Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '08

 
Kategori
Alternatif Enerji
 

Türkiye ve Maden Zenginliği !

Türkiye ve Maden Zenginliği !
 

Jeotermal enerji ,doğayı kirletmeyen bir enerjidir.


Daha önceki yazılarıma denk gelmiş ve tesadüfen de olsa okumuş olanlar hatırlayacaktır. Bu madenler konusuna ben fena halde takmış durumdayım. Hatta yazımı yorumlayan birkaç kişiyle de bu konuyu tartışmıştık. Ben aklıma geldikçe yazıyorum. Yazıyorum ama yazdıktan sonra ne öfkem kayboluyor, ne de somut bir netice görebiliyorum…

Geçen haftaki gazetelerde rastlamış olmalısınız bu habere. Haberde “ Türkiye maden rezervi açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alırken, adeta büyük bir servetin üzerinde yaşıyoruz” diyordu. Nasıl yani ?

Gerek ailemizde bir Jeoloji mühendisi bulunması, hatta bu konularda üniversitede uzun yıllar ders vermiş olması dolayısı ile edindiğim bilgiler, gerekse kendi araştırmalarım neticesinde, Türkiye’nin çok enteresan bir jeolojik yapısı bulunduğunu belirtmiştim. Öyle enteresan bir yapı ki bu, bir kere kuzey batıdan, batıya, güneyden, torosları da içine alan geniş bir cephe oluşumu itibari ile aktif, yarı aktif ve aktif olabilecek fay hatlarını içinde barındırıyor. Anadolu fay hattı, Jeoloji literatürüne girmiş bir fay hattıdır. Mesela, karasal oluşumları itibari ile Türkiye’deki birçok baraj, doğal barajlardır. Yalnızca, önlerine teknoloji kullanarak yapay bentler ve risale tesisleri kurulmuştur. Şimdilerde, yapılması düşünülen bir çok hidroelektrik, rüzgâr ve hatta nükleer santraller de Türkiye’nin bu coğrafi ve Jeolojik yapısı değerlendirilerek, doğal yapının üstüne kurulmaktadır.

Bunun ötesinde, Türkiye’nin karmaşık jeolojik yapısı çok çeşitli madenlerin ülkede bulunmasına da çok geniş olanaklar sağlıyor. Türkiye tespit edilebilmiş yer altı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde adı geçen, ben maden zenginiyim diyen yüzlerce ülke arasında toplam maden üretim değeri itibariyle 28’inci, maden çeşitliliği itibariyle 10’uncu sırada yer alıyor. Bu değerler resmi değerlerdir.

Ülkemizde başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, metalik madenler, enerji ham maddeleri ve jeotermal kaynaklar açısından oldukça zengin bir konumda bulunuyor. Günümüzde dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77’sinin varlığı Türkiye’de saptanabilmişken, halen 60 civarında farklı maden ve mineral üretimi yapılmaya da devam ediliyor. Bu bilgileri, bir zaman danışmanlığını yaptığım Eti Holding bünyesindeki arkadaşlarla sohbet sırasında edinmiştim. Hatta küçük bir numunesi hala bende saklı olan ve yazılarımda da belirttiğim gibi yakın gelecekte stratejik bir maden olacağını tahmin ettiğim Bor madenlerinin de zenginliği, dünya bor rezervlerinin de % 70 civarında bir potansiyeline sahibiz. Bu da şuanda tahmin edilen rakamlara göre 4 milyar ton civarında.. Bir de bunun parasal değerini hesaplarsanız korkunç bir rakam. Bor’da ülkemiz lig birincisi konumunda.

