Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '10

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Türkiye’nin veya İstanbul’un yüzünü ve sesini yanlış yansıtanlar ile

Türkiye’nin veya İstanbul’un yüzünü ve sesini yanlış yansıtanlar ile bu yanlışlığı nedense halâ anlamayanların varlığı, sektör için acıdır?!

Bazı işlerde, gerçekten işi bir bilene vermek, iş ortaya çıkınca da, işin ne denli doğru olduğunu, başka birkaç bilene danışmak gereklidir. Bir bilen, yöresine mahsus çok iyi kaymaklı dondurma yapabilir. Kaşığı ters çevirdiğinde, dondurma külâhı ile birlikte yere de düşmeyebilir. Ancak aynı kişinin, şehir usulü meyveli dondurmaların hepsini “ha“ denildiğinde, diğer dondurma gibi yapabilme ihtimâlinin neredeyse hiç olmadığı, biz profesyonellerin çok iyi bildiği işlerdendir. Bir diğer değişle: Çok iyi kuru fasulye pilâv, turşu yapan bir aşçıya, misafiriniz olacak bir kral ve kraliçe için ziyafet mönüsü hazırlatmak, sadece bir cinnet hâlidir. ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Kim olduğunu bilmediğim Bir kişi, Bir film afişi yapmış. Ve de bu afişle yurt dışında Birincilik kazanmış. Kendisini ülkem ve şahsım adına def’atle kutlar, başarılarının devamını temenni ederim. Belki birkaç film afişi daha yapsa, yine aynı ödülü veya başka ödülleri de kazanabilir. Ancak bu durum, bu sanatçının başka konulardaki afişleri de, aynı başarı ile yapabileceği anlamına gelmez. Ne tekim Turizm Bakanlığı, bu sanatçıya Türkiye tanıtım afişlerini yaptırmış. Baktığın zaman hepsi zararsız ve de güzel gibi. Oysa sadece Üç ya da Dört tanesi çok doğru ve güzel. Akademik bilgileri olmayanlar, her zaman doğal olarak, doğru ile güzeli karıştırırlar. Bu sebeple de gözlerine güzel geleni seçerler. Oysa her güzel doğru olmadığı gibi, o iş için matluba tamamen ters de olabilir. Bu afişler, matluba tamamen ters olmamakla birlikte, bazı ciddi hatalar fazlalar ve eksikler barındıran afişlerdir. Oysa, bu afişler kemâle erdikten sonra, ciddi bazı danışmanların önüne konmuş olsalardı, o hata ve eksiklerin düzeltilmesi ile bu afişler, çok daha işe yarayacak bir vüsat arz ederlerdi. Ezcümle, aynı paraya çok daha mükemmeli elde etmek, bu sektörde kimin işine yaramaz ki?!.+++++++++++++++++++++++++++++++++ Diğer bir taraftan, müteaddit def’alar tekrar ettiğim bir konuya, bir daha parmak basmakta yarar mülâhaza ediyorum. Tüm afişlerdeki Türkiye yazısı, beni çok ciddi şekilde rahatsız ediyor. İlk bakışta çok ilginç, çekici, hoş bir yazı tarzı. Ama akademik olarak zannımca doğru değil. Ateşli geçen bir aşk gecesinin, ardında bıraktığı ve de aşuftenin sabah mahmurluğu ile henüz toplamadığı, dağınık bir yatağı hatırlatıyor bana. Türkiye seks turizmi yapsa, o yazıya hiç diyeceğim yok. Müthiş güzel bir yazı. Ancak, bu büyük kültürün yanında, bu yazı tarzı, o kültüre konmuş kelebek gibi duruyor. Aynı lâle ile daha nice asil çalışmalar yapılabilir, bence. Ve mutlaka yapılmalıdır da. Zîra o yazı, bu kültürü ifadeden çok aciz. Bu kültürün yanında çok cılız ve müstehcen kalıyor. ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
İstanbul, yani bu şehir, şimdi diğer Üç şehirle birlikte, Avrupa Kültür Başkenti. Bu şehir, nerdeyse Dünya ve insan varlığı ile var olan bir ilk şehir. Bu şehir, aslında tüm kültürlerin, yani Dünya kültürünün başkenti olabilecek, çok müstesna İki Üç merkezden Biri. Bu şehir, olağan üstü muhteşem bir yer. Bu şehir, Avrupa’ya kültür köprüsü olmuş, sıra ve akıl dışı bir güzergâh. Bu şehir, talihin bir cilvesi olarak, sonradan Ona kaderinin lâyık gördüğü, kolye gibi bir boğazı, ihtişamla bağrında taşıyan ve bu sebeple İki kıtayı, sevgililer gibi birbirine hayran ve hasret bırakan, bir Dünya harikası. Bu şehir, Allah’ın neredeyse “-İşte benim Cennetim.” dediği yer. Bu şehir, Fatih’in, (1) Sinan’ın, (2) Fuzulî’nin, (3) Itrî’nin, (4) Halim’in, (5) Nayzen’in, (6) Kemâl’in(7) ve daha niceleri gibi benim de şehrim. Bu şehir Dünya ile ukbayı(8) mezc(9) eden efsaneler diyarı. Bu şehir amaların bile hayran kaldığı, bu şehir meczupların dahî rûyasını gördüğü, bu şehir aşk ile, elemin, saz ile sohbetin, vuslat ile hasretin, içki ile ibadetin, çan ile ezanın, can ile cananın ve de Yedi düvelin 24 saat yaşadığı, yaşadığını da anladığı bir şehir. Bu şehir sabaha ve her sabahına devam edebilen, Dünya üzerindeki tek şehir. Bu şehr-ül İstanbul için bu anlattıklarım, anlatabileceklerimin sadece eser