Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '12

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiyenin şerefini kurtaran Bodrumlu 8 genç

Ortak sorunlarımızın bilincine varmamız, bizi 'ortak sorumluluk' etrafında toplar. Ortak sorumluluğa sahip olunmayan yerlerde 'ayrımcı düşüncelerin filizlenmemesine imkan yoktur. 

İnsan bir krize, - ki kriz her zaman yenidir, aksi taktirde kriz olmaz - geçmişin tepkileri olmadan bakabilir mi?

Yaşam bir eylemdir. Her toplum, diğer toplumlara gösterdiği saygı ölçüsünde "değer" bulur, saygınlık ve şeref kazanır.

Bu bağlamda, bir toplumun şerefiyle oynamak, şerefsizliktir. Ve bu şerefsizliği gidermenin yolu da "yargı"dan geçer. Yargının bu konuda sessiz kalması, toplum vicdanını yaralar.

Herkesin bildiği gibi, ABD ile Türkiye arasında böyle bir "şeref'i kurtarma" sorunu - ne yazıktır ki hala - devam etmektedir.

Süleymaniye'de Türk askerinin başına geçirilen çuval eyleminin, vicdanları rahatlatıcı bir sonuca bağlanamaması yüzünden, misilleme olarak 8 genç, Bodrum sokaklarında dolaşan bir grup ABD askerlerinden birinin başına çuval geçirir.

Bir anda çevre esnaflarından da alkış ve ABD askerlerini dükkanlarına sokmama eylemi başlar.

Vay sen misin bunları yapan?

Esnaf dâhil o gençler apar-topar gözaltına alınır ve günlerce sorgulanır.

Akabinde o anda sokakta bulunan 8 gencin her birine 16 yıl ceza istemiyle dava açılır. Gerekçesine de lütfen dikkat buyurun:

“Şerefe karşı suç işlemeler!”

Söz konusu sadece ABD askeri olunca "şeref"i akıllarına getirenlerin şereflerinden ümitlerini kesen Türk halkının gösterdiği bu masum ve haklı eylemi karşısında, ABD tarafını tutmaları, hiç de yadırganacak bir tutum değildir.

Gerçekten Türk askerinin şerefi düşünülseydi, bugüne kadar bu suçu işleyenleri  yakalatıp cezalandırılmalarını sağlayana kadar ABD'ye baskı yapılması gerekirdi. Ne gezer? Değil baskı, bu suçu işleyenler daha sonra bu olaydan dolayı ödüllendirilip terfi bile ettirildiler.

Türk askerinin onurunu koruyamayan bir iktidarın, Türk halkının da onurunu, şerefini dış güçlere karşı koruyamayacakları aşıkardır.

Kullanılmaya hazır iktidarlar, köle iktidarlardır. (2000'li yıllarda,"Erdoğan'ı bir kenara atmayın, kullanın" sözünü hatırlayın). Tarihte, Padişah Vahdettin ile Mustafa Kemal'ın arasındaki en derin ve anlamlı fark budur. Bu farkı, ört-pas etmek için, dış güçlerle birlikte ortaklıklar kurup, onların çıkarları doğrultusunda uğraş verenler, sanmasınlar ki, bu toplum bir Mustafa Kemal daha çıkaramaz.

Tarih boyunca, şerefi için gözünü kırpmadan, üzerlerine yağan kurşunlara aldırmadan seve seve ölüme giden bu insanları bugünun iktidarı 'aptallık' olarak niteliyebilir, nitelediler de:

"O ki, İngilizler, ellerini kollarını sallaya sallaya boğazlara gireceklerdi, bu kadar askerimizi Çanakkale'de niçin ölüme gönderdik" diyerek, Atatürk'e gönderme yapan zihniyet bugünün iktidar zihniyetidir.

Terörist deyip de, bunlarla kapalı kapılar arkasından anlaşma yolları arayan yine bu zihniyettir. Anlaşmada, "karşılıklı alış-veriş" usülü geçerlidir. Terörist dediklerine ne vererek onlarla anlaşma sağlayabileceklerdir, acaba?

Atatürk'ün "Yurda sulh, cihanda sulh" düstüründen ayrılıp, Orta Doğu insanlarını bir tavuk gibi boğazlayan haksız kapitalist sermaye çıkarlarından yana olanlara öncülük etmek, hangi 'haklı' gerekçeye dayanabilir?

Onlar, bugün gelirler, alacaklarını alırlar ve giderler. Ama, sen, Türkiye olarak, komşu ülkeler olarak onlarla hep yakın ilişkiler içerisinde olacaksın.

Düşmanlıklara dayalı yakın ilişki kurulamaz. İlişkilerde sorumluluğun payı büyüktür.

Nitekim Suriye', "yakın komşumuz ve tarihsel birlikteliğimiz olan Türkiye'nin halkımıza karşı bu hasimane tutumunu anlamakta güçlük çekiyoruz" demektedir.

Dişişleri Bakanımız, değil, Suriye'ye, Rusya ve Çin'e de kafa tutarak, "Suriye'ye yaptıkları yardımların cezasını çekeceklerdir" demiştir.

Tilkiye kümes müdürlüğünü verirsen, horoz-moroz tanımaz, misali; iktidarın başına Orta Doğu'nun eşbaşkanlığı verileli de, iktidar, Rusya-Musya, Çin-Min dinlemeyip, esip gürlüyor...

Bir söz vardır; "KAPİTALİSTLER, PARA EDECEĞİNİ BİLSELER, KENDİLERİNİ İDAM EDECEK URGANI BİLE SATARLAR." diye. Oysa, Türk toplumunda böyle bir alışkanlık yoktur.

Alışkanlıklar ve gelenekler üzerinde kurulan "muhahafazarlık" anlayışına da ters düşen "şeref" kavramının içinin boşaltılması, bilmem ki kimlerin işine yarar!...

Alaettin Morgül / 04.03.2012 - 14:12  

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..