Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Türkiyede aydın olmak

Türkiyede aydın olmak
 

TÜRKİYE’DE AYDIN OLMAK


Doğal olan, kendisine dürüst davranmayı yaşam biçimi edinmiş insan eğer toplumsal sorumluluk hissetmeye başlarsa insanlık için en yüksek yaşam biçimi olan aydınlanma yolundaki en keskin virajı dönmüş demektir. Bu tanımlamaya uyan kaç insan var Türkiye’de. Bunun üstüne de bilgilerini, aklını, yöntemsel kuşkuculuk ve eleştirisel tutumla ilerletir ve geliştirirse ikinci virajı da almış ve ışığı gören düzlüğe çıkmış olur. Çağımızda aydın dediğimiz insanlarda neler olmalı veya olmamalıdır.Bunun ölçülerini elbette ben belirleyemem.Aklın cesareti mantığın hükmü olmayan yerde ben degil kural belirlemek,varolan kuralı da reddersem kendime dürüst davranmış olurum. Aydın insan dünyanın geleceğini evrensel doğrulara paralel olarak değiştiren veya değiştirme çabasında olandır. Aydın insan laçkalaşmış bir post gibi eğilip bükülmemeli. Kendi doğrularını bilgece ve kesin dil ile anlatmalıdır. Kimin ekmeğine yağ sürdüğüne veya yoluna taş koyduğuna bakmazsızın doğrularını olay veya düşünce bazında anlatmalı tavrını koymalıdır. Yalakalık onun literatüründe yer bulmamalı. Aydın insan inanıyor degil,biliyor olmalıdır. İnanmak veya inanmamak aslında bilmemeye denk düşer. Bilmediği, en azından emin olmadığı bir şey için toplumunun önünde ışık olamaz. Aydın olan kişi aydınım diyemez belki aydınlanmacıyım veya aydınlanma yolundayım diyebilir. Damağa göre serbet dökmez,dökmemeli.Bir fikrin veya akımın askeri olamaz. Savunduğu fikri sorgulamalıdır. Sorgulamaz ise kendi gelişimini durdurur ancak. Hiç bir moka yaramaz.Yaramadığı gibi kendi mokunun kokusundan rahatsız olur ileride.

Aydın diye tanımlananların bir takım sorunları da olabilir ve en büyük sorunu bilgi enflasyonu değil dürüst olmamasıdır! Bilgi çokluğu bugünki insanı bir kaosun içine itebilir ama bu doğru olanın inkarı anlamına gelmez. Bilginin çokluğu aydının gidebileceği yolu da kısalltır,ama gerçek aydının. Bilginin kaos olma durumu bilgiyi doğru analiz edememkten kaynaklanır. Ne kadar sorgulayıp güncel olayların arkasından bakarsanız bakın birde bilgi kaynaklarının aslında azlığını düşündüğünüzde bir karamsarlık oluşmakta. Bilginin çokluğunun yaratabilecegi kaos ile sevimsiz karamsarlıkların yarattığı tek şey,sahte aydınlar için sığınacakları mağaralar yaratmasıdır. Aydın kavramı,benim öğrendiklerimin bana anlattığı aydın kavramı biraz ütopik ama oldukça zor erişilebilinecek bir nokta hatta sürekli gelişen, ilerleyen bir nokta. Kendini yenileyen,keni hafızasının esnek kuralları ile evrimini sürekli tamamlamaya çalışan bir aydın ve aydınlanmadır.

İnsanlık tarihi boyunca, oluşan tüm kültürlerde yaşayan insan için en derin, ulaşılmaya çalışılan nokta özgürlüktür. Aydınlanmanın ve aydınların hayat verdigi bir özgürlük. Bugün bu ülkede insanlar bilginin ve özgürlüğün ışığından mahrum ise tek suçlusu kendini aydın ilan edip tv’lerde sıradan bir magazin programında boy gösteren budalalardır. Şu güzelim ülkeyi ne hale getirdiler! Aydınım diyenlerin her kaosta her zam ve zülümde her katliam ve cinayette,her dejenerasyonda herkesten önce kaçacak bir delik araması ne acı bir manzaradır. Ben hiçbir şekilde bir aydının halkla iç içe yaşadığına tanık olmadım. Kendisini aristokrat yada burjuvazi kabul edip ardından halkın bildikleri ve bilip yapmak istediklerini, “bunlar bir şey bilmiyor“ diye atıp tutan bu zavallılar zümresinden birinin adını zikredin ve deyin ki,şu aydın şu yazar çizer bu halkın şu acsının şu sorunun yanında yer aldı.Yıllarca aydın gözüyle bakılanların derin devlet sanıkları olmasına da pek şaşırmamışımdır. Daha kaç gün öncesinde  sınır bölgesi Ulududer’de bir katlima oluyor ve herkesten önce ülkenin sözde aydınları,aydın kurumları olayı örtbas etmeye çalışıyor. Bu sakat beyinler aynı ateşin kendinileri yakacağını pek anlayamazlar çünkü yanan ateşin bir malzemesi olduklarının farkında değiller,farkında da olmak istemezler.