miktarıdır. Bu şehir, kendisi için söylenebilecek her güzelliğe lâyık, Dünya üzerinde gayet müstesna bir şehirdir. +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ Ancak, bu şehirde yaşayanların, bu şehir için, açıkça bildiği ve tiksindiği bir tek ağır gerçek vardır. O gerçek de: Aldığı haksız hesapsız göçlerle, bu şehrin son yıllarda, tüm yaşayanlarının enerjisini, emmekte ve yok etmekte olduğudur. Bu şehirde yapılmak istenen her iş için, İki ya da Üç misli yol/zaman harcandığıdır. Bu inkâr edilemez gerçeğe rağmen, şimdi gelelim 2010 yılının Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un, enerji dağıttığını söyleyen ve tabii hiçbir şekilde herhangi bir gerçekle bağdaşmayan “zılgıt”(10) gibi reklâmına. Önceki paragrafta var olan ve asırları kucaklamakta bulunan, bu şehir için doğal teşhisler ve tespitler ile resmedilen efsunun, gördüğünüz bu reklâm filmine uyduğunu, hangi biriniz söyleyebiliriz? İstanbul’un YüzBin’lerce yıllık tarihinde zamanla var olan, def, bendir, kudüm, dışında, klâsik anlamda başka vurmalı çalgısı var mıdır? Davul ve darbuka dahî, vurmalı sazlar olarak, folklorik değerler muvacehesinde kabûl gören, sazlardandır. Ama reklâm öyle mi? Aynen “zılgıt” gibi vurarak başlayıp, vurarak bitiyor. Ve de çaylak yapımcıların, yapacak bir şey bulamadığı zamanlarda, denediği berbat ve ucuz bir montaj tekniği ve artan bir audio-visual ritim sürati ile senkron devam ediyor. Herhalde bu reklâm, OnÜç yaşlarında hevesli bir çocuğun, amatör montaj programı ile evindeki bilgisayarında yapmış olduğu bir reklâmdır. Ve de çocuğun babası vekil falan olduğu için, kıramadıklarından vizyona girmiş bir neticedir. Aksine inanmak bile istemiyorum. Zîra, reklâm bu hâli ile liseli vasatına bile varamıyor... ++++++++++++++++++++++++++++++++ Bu tür bir işe onay veren kişiler hakkında da, fazla kelâm etmek istemiyorum ama bu nasıl bir akıl tutulmasıdır Rabb’im? Bunu da anlayamıyorum. Bu şehir Viyana olsa, zannımca bir vals, Paris olsa bir şanson, Teksas olsa bir kavboy şarkısı dinlerdik, fonda. Yani bir şehri zorla istifra ettirilir gibi değil de, adam gibi doya doya seyir ettirilirken, o şehrin ruhunu da dinlettirmek esastır.. Hiçbir bilinçli yapımcı, hele kültür adına, Bir yörenin reklâmını yaparken, O yöreye ters düşen başka bir müzik seçmez. Kaldı ki; Bunu ancak köyünün havalarını özleyen ama şehirde kalmaya ısrar eden köylüler yapar. Akl-ı selimi yerinde olan bir profesyonel, İstanbul gibi müstesna bir şehri, bağırsağı bozulmuş ve de acele ile tarlada abdest bozar bir kişinin, hâlet-i ruhiyesi ile ekrana getirmezdi. Keza Bir eşi yok sevgiliyi koynuna almış ve fakat bir anlık zevkinin hezeyanı ile Onu ziyan etmişliğin çaresizliği içinde, bu saçma işi, işinde profesyonel olan bir kimse, asla kabul etmez ve onaylamazdı... Bu tamamen bir rezalettir!.. Ve ümit ederim ki; bu rezalet bu ülke ve bu şehir için son olur...++++++++++++++++++++++++ Not: 1) Aşağıdaki bilgileri yapımcı ve onay mercii için yazıyorum. Çünkü Onların İstanbul ve İstanbul kültürü ile ilgili bu ve benzeri bilgileri de, bildiklerini hiç sanmıyorum. 2) Profesyonel kimdir? Kim profesyonel olabilir? Kim olamaz? Gibi konularında biraz bilgi sahibi olmak için lütfen: www.haydarvolkan.com/Eserleri/Kitapları/Yazı ve Makaleler kitabında: 045: Profesyonellik yazısını okusunlar. 01.Fatih = Doğu Roma’yı 1453 senesinde, İslâm’ı bol (İstanbul) yapan Padişah 02.Sinan = Nice camiler köprüler şah eserler yapmış büyük Türk mimarı 03.Fuzulî = Unutulmaz Leylâ ve Mecnun şiirinin şairi 04.Itrî = Dünya’nın en büyük klâsik Türk Musikisi bestekârlarından biri 05.Halim = Halim Hoca namı ile maruf , çok değerli bir hattatımız 06.Nayzan = Nayzan Tevfik ismi ile maruf bir yorumcumuz 07.Kemâl = Hafız olarak tanınan ayrı bir yorumcumuz. 08.Ukba = Ahret, öldükten sonra ruhun gideceği yer. 19.Mezc = karıştırmak birleştirmek 10.Zılgıt =1.Korkutma, çıkışma, gözdağı, azarlama.Paylama. 2.Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin bazı yerlerinde genellikle düğünlerde eğlenmek amacıyla dili ağız içinde değişik bir biçimde oynatarak tiz bir ses çıkarma tarzı. 3.Coşturma, yüceltme, bir işe, bir şeye yöneltmek için bağırarak kışkırtma. 4.Birini, bir başkasına karşı kışkırtma. 5.Ağıt, ağlama. 6. Güç, baskı. 7. Kaba, onursuz kimse. 8. Müzikte bir ses.

Haydar Volkan İstanbul: 02.02.2010

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..