Yalnız Bor değil elbette. Dünya metal maden rezervlerinin yüzde 0,4’ü, çelik, çinko, alüminyum endüstriyel ham madde rezervlerinin yüzde 2,5’i, kömür rezervlerinin yüzde 1’i ve jeotermal potansiyelinin yüzde 0,8’i Türkiye’de bulunuyor. Son yıllarda büyük atılım içinde olan ve ardı ardına maden çıkartma ruhsatlarının verildiği ülkemizde ilk sırayı alan altın çıkartma ruhsatları fazlalıkta.. Neden acaba? Cevabı çok net ! Türkiye’nin teorik olarak ( tam olarak tespit edilememiş) altın potansiyelinin 6 bin 500 ton olduğu tahmin ediliyor. Özellikle Ege bölgesinde (bilhassa, Kaz dağları, uşak, Bergama da) zengin rezervler olduğu biliniyor. Türkiye, bu potansiyelle dünyada ikinci potansiyel durumunda bulunuyor. Şu ana kadar yapılan çalışmalarla 600 ton altın varlığı görünür hale getirilirken, uzmanlar mevcut potansiyelin yüzde 10’unun bulunmuş durumda olduğunu ve altın yataklarından şu ana kadar 50 ton civarında altın üretildiğini belirtiyor. Altın çıkartma işi çok masraflı ve çok zahmetli bir iş olmasına rağmen. Yer altında çıkartılmayı bekleyen tonlarca altının olduğu malum.. Şuanda ülkemiz tam bir altın üretici değil, daha çok ithalatçısı konumunda. Ama enteresandır, ithal edilen altın, işlenerek yurt dışına ihraç ediliyor. Kuyumculuk sektöründe, ülkemizde öneli işler yapılmakta.


Son yıllarda, ardı ardına açılan petrol kuyularında ciddi anlamda kaliteli petrol bulunması, bizi tam bir petrol ülkesi haline getirmese de, bu alanda da söyleyecek bir şeylerimiz olduğunu gösteriyor. Bor’dan sonra, geleceğin önemli kaynaklarından biri olacağı kanaatinde olduğum bir diğer konu ise Jeotermal enerji kaynakları !.. Yani, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, kimyasallar içeren sıcak su, buhar ve gazlardan oluşan bir kaynak. Jeotermal Enerji de bu jeotermal kaynaklardan ve bunların oluşturduğu enerjiden doğrudan veya dolaylı yollardan faydalanmayı kapsamaktadır. Jeotermal enerji yeni, yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmez, ucuz, güvenilir, çevre dostu, yerli ve yeşil bir enerji türüdür. Şuanda tahminen sahip olduğumuz jeotermal enerji potansiyelinin 31 bin 500 MWt (megavat termal) kapasitesinde. Bu kapasiteyle Türkiye, dünyada 7’inci, Avrupa da ise birinci
konumda bulunuyor.

Bu listeyi kömür, demir, bakır, trona, krom, linyit, mermer, perlit, jips, feldspat, bentonit, berit, asbest, kuvars vs. gibi madenlerle hatta dile getirilmeyen Uranyum madenleri gibi uzatmak daha çok mümkün. Fakat gelelim her seferinde neden kızdığıma.. İşte burası, halk arasında da söylendiği gibi “zurnanın zart dediği yer.” Zira, ülkemizde bu madenlerin ne kadarı iç pazarda değerlendirilebiliyor? Biz bunların ne kadarı gerçek anlamda ihraç edebiliyor ve ülkeye döviz kazandırabiliyoruz. Yada soruyu tersten sorayım: Biz ihraç ettiğimiz bu madenleri gerçek ve olması gereken değerlerin ne kadarı çıkartabiliyoruz ve ne kadarı ile ihraç edebiliyoruz. Bugün, biliyorum ki mesela, Bor gerçek ve olması gereken değerlerde çıkartılamıyor ve çok ucuza satılıyor. Sonra da elin adamı o madeni işleyerek ve ürün üreterek bize geri satıyor.

Tamamı ile dışa bağımlı olduğumuz doğalgaz bugün sanayiden evlere kadar her alanda yoğun olarak kullanılmaya başlandı ve korkunç rakamlar ödeniyor bunu üreten ve bize satan ülkelere. Ama anormal bir kaynağa sahip olduğumuz ve örnekleri de bulunan (mesela İzmir ilk jeotermal kuyulara sahip olan ildir ve onlarca yıldır Balçova’da kullanılmaktadır.) Jeotermal enerjiyi, hanesel ısınmadan, seracılık ve endüstride çok rahatlıkla kullanabiliriz. Üstelik bedava, üstelik oldukça kaliteli, üstelik bitmeyen bir enerji ve çevreye zararı da neredeyse sıfır. Çünkü doğal, çünkü katkısız.

Tüm bu kaynakları önce kendi menfaatimiz için, sonra da çevremizdeki ülkelere gerçek değerlerinden satabildiğimiz ve dışa bağımlılıktan kurtulmayı başardığımız zamanları görmek ümidi ile…

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..