Aydın insan eğitimden aldığını kendi içinde sorgulamaya başlayan, bunlara yaşamı boyunca yanıt arayandır. Bireyi olduğu toplumun gözbebeğidir. “Aydın insan, bilimin yol göstericiliğini savunan, sorgulayan, insanların özgür ve bağımsız kimlik kazanmalarında, tüze ve türelere saygı konusunda yol gösterici, düşünce derinliği olan, tutarlı davranan, alçakgönüllü ve insanlara saygılı kişidir. Bir anlamda "düşünce namusu ve dürüstlüğü" aydın insan olma niteliğinin ilk belirleyici unsurudur.Aydın insanı bilim insanından, bilgili insandan farklı olarak ele almak gerekir. Bilgi az olabilir; fakat bireysel niteliklerin kombinasyonu onu aydın insan yapar. Eğer bir bilim insanı yalnız laboratuarda ya da odasında çalışıyor, dışarıdaki oluşumlara tepkisiz kalıyor ve sorgulamıyorsa o bir aydın değildir.“

Türkiye’de sorgulayan aydın olmadığı için kaosun egemenliği hakimdir. Kaosun egemen olduğu yerde kendilerini aydın diye yutturanların yutmak zorunda oldukları şey sunulandır; doğru ya da yanlış olduğuna bakmaksızın. Ahmet Altan bir yazısında,’Türkiye'nin en karanlık, en ürkütücü, en yasadışı örgütü hangisidir derseniz, "devlet" derim.’ diyor ve devam ediyor; ’Cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar kan dökmüş, kıyım yapmış, katliam gerçekleştirmiş, cinayet işlemiş, açıkça "suç işlemek" için çeteler kurmuş bir başka örgüt yok. Yasaları yapmak ve uygulamakla yükümlü devlet, bir yandan kendi halkına karşı en baskıcı yasaları çıkartıyor, devlete büyük bir alan açıp halkı daracık bir çizgiye sıkıştırıyor, sonra da kendi yaptığı bu yasaların içine bile sığamayıp yasadışına çıkıyor.’ Yazarın bu anlattıkları bir kopuşun da kendisidir. Burda her doğru bildiğini değilde isteneni yazan ve   aydınım(!) naraları atanlara  devlet her istediğini dedirtebiliyor. Öyle ki Uludere Katliamı gerçekleştirildiği zaman bu aydın denilen sürü kesimi ve kurumları oniki saatten fazla bir süre susmuş,susmak bir yana olayı örtbas etmek için götlerini vurmadıkları duvar bırakmamışlardı. Katliamın yapıldığı saatlerde dakika dakika gazetelere ve gazete sütunlarında boy gösteren sözde vatan kurtaran şabanların yazdıklarına dikkat ettim,hiçbiri saatlerce katliam ile ilgi tek satır yazmıyordu. Hatta katliama nasıl bir kılıf uyduracaklarının hesabını yapıyorlardı.

Tarih sayfaları bu türden doğru olanı söylemeyen suskun herifler ve bu türden katliamlarla doludur.Yakın geçmişte örnekleri çok.Tarihe bakıldığı zaman sadece Kürt Halkı 29 defa katimalara maruz kalmışlardır. Hatta başbakan Erdoğan bir konuşmasında,’’Devlet  hiç vatandaşını bombalar mı?Belki tarihte olmuştur ama bizim zamanımızda asla olmaz.’’ diyor.  ’’Aydın sanatçının en büyük görevlerinden biri toplumsal ilişkilerdeki yabancılaşmayı ortaya koymak, kaybolan insanlığı bulup geri getirmektir. Aydın sanatçı,çevresindeki uyumsuzluğu, düzensizliği, yapay yer değiştirmeleri kavrayan, onu sağlıklı bir şekilde algılayarak kendi sanatçı disiplini içerisinde bir düzene koyarak, olması gerekeni ülküsel yaklaşımla yeniden halka sunan kişidir. Bunu yaparken de son derece dirençli, insan sevgisi ile dolu, kendi çıkarlarının toplum çıkarı ile özdeş olduğunu bilen,bencil olmayan, bedensel gereksinimlerinin tutsağı olmaktan kurtulmuş yapısıyla, örnek bir duruş da sergilemektedir. Aydın olmanın bir meslek, bir akademik kariyer değil;yaşam karşısında sağlam bir duruş olduğunu yaşayarak kanıtlayan kişidir.’’ Bu tanımlama ile başbakanın konuşmalarını yan yana getirip formüle ettiğiniz zaman aslında Türkiye’deki kaousun panoramasını da çıkarmış olursunuz.Halk özgürlükleri ile emzirilmemiş sanatlar,akımlar,politikalar,aydınlık kavramları sadece boş ve katliamcı kafalar yaratmaktan öteye gitmez.

Sevgi ve dostlukla.

 
Toplam blog
: 6
: 347
Kayıt tarihi
: 01.08.11
 
 

Zeki Nurçin,1970 yılının mayıs ayında Ağrı'da güneşe bakan mavi pencereli bir evde, okuma yazma b..