerine Arap dünyasının duvarını aşamayan UNESCO Müslüman bir isim bulmak için kolları sıvarlar ve Türkiye’ye gelerek Zülfü Livaneli’nin adını zikrederek Ankara’ya telkinde bulunurlar, aday göstermesini isterler. Daha doğrusu, gösterip gösteremeyeceklerini sorarlar. İşte bu noktada Zülfü Livaneli’nin adı bu başkanlık konusunda kulislerde dolaşmaya başlar. Livaneli’nin adı böyle ortaya çıkar.

Peki, ne oldu da Ankara Livaneli’yi aday göstermedi?

Arap dünyasını arkasına almış bir Ankara hükümeti “Livaneli çok iyi bir isim ama Arap dünyasını ve özellikle Mısır’a karşı tavır takınamayız. Onlara söz verdik” der Türkiye de aday göstermez. Bunun üzerine, seçimler olur, ama Arap dünyasının “kitap yakma sözü” veren adayı da seçilmez ve başkanlık uzak doğuya gider.

Şimdi, burada şöyle bir analiz yapalım. Livaneli, yazar, müzisyen, gazeteci ve sinemacı gibi çok yönlü biri olarak tanınmış bir isim. Ve bu kartvizitiyle Unesco’ya gerçekten yakışırdı. Türkiye, belki kendi kalesinde “diplomatik teamüle uyma kararlığı” gösterdiyse de, aslında ayağına kadar gelen bu önemli fırsatı elinin tersiyle itmişmiş ve tabiri caizse, kendi kalesine gol atmıştır. Son zamanlarda hükümet, dışişleri ve Livaneli cephesi arasındaki soğuk tartışmaların ve “mesnetsizlik” suçlamalarına da bir anlam verememekteyim. Zira, Livaneli, işin şeklini anlatmış. Hükümetse, Mısır’ın yanında olarak bu açıklamalar çok mesnetsiz ve tutarsız diye bir karşı savunmaya geçerek <ı>“bize böyle bir talep gelmedi, Livaneli aday olsaydı” demiş. Ama böyle bir adaylık başvuru UNESCO’nun kurallarında yok. Çünkü adayları hükümetler gösteriyor. Bu kurum hükümetler arası bir ilişkiyi gerektiren bir kurum. Şahıslar aday olamıyorlar. Öyle olsaydı, aday enflasyonundan geçilmezdi ve aday seçmek içinden çıkılamaz bir hal alırdı.

Netice itibari ile avucumuzun içindeki kuş kaçmıştır. Türkiye müthiş bir lobi imkânının sunulacağı UNESCO Başkanlığı’nı eliyle “istemiyorum” demiş ve elinin tersiyle itmiş olsa da, yapılan açıklamalara “mesnetsiz ve gerçek dışı” dese de başkan başka bir ülkeden seçildi. Burada satır aralığı yanlış okundu sanırım. Zira batı’nın Arap adayı desteklememesi “Arap dünyasına karşı” gibi algılandı. Oysaki mesele, yalnızca “kitap yakılma isteği” meselesiydi benim kanaatimce..

Böyle fırsatlar her zaman ele geçmez. Uluslararası makamlar için büyük mücadeleler verilir ve karşınıza çok güçlü adaylar çıkar, onlarla baş etseniz bile lobisel faaliyetleriniz yetersiz olduğu için onları alamazdınız. Türkiye dışişleri, her türlü uluslar arası çalışmalarda ağırlığını koymalıdır. Kimileri para vererek lobi yaparken, bu tür organizasyonlarda bedava lobi yapma gibi bir lüksüzünüz varken ve bizi daha güçlü kılacakken, daha temkinli ve akılcı bir yol izlememiz gerekmez mi ? Umarım, bundan sonra atılacak adımlar daha iyi hesaplanır.

../..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..