Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '16

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye Sosyalistleri ve Burjuvazi artık konuşmasın (1)

Türkiye Sosyalistleri ve Burjuvazi artık konuşmasın (1)
 

Neden “Türkiye Sosyalistleri ve Burjuvazisi”? diye soracak olanlara, kısa bir cevap vererek devam etmeye çalışalım.

Bir kere dünyanın her yerinde, toplumsal yaşamın temel dinamiklerini oluşturan bu birbirine zıt iki yapı, kültürel olarak gelişip çağa göre değişim göstermediği sürece, bir ülke veya toplumun gelişip dönüşmesini düşünmek mümkün değildir.

Her iki yapıda toplumu etkileyip yönlendirme de en büyük belirleyici güce sahiptir. Bu bakımdan her zaman ele alınıp tartışılması gereken çok önemli bir konudur.  

Ve böyle önce “Sol ve Sosyalistleri” ele alıp inceledikten sonra, gelecek bölümde de “Türkiye Burjuvazisini” inceleyerek, her iki temel toplumsal yapının siyasi ve kültürel olarak, diğer dünya toplumlarından ne kadar geri kaldıklarını anlamaya olacağız.

Türkiye’de sol ve sosyalistlikten bahsedilirken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) gibi yapıları bunun içerisinden ayırmak gerekir. Çünkü bu tür partilerin her türlü ilke ve tüzüğü, gerçek sola asla açık değillerdir. Ve mevcut olan halkçı deyim ve ilkeleri ise, Mussolini, Hitler, Franko ve Pinoşet’lerin Nasyonal (Irkçılık) sosyalizmi ile aynı kategoriye girmektedir.

Bu yüzden gerçek bir sol tahlil yapılırken, gerek burjuva demokrasilerin de belirleyici rolü oynayan sosyalistlerin, gerekse direkt sosyalist ülkelerin farklı kültürel ve sınıfların özgürlüklerine bakış açılarına göre değerlendirmek gerekir.  Bunun dışındaki tüm ifadeler hayal ürünü olmaktan öteye geçmemektedir.

Onun için Türkiye’de kültürler ve sol üzerinde, sürekli bir dejenerasyonal faaliyet sürdürülmesi neticesinde, halkın çoğunluğu solculuğu, CHP’nin düşüncesine göre anlayıp düşünmektedir. Bu da toplumu her zaman yanılttığı gibi bilgisizliğe de sürüklemektedir.

Türkiye’de solculuk üzerinde bu şekilde yanlış bir bilgilendirme olduğunu kısaca belirttikten sonra, gerçek sol ve sosyalistlerin temel felsefelerinin, toplumsal yapılarda ne kadar doğru bir politikaya sahip olup olmadıkları da, ayrı bir tartışma konusudur.

Sol ve sosyalist düşüncelerin gerçek ilke ve felsefesi okunup incelendiğinde, savunulan özgürlük anlayışının, insanı etkilememesi mümkün değildir. Ancak insan sürekli değişen ve gelişen psikolojik duygu yapısına sahip olduğundan, sosyalist düşüncenin gerçek yaşamda yüzde yüz uygulanma imkânı olmadığını da düşünmek gerekir.

Bu bakımdan sosyalist düşüncelerin özgürlük vadi ile tek tanrılı dinlerin cennette “Bir Erkeğe yetmiş Huri ve bir Kadına yetmiş Nuri ile zevk içerisinde yaşanacak hayale benzemektedir.

Sosyalistler ve dindarlar hakkında böyle bir eleştiri yaparken, istisna da olsa gerçek hak ve hukuktan yana olup, mütevazi şekilde yaşayanları tenzih ederek analizimizi sürdürelim. Şunu da belirtmek gerekir ki, istisnalar hiçbir zaman kaideleri bozmamaktadır. Şimdi Türkiyeli sol ve sosyalistlere daha yakından bakmaya çalışalım.

