Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '08

 
Kategori
Deneme
 

Tutsak düşünceler (Çeşm-i Bülbül)

Tutsak düşünceler (Çeşm-i Bülbül)
 

At


“Sahn-ı çemeni geşt ü güzâr eyledi bülbül

Gül bisterine geçti karar eyledi bülbül”

(Bülbül bahçeyi baştan başa gezdi

(Sonunda) gül yatağına gelip burada kalmaya karar verdi)

Garibi-i Ama (Türkmen, Erbil 1756 – Erbil 1817)

Hızla kurumaktaydı toprak… Tabiat ağır ağır ölüyordu… Bu, “bir gerçeğe” uyanış olmalıydı: Gün kararmış ve güz işte gelmişti! Gözleriyle güldüğü yarın artık bugündü! Yüksek yüksek tepeler bile eğilip boyun eğmişti aşikâr hakikate… Toprağın canı çekiliyor ama bir damla bile yağmur yağmıyordu… Kızgın bir yanardağ gibi yakarken güneş, herkes donuyordu! Güzün baharıyla kavrulup bu denli biçare kalmanın adı, aklın alt edildiği dem olmalıydı… Güllerin bağırda açacağı kıvama az kaldığı besbelliydi… O güller ki dalında bülbülün şakıdığı görülmüş şey değildi! Gönüller hicranla dolmaya son vermek üzereydi iradesiz bir teslimiyetle. “Gönül dediğin neydi ki” dedi bir kısık ses, o yanmaz bir şey midir? Hem de sonbahar sıcağında donarken? Ölmeyi dileyecek kadar usanmak yaşamaktan, kirli bir heybeyi açık etmek utançla!

Her ne ise biten oydu ve her ne ise başlayan da o! Çağlamak vakti değildi ân, suyun kurusu ve kanın katranıyla düşüyorlardı toprağa, ama ölmek yoktu! Bulanlar aramamıştı ama aramadığı halde bulmuş olanları bulduklarını fark ettiler… Hatırladılar! Bildik değildi ama kaçılası vuslat buydu! “Baharın gülleri açtı” diye şarkılar söylemenin de manası yoktu, heyhat! Kaçışmanın da öyle!

Sonra “Bir yerlerde bahar yağmurları yağıyormuş!” şeklinde bir rivayet yayıldