Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '08

 
Kategori
Sinema
 

Türkiye sinemasında eşcinsellik

Türkiye sinemasında eşcinsellik
 

"Hamam" film afişi


Türkiye sinemasında kadın eşcinselliği

Toplumumuzun kapalı olması nedeniyle, 1960 öncesinde erkek veya kadın eşcinselliği üzerine film yapılamamıştır.

Eşcinsel temalı ilk film, 1962 yapımlı ‘Ver Elini İstanbul’dur. Bu filmin yönetmenliğini Aydın Arakon yapmış, senaryosunu ise Ali Kaptanoğlu takma adıyla

Attilâ İlhan yazmıştı. Filmde, ilk defa iki kadının (Mualla Kavur ve Leyla Sayar) öpüşmesi yer almaktadır.

Atıf Yılmaz’ın yönettiği ‘İki Gemi Yanyana’’da (1963), Suzan Avcı ve Sevda Nur’dur öpüşen kadınlar. 1965 yılında çekilen ‘Haremde Dört Kadın’ adlı filmde,

Halit Refiğ, harem yaşamına dikkat çekmiş ve Osmanlı yaşamının baskılarından kaynaklanan lezbiyenliği anlatmaya çalışmıştır. Fakat bunu yaparken, cinselliğibir sömürü olarak kullanmamış, gizli kalmış gerçekleri ortaya çıkarma amacı gütmüştür.

Refiğ, kendisiyle yapılan bir röportajda, ‘Haremde Dört Kadın’ adlı filmiyle ilgili şöyle konuşmaktadır: “Türkiye’nin farklı sosyal yapısını, farklı kültürel özelliklerini, tarihi bir dönem filmi içerisinde göstermek istedim. O tarihe kadar yapılan tarihi filmler, genellikle hamasi eserlerdi. Derinliğin olmadığı, biçimsel filmlerdi. Esas itibariyle, Türk toplumsal yapısının kendine mahsus özelliklerini, belli bir tarihsel fonun içerisinde, tam da değişim dönemindegerçekleştirdim…”

Lezbiyen ilişkiler, 1974–1979 yılları arasında bir sömürü haline gelmiştir Türkiye sinemasında. Sadece ticari amaçlarla çekilen ve seyirciyi tahrik ve tatmin etmekten başka işlevi olmayan seks komedilerine malzeme olan “lezbiyen ilişkiler”de, kadınlar amaçsızca öpüştürülmekte ve seviştirilmektedir.

list of 1 items

• Dul Bir Kadın

list end

1979 yılından itibaren lezbiyen ilişkiler üzerine film yapılmaya devam edilmiştir, fakat bu dönem sonrasında, ticari amacın ötesinde, “kadının kadına hayranlık duygusu”nun ön plana çıkarıldığı filmler yapılmaya başlanır. Buna örnek olarak da, Halit Refiğ’in ‘İhtiras Fırtınası’ (1983) adlı filmini verebiliriz.

Aynı erkeği paylaşmalarına rağmen birbirinden kopamayan iki kadını oynayan Gülşen Bubikoğlu ve Zuhal Olcay’ın ilişkileri… Buna benzer bir ilişki, AtıfYılmaz’ın ‘Dul Bir Kadın’ (1985) filminde de vardır. Yılmaz, 1992 yılında çektiği ‘Düş Gezginleri’nde de lezbiyen bir ilişkiyi ele almıştır ve bu film, yönetmenin çektiği filmler arasında en marjinal olanıdır. Pornografinin de yer aldığı söylenebilecek olan filmde, Lale Mansur ve Meral Oğuz, çırılçıplak sevişirler.

Türkiye sinemasında erkek eşcinselliği

Kadın eşcinselliği üzerine yapılan ilk filmin yılı 1962 olmasına rağmen, erkek eşcinselliğini ön plana çıkaran filmlerin çekilmesi için 1980 yılını beklemekgerekmiştir. Osman F. Seden’in çektiği ‘Beddua’ adlı film, bu açıdan bir ilktir. Başroldeki Bülent Ersoy, cinsiyet değiştirmeden önce yer aldığı bu filmde, çocukluğunda tecavüze uğrayan, eşcinsel bir şarkıcıyı oynar. Orada yansıtılan imaj, eşcinsellerin makyajlı ve kürklü olduğudur. Ne kadın ne de erkek olduklarıdıraltı çizilen… Bu açıdan da ‘Beddua’nın, eşcinselliğe bakışı itibariyle, realist bir duruş taşımadığı ortadadır.