Türkiye sol ve sosyalistlerin net tarihçesi 1900’lü yıllardan itibaren Sosyalist Ameleler Birliği (SAB) gibi çeşitli adlarla, birden çok dernek ve sendika şeklinde var oldukları bilinmektedir.

Daha sonra Mustafa Suphilerin Komünist Parti çalışmaları. Ve bu çalışmaları boşa çıkarmak için Atatürk’ün, Şefik Hüsnü ve Vedat Nedim Tör gibi işbirlikçilere kurdurmuş olduğu resmi Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) varlığı, Türkiye’de sosyalistlerin tarihinin bir asrı geçtiği anlaşılmaktadır.

Bir asırlık geçmişe sahip Türkiye solu, yaşadığı ülkede bir arpa boyu yol alamamış ise, ya bu ülke toplumunda bir sorun vardır ya da sosyalistlerin ilke ve düşüncelerinde. Sosyalistlerin artık bunun hesabını vermeleri gerekir.

Çünkü Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren, çok büyük bir siyasi krizin içerisine girmiştir. İşte bu kriz tam demokratik devrimlerin yapılacağı bir fırsattı. Ancak ne hazindir ki, bu krizde egemenleri sıkıştırıp pazarlık yapacak tek sosyalist yapı, Kürt siyasi hareketinden başka bir güç bulunmamaktadır.

Sosyalistlerin pratiklerine baktığımız da, bırakalım sistem sahiplerini sıkıştırmayı, varlıkları bile tartışma konusudur. Bu yüzden böyle bir geçmişe sahip sol ve sosyalistlerin fazla bir şey söylemeleri mümkün değildir.

Türkiye soluna bu eleştiriler getirilirken, farklı ülkelerin sosyalistlerinin elde etmiş oldukları kazanım ve başarılarına bakarak, Türkiye sosyalistleri üzerindeki eleştirilerin haklılığını daha net anlaşılmış olacağız.

Örneğin Avrupa ve diğer batı burjuva demokrasilerinin belirleyici gücü, o ülkelerde zamanında örgütlenip burjuva sınıfıyla pazarlık yapan sosyalistler, en büyük etkiye sahiptirler.

Aynı şekilde doğrudan sosyalizm ilan edilip elli ve doksan yıl süren sosyalist yönetimlerin pratikleri de önemli bir ipucudur.

Dünyadaki tüm dini ve siyasi düşünceler, içerisinden çıkmış oldukları toplumların dışına, ya da farklı bölgelere taşınmaya başladığında, çok büyük değişimlere uğrayarak ancak zemim bulmaktadır.

Bu da her düşüncenin uygulanmak istendiği ülke ve toplumun nicel, nitel, özgün, öznel ve nesnel yapısına göre bilimsel sentezleme yönetimiyle ancak mümkündür.

Türkiye’deki sol ve sosyalistler, aynı Türkiye devletinin İslam din kültüründe yaptığı gibi, uysa da uymasa da İslam’ı dayatmasına benzer şekilde, sosyalistler de 1800’lerin sosyalizm anlayışını dayatmış olmaları en büyük hatalarıdır.

Çünkü Türkiye sol ve sosyalistlerinin büyük bir çoğunluğu, hâlâ Marx ve Engels’in 1800 yıllarında Avrupa Proleterya sınıfına göre hazırlanmış oldukları Komünist Manifestoya göre hareket etmektedirler. Bu yüzden mevcut sosyalist ilke ve siyasi yapı, Türkiye’de tutmamaktadır.

İfade edilen bu düşüncenin, Türkiye vb. gibi ülkelerde tutmamasının birden çok nedenleri vardır. Ancak biz burada bazı önemli noktalarına işaret ederek bir sonuca gitmeye çalışalım.

Her şeyden önce Türkiye, bin yıldan daha fazla Arap İslam din kültürünün egemenliği altında kalıp, gerçekte ise bu kültürle hiçbir şekilde uyum sağlayamayıp, çarpık bir Müslüman anlayışın ortaya çıkması.

