Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '07

 
Kategori
Haber
 

Türkiye olgunlaşma fırsatını kaçırdı

Türkiye olgunlaşma fırsatını kaçırdı
 

Alman yargıtayından iki yüksek hakim parkta bir bankta oturmuş sohbet ediyorlarmış, yanlarına yaklaşan adam hakimlerden birine; "Köpeğiniz bacağımı ısırdı. Tedavi giderlerim için ya bana hemen 500 euro verirsiniz ya da sizi mahkemeye vereceğim" demiş. Hakim hemen cüzdanından 500 euro çıkarıp vermiş adama. Şaşkınlıkla olayı izleyen öteki hakim suçlanan arkadaşına dönüp: "İyi ama sizin köpeğiniz yok ki, böyle saçma bir suçlama için ne diye verdiniz o parayı?" diye sormuş. Parayı veren; "Haklısın dostum, gerçekten de benim köpeğim yok, dolayısıyla o adam beni haksız yere suçluyor. Ama mahkeme bu, ne karar vereceği belli olmaz!" cevabını vermiş.

Fıkra güzel. Ama fıkradaki durumun tersine benim gibi düşünen çok kimse, Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı seçimi için toplantı yeter sayısının 367 milletvekili olması iddiası konusundaki kararından hiç kuşku duymadı. Sonuç çoğu kişi için sürpriz olmadı. "Burası Türkiye" şartını aklından çıkarmayanlar bu karara hiç şaşırmadı. Ama bu şartı unutup mantığın ve hukukun kendi normal işleyişine göre bir sonuç bekleyenler her zaman olduğu gibi yanıldı. CHP cumhurbaşkanlığı seçimi için toplantı yeter sayısının 367 milletvekili olması iddiasını Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü andan itibaren ben çıkacak karardan adım gibi emindim. Hatta 1982 anayasasını hazırlayan hukukçulardan birinin televizyonda, "biz bu anayasayı hazırlarken cumhurbaşkanı seçimini olabildiğince kolaylaştırmaya çalıştık, o yüzden 367 milletvekili koşulu aranmaz" lafını duyduktan sonra bile fikrim değişmedi. Üstüne bir de Genelkurmay bildirisi gelince, akibet tamamen belli oldu. Bence karar için Salı gününü beklemeye dahi gerek yoktu.

Dediğim çıktı diye sevindim mi? Haşa! Bakın yine kendi kendimize kriz yarattık. Herşeyi elimize yüzümüze bulaştırdık. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde olması gereken hiçbir şey olmazken olmaması gereken her şey oldu. AKP cumhurbaşkanlığı gibi partiler üstü bir makama toplumun mümkün olduğunca çok kesimini kucaklayacak bir aday göstermek yerine son dakikaya kadar bekleyip kendi adayını ortaya attı. Benim Abdullah Gül’e hiçbir itirazım yok. Bence bu ülkenin Dışişleri Bakanlığı gibi önemli bir bakanlığını yürüten kişinin cumhurbaşkanı olmasında hiçbir sakınca yoktu. Onun eşinin başörtülü olması da hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Ama bu ülkede ilkeler değil, semboller üzerinden siyaset yapıldığını da herkesten önce AKP bilmeliydi ve bu konuda bir uzlaşı aramalıydı. Aramadı. AKP’liler ayrıca bu konuda siyasi hırslarını törpülemek için hiç uğraşmadılar.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal daha bir yıl öncesinden tek iyi bildiği şeyi yapıp, cumhurbaşkanlığı seçimini bir iddialaşma haline getirmeye çalıştı ve bunda da başarılı oldu.

Bir eski başsavcı, ortaya çok zorlama olduğu apaçık belli olan 367 şartını attı. Bu o kadar zorlama bir iddia ki, eğer buna uyulacaksa o zaman daha öncecumhurbaşkanı seçilen Özal, Demirel ve Sezer’in seçimi de verdikleri bütün kararlar da geçersiz sayılmalı.

Genelkurmay Başkanlığı bu konudaki kaygı ya da düşüncelerini yasal platformlarda konunun muhataplarına doğrudan iletmeliydi. Bunu yapmak yerine bir gece yarısı bildirisi yayınlayıp belki de gerçekten sadece kendi vicdanına göre karar verecek olan Anayasa Mahkemesi’nin kararına gölge düşürdü. Üstelik Hükümet bildiri karşısında tavır alınca bu defa da iki başlı bir yönetim görüntüsü ortaya çıktı. Bunun da üstüne, Türkiye, üçüncü sınıf bir demokrasiyle yönetilen bir ülke konumuna düşürüldü.

