Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '07

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye ve demokrasi

Türkiye ve demokrasi
 

Ben şimdi yetmiş yaşını geride bırakmış okuyan ve yazan bir yurttaş olarak “Türkiye’de demokrasi yok, ” desem bu sözümü kim yalanlayabilecek? Hatta bir adım daha ileri gitsem de “Türkiye’ye demokrasi hiç gelmedi, ” desem kimin ne diyeceği olacak?

Öncelikle demokrasi’den ne anladığımız üzerinde anlaşalım. Bir ülkede demokrasi ile yönetilen bütün kurum ve kuruluşların tıpkı benzerlerinin bulunması o ülkede demokrasi bulunduğunun kanıtı değildir. Belki hiç ilgisi yokmuş gibi görünecek ama çok sevdiğim bir söz var. Bu sözde deniliyor ki, “Yamyamlar çatal bıçak kullanmaya başlarlarsa biz şimdi onları uygarlıkta ileri gitmiş mi sayacağız?”

Evet, biz şimdi Meclisimiz var, hükümetimiz var, Mahkemlerimiz var, kimsenin karışıp görüşmediği basınımız ve medyamız var diye Türkiye’de dilerseniz günümüz olaylarına gelmeden önce yakın geçmişimize bir göz atalım.

Yüce Meclisimiz kendi üyeleri arasından Cumhurbaşkanını seçecektir. O zaman hem Cumhuriyet Senatomuz vardır, hem de Millet Meclisimiz.. Ancak hiç bir üye üzerinde anlaşma sağlanamaz. Aslında bir üye üzerinde anlaşma sağlanmasını beklemek bile demokrasiye aykırı bir durumdur.

Seçimi kilitleyen ve tepede oturan iki ya da üç kişi vardır. Neden sonra bunlar belki de birilerinin zoruyla kafa kafaya verirler ve bir kimse üzerinde anlaşırlar. Cevdet Paşa.. İyi ama bu kimse parlamenter değildir. Olsun, çare tükenir mi? Hatırlayanlar pek çoktur, ne yaptık.

Senatörlerden birine dedik ki: “Kardeşim sen senatörlükten istifa et.”

Arkadaş gül gibi senatörlüğünden ayrıldı. Ayrıldı gitti mi? Hayır. “Ona şu kenerda bekle” dediler. O beklemeye dursun, Cumhurbaşkanı üzerinde anlaşılan Cevdet Paşa’yı kendi kontenjanından Senatör tayin etti. Ve Cevdet Paşa parlamenter oluşunun hemen ardı sıra Cumhurbaşkanı seçildi. Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu koltuğa oturdu.

İlk işi kendisi için Senatodan çekilen fedakar arkadaşı kendisinden boşalan yere atamak oldu. 'Al gülüm ver gülüm hesabı' yani...

Fahri Korutürk’ün seçilişi daha bir acıklı. Korutürk emekli amiral. Bir de senatörlük vermişler. İstanbul’da evinde dinleniyor. Meclis Cumhurbaşkanını yine seçememiş. Neden sonra her ne hal olduysa Korutürk üzerinde anlaşmışlar. Arıyorlar Amiral İstanbul’da.

İşiten olmasın da çomak sokamasınlar diye kimseye duyurmadan Korutürk’ün Ankara’ya alınması gerek. İstanbul’a uçak yolladılar. Lacivert giysili genç adamlar Amiralin kapısını çalınca herkesin yüreği oynadı. “Ankara’dan çağırılıyorsunuz efendim, ” dediler.

Fahri Korutürk tam çıkıyordu ki, “Yanınıza frak alın efendim, ” dediler.

Korutürk şaşırdı. “O niyeymiş o?” dedi.

Bu yazıyı okuyan genç arkadaşlara sesleniyorum. Yazdıklarım kesinlikle doğrudur, masal değildir. O yılları yaşamış biri olarak anlatıyorum. Korutürk yolda sürekli kuşku içindeydi, bir kusurundan dolayı tutuklanmış mıydı? Yoksa bir meziyetinden dolayı...

Ertesi gün Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak yemin etti.

Şimdiki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in seçiliş öyküsü de bundan farklı değil. Hatta bir kendini bilmez politikacı Cumhurbaşkanını kendileri karşısında yassılıp yuvarlanmaz halde görünce “Nankör!” demek densizliğini bile gösterdi, hatırlayınız.

Günümüzde yaşanan Cumhurbaşkanının seçilmesi konusunu biliniyor varsayarak geçiyorum. Bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Anayasa değişikliği paketini Cumhurbaşkanı bir kez daha görüşülmek üzere iade etti. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül hemen sıcağı sıcağına “Yeniden yollayacağız, ” dedi.

Cumhurbaşkanından dönen bir yasayı kim Cumhurbaşkanına yeniden yollar? Meclis değil mi? Peki, Sayın Gül “Yeniden yollayacağız, ” derken kendisini meclisin yerine koymuş olmuyor mu? Bu nasıl bir demokrasi? İnsanların dedikleri ya oluyor, ya olmuyor. Böyle demokrasi nerede görülmüştür? Gül “Yeniden, ” dedi. Komisyon görüşüyor, dediği yerine gelecek. Meclis başkanı Hukukçu Bülent Arınç’a “16 Mayıs’tan sonra Çankaya’da kim oturacak?” diye sordular. “Ben oturacağım, ” dedi. Bakıyorum, dediği olmadı.

Başbakan dedi ki “Yirmi beş yaş Anayasa hükmüdür, Seçim kanununun üstündedir, ” Ve 25 yaş başvurularını kabul edeceğini söyledi. Bakıyorum, kabul etmiyor. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu “Olmaz öyle şey, ” dedi. Bunun hemen arkasından aynı başbakan Anayasa Mahkemesi’nin kararı hakkında laf etmez mi?

Arkadaşlar! Siz hükümet etmeyi çocuk oyunu mu sanıyorsunuz? Allah aşkına niye öğrenip de gelmediniz bu işi? Niye bir bilene danışmıyorsunuz? Yurttaşın artık uyandığını niye görmezden geliyorsunuz? “Türban Türban” deyip duruyordunuz.

Türbanlı bayanların aday adaylığına “Hayır, ” dediğiniz söyleniyor, ne diyorsunuz?

 
Toplam blog
: 49
: 774
Kayıt tarihi
: 19.11.06
 
 

Ben uzun zamandır yazıyorum. Türkiye'den epey uzakta oturuyorum. Üç çocuğun babası ve pek çok çocuğu..