İkinci nokta; Türkiye bir Asya ülkesi özelliğini taşıyıp, en çok elverişli ve sürekli gelişime açık alanların tarım ve inşaata dayanan ülke olması. Buna rağmen Ege ve Akdeniz bölgesinin bazı alanlarının dışında, modern tarımcılığın hâlâ gelişmemesi.

Üçüncü nokta; Türkiye’nin özelliğine uygun düşen tarım ve inşaatçılığa dayanan ağır sanayi makinalarını üreten kapitalist burjuva var olması gerekirken, bunun yerine montaj sanayi ile yetinilmesi. Ki bu montaj sanayi de, % 18’i geçmeyip güdük, çarpık ve ikame bir kapitalist yapının varlığı.

Dördüncü ve hepsinden önemli nokta; temel ekonomik ve siyasi yapıyı belirleyen  “Ticaret Kapitalizmine” dayanan Türkiye gerçekliğidir.

Bunlara diğer farklı özellikleri de eklediğinde, Ticaret Kapitalizmine dayanan Burjuva sınıfı, geri ve kültürsüz yaşadığı için, karşıtı olan emekçi sınıfta, aynı şekilde geri ve kültürsüz durumdadır.

Türkiye’de kültürsüz emekçi “Hamallar Sınıfını” oluşturan kesimin bu duruma gelmesindeki en büyük etki, İslami din kültürünün bağnaz ve statik yapısı ile 1800’lerde Avrupa Proleterya sınıfına dayanan Komünist Manifestoya bağlılıktır.

Çünkü bu manifesto dayanmış olduğu Avrupa ve diğer batı ülkelerinde belirli bir etkiyi göstererek, demokratik burjuva kültürüne geçiş yaptırmayı başarmıştır.

Aynı manifesto, diğer ülke sosyalistleri tarafından hiçbir değişikliği uğratılmadan, olduğu gibi kendi ülkelerinde de uygulanmasına çalışmaları, ileriye gitmelerini her zaman engellemiştir.

Tüm bu vb. hataların hepsini aşacak ve geleceğin Demokratik Türkiye’sini oluşturmak için şu ilkelere dayanılması daha doğru gibi görülmektedir.

Örneğin ülkedeki tüm din, dil, etnik, siyasi ve kültürlerde dahil, her türlü farklılıkların meşruluğu ve varlığı kabul edilip, bilimsel bir ayrıştırmanın yanında, yine bilimsel bir sentezlemeyle, ortak demokratik ilkelere dayanan sağlam bir devlet sisteminin inşası.

Bunun yerine eskiden olduğu gibi yalnızca emek sermaye çelişkisine ve kültürsüz burjuva devlet yönetiminin tekliğine (Monolog) dayanan ırkçı yapıyla asla bir yere varılamayacaktır. Çünkü ne emekçi (Hamallar Sınıfı) eski emekçidir, ne de burjuvazi eski burjuvazidir.

Örneğin emekçilerin Türkiye’de doğru düzgün hiçbir sosyal, siyasal ve kültürel hak garantisinin olmadığı halde, herkesin elinde 2000 TL değerinde modern telefon ve en az 20 000 TL değerindeki otomobile sahip olmaları, emekçilerin, çok farklı ve anormal bir sınıf yapısına doğru evrildiğini göstermektedir.

İfade edilen bu çarpık Hamallar sınıfı ve benzer şekildeki Burjuvazinin yapısını değiştirecek yeni bir sosyalist manifesto geliştirilmelidir.

Bu değişim yapılmayıp eski mantıkta ısrar edildiği sürece, her zaman Avrupa ve diğer batılı ülkelerin etki ve yönlendirmelerinden asla kurtulamayacaklardır. Gelecek bölümde Türkiye Burjuvazisinin dayandığı temel kültürel yapı ele alınacaktır.

Cemal Zöngür

 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..