Kadir İnanır’ı, 'pasif eşcinsel' olan oğlunu affeden ceza avukatı rolünde izlediğimiz Eser Zorlu imzalı ‘Acılar Paylaşılmaz’ (1989) filmi de, eşcinselliği geçmişte yaşanan mutsuz günlere, babasız geçen yıllara bağlar. Yani, bu film de olayın derinine inmeyen, yüzeysel olarak eşcinselliğin nedenini “mutsuz aile tablosu”na dayayan bir filmdir.

Lezbiyen temalı filmlerde de görüldüğü gibi, erkek eşcinselliğini ele alan filmlerde de bir grafik var. Bu grafik, önceleri yüzeysel kalan, sonraları irdeleyenbir haldedir. 1993 yılına geldiğimizde, Atıf Yılmaz’ın ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’ filmindeki cesur yaklaşımıyla karşı karşıya geliyoruz. Eşcinsellikbir yan temadır filmde, ama yine de kulamparalık, seks işçiliği gibi konuları ele almasıyla ön plana çıkmaktadır.

Erkek eşcinselliği her zaman tepki çektiği için, bu konuyu işlemek kolay olmamıştır ve nitekim de çekilen filmler sürekli birilerinin eleştirilerine maruzkalmışlardır. Mustafa Altıoklar’ın yönettiği ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ (1996) ve Ferzan Özpetek’in yönettiği ‘Hamam’ (1997) filmi de tepki çekenfilmlerdendir. Mustafa Altıoklar’ın ‘Ağır Roman’’ı (1997), Kutluğ Ataman’ın ‘Lola ve Bilidikid’’i, ‘İki Genç Kız’’ı, örnek olarak verilebilecek diğer eşcinsel temalı filmlerdir.

İzleyicinin gözünde, güldüren ya da "arkadan vuran" olmuştur eşcinseller. Buna verilebilecek en somut örnek de, Nuri Alço’lu filmlerde, eşcinsel rolünde izlediğimiz Şemsi İnkaya’dır. Genellikle, kadınları tuzağa düşüren, tiksindirici bir roldedir İnkaya ve eşcinsellerin böyle algılanmasına neden olmuşturbu karakter. Filmlerdeki yan rollerin özensizce seçilmesinden kaynaklanan bu imaj, ancak eşcinselliği cesur bakışlarla işleyen filmlerle değişmeye başlamıştır.

Eşcinsellik, bugüne kadar birçok kez dalga geçilecek malzeme olarak görülmüştür. Bu yüzdendir ki, Agâh Özgüç, “100 Filmde Başlangıcından Günümüze Türk Sineması” adlı kitabında, ancak iki adet eşcinsellikle bağlantılı olan filme yer verebilmiştir. Bu filmlerden biri ‘Haremde Dört Kadın’, öteki ise, Canan Gerede’ninyönettiği ‘Robert'ın Filmi’ (1990) adlı, eşcinsellik, travestilik gibi konuları derinlemesine işleyen bir filmdir. Yüz filmin içinde sadece bu iki filmin yer alması, sinemamızda da bir heteroseksizm olduğunun göstergesidir.

Kaynaklar:

http://www.sinematurk.com/

Agâh Özgüç, 100 Filmde Başlangıcından Günümüze Türk Sineması, Ankara, 1993, Bilgi Yayınevi.

Agâh Özgüç, Türk Sinemasında Cinselliğin Tarihi, İstanbul, 2000, Parantez Yayınları.

Ertekin Akpınar, 10 Yönetmen ve Türk Sineması, İstanbul, 2005, Agora Kitaplığı

Aydın öztek

 
Toplam blog
: 15
: 1748
Kayıt tarihi
: 25.08.07
 
 

29.01.1983 Adana doğumluyum. Çocukluğumun geçtiği fakat çok net hatırlamadığım pek de sevemediğim bi..