Eğer Gül’ün önü böylesi faullerle kesilmeyip cumhurbaşkanı seçilseydi, Türkiye’de Cumhuriyetin ilkelerine inançları sorgulanan bir partinin bile iktidara gelip kendi mensubunu cumhurbaşkanı seçmesine doğal bakacak kadar olgun, yerleşmiş ve sağlam bir demokrasinin egemen olduğu kanıtlanacaktı. Böylece, Cumhuriyetin kendisine açık ya da kapalı biçimde karşı çıkanları bile kucaklayan üstün bir rejime sahip olduğunu herkes anlamış olacaktı. En başta da AKP ve onun temsil ettiği kesimler...

Bakın bugün okuma yazma bilmeyen ama yarım işiten kulağıyla televizyondaki tartışmaları takip eden annem bile, “Bu Gül’ün eşi başörtülü diye seçtirmiyorlar değil mi Celal” diye soruyor bana! Bu kadar tantanadan halka yansıyan hemen hemen tek anlaşılır bilgi bu işte...

Eğer cumhurbaşkanlığı seçimi normal seyrinde gitseydi en geç altı ay sonra yapılacak seçimlerde AKP büyük ihtimalle önceki seçimde aldığından daha düşük bir oy alacaktı. Ama şimdi göreceksiniz, AKP çok büyük bir çoğunlukla kazanacak seçimleri... Hem kitlelerde mağdur edilmiş, yasal hakkı elinden alınmış hissi yarattığı için hem de gerçek bir alternatifi olmadığı için. Hatta bu seçim sistemiyle öteki bütün partiler Meclis dışında kalırken AKP bütün milletvekilliklerini kazanabilir. Hiç “olur mu?” demeyin bal gibi olur. O zaman da Türkiye şimdikinden çok daha büyük bir krizle karşı karşıya kalır.

Dün akşam başta başbakan Recep Tayyip olmak üzere bütün AKP yönetecilerinin yüzünde saklamakta zorlandıkları bir gülümseme vardı. Ben zaten daha karar açıklanmadan önce Anayasa Mahkemesinin 367 oy şartı getirmesi halinde bunun aslında AKP’nin işine yarayacağını söylemiştim arkadaşlarımla sohbetlerim sırasında. Çünkü o zaman AKP Genelkurmay bildirisinin inadına cumhurbaşkanlığı seçimini sonuçlandırmaya çalışmak gibi bir seçenekle karşı karşıya kalacak, bu da onları fiili darbeyi göze alıp almamak gibi zor bir tercihe sürükleyecekti. Kararın cumhurbaşkanlığı seçimini engellemesi aslında bir bakıma AKP’yi kurtardı. Şimdi seçime gidip çok daha büyük bir oy çoğunluğuyla gelip istediklerini cumhurbaşkanı seçecekler. Kaderin cilvesiyle yeni cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bile olabilir. Bir de öngördükleri anayasa değişikliklerini referandum yoluyla gerçekleştirirlerse Türkiye tam bir gerginlik ve çatışma ortamına sürüklenecektir.

Tarihin ironisi bitmiyor elbette: şimdi bir de 16 Mayıs sonrası yeni cumhurbaşkanı seçilinceye kadar cumhurbaşkanlığına kimin vekalet edeceği sorunu var. Hukukçuların çoğu, Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın vekalet etmesi gerektiğini söylüyor. Al sana iki yönlü bir komedi daha. Ya AKP’nin en sinir zıplatan ileri geleni kısa süreliğine de olsa o makama oturacak ya da Arınç vekil cumhurbaşkanı olacağı için milletvekili seçilemeyecek!

Bugün gelinen noktada ne yazık ki Türkiye önemli bir kutuplaşma ve çıkmazla karşı karışa bırakılmıştır. Bir uzlaşma ve demokratik olgunlaşma fırsatını kaçırmıştır. Faullerle, müdahalelerle demokrasinin özü bir defa daha zedelenmiş, basiretsizlik abidesi liderler ülkeyi yeni bir krize sürüklemiştir.
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..