Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '17

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Türkülerin ve Şiirlerin Iron Maiden'ı.

Türkülerin ve Şiirlerin Iron Maiden'ı.
 

Lambada titreyen ateş üşüyor...


Sanat derinliği tartışılmaz bir kavramdır. İnsanlar yüzyıllar boyu savaştılar, ideolojik olarak bölündüler, mezhepsel olarak ayrıştılar. Fakat sanat hayatlarımıza dokunmaya başladığı andan itibaren görüldü ki yağmurlardan sonra gökyüzünde beliren bir gökkuşağı var. Ve onunda 7 rengi var. Alkım, ebemkuşağı, yağmur kuşağı, eğim sağmağı… diye de çeşitli isimleri vardı. Kimisi ona baktığında 7 renkli kemer biçimde bir görüntü gördü, kimisi de onun  "dibinde bir küp altın olur, o altını da bir cin korur, elini uzatanın canına okur" diye düşündü . İşte 7 rengi gören sanatsever oldu ama gökkuşağının dibinde ki altını hayal edenler sanatçı olarak var oldu. Sanat işte böyle doğmaya başladı. Bir gökkuşağının belirmesiyle.

Sene 1960… İşte o gökkuşağının altında ki altınları hayal eden adamlardan biri bir gün imkansız bir aşk ateşine tutuldu. Ve bir gaz lambasının önünde yazmaya başladı. Gaz lambasının gazı bitiyordu ve ışık belli belirsiz hareket ediyordu.  "Lambada titreyen alev üşüyor" cümlesi işte böyle ortaya çıktı diyor Abdurrahim Karakoç. Ve ekliyor  ‘’o aşk masum bir aşktı O'nun adı Mihriban da değildi saçları sarı da.’’ İşte sanatın insan ruhundaki gelişimini, dönüşümünü anlatıyordu bu cümleler. Ölümsüz aşkı anlatan Mihriban şiiri böyle doğuyordu. Bununla beraber hece veznini , ustalıkla kullanan çok az sayıda ki şairlerden biriydi kendisi bana göre. Bu ustalığın çıtasını ‘’Mihriban’a’’ çıkartarak  hem çağdaşlarını hem de arkadan gelenlerin işini zorlaştırmıştı.  Mesele yalnızca çıtayı yükseltmek değil,  aynı zamanda altına düşmemektir de. Özetle hece veznini bu kadar ustalıkla kullanmak şüphesiz ki bir aşık yetisiydi.

  Şiir denilen şeyin insanın ruhuna hitap etmesi lazım, bunun için en önemli araçlardan biri de müzikti. Fonetik açıdan iyi olan bir şiir insan ruhuna çok daha kolaylıkla dokunabilir.  Böyle düşünen bir bestekar 2000’li yıllara gelindiğinde, fonetik açıdan iyi olan, ruha dokunan ve 40.yaşını doldurmuş olan Mihriban‘ın dizelerine müzik ekleyerek onu bir adım daha öteye taşımaya, daha da büyütmeye karar verdi. Böylece bir ülkücünün yazdığı şiir bir alevi sanatçı olan Musa Eroğlu tarafından bestelendi. Musa Eroğlu da kendi imzasını bırakmıştı Mihriban’ın içerisine, ilk kıtadan sonraki saz bölümünde bağlamaların her biri farklı melodileri çalıyorlardı her ne kadar aynı anda girseler de. 300-400 yıl geçtikten sonra bile yine dinlenecek, bilinecek ve anonim muamelesi görecek bir türkü olacaktı hiç şüphesiz. İşte sanat varlığını ve büyüleyiciliğini yine göstermişti. 7 renk birleşti. Ayrışan mezhepler birleşti. Ve ideolojiler kayboldu. " "Ölüme karşı tek yanıt sanattır" diyor Malraux. Bense tam tersini düşünüyorum: yaşama karşı tek yanıttır sanat" demiş Ferit Edgü. Tam olarak böyle.

Yaşadığımız dünyadan sıyrılıp nefes alma şekliyse sanat bu güzel şiirle nefes alıp, sıyrılalım o zaman dünyadan.. Haliyle kayda geçsin….

Sarı saçlarını deli gönlüme 
Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü 
Görmeyince sezilmiyor Mihriban 

Yar deyince kalem elden düşüyor 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor 
Lambada titreyen alev üşüyor 
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama 
Aşk deyince ötesini arama 
Her nesnenin bir bitimi var ama 
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban 

Boşa bağlanmamış bülbül gülüne 
Kar koysam köz olur aşkın külüne 
Şaştım kara bahtın tahammülüne 
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban

Abdurrahim Karakoç

 
Toplam blog
: 5
: 254
Kayıt tarihi
: 28.08.17
 
 

Tak tak tak... şehirde iyiye işaret eden şeyler de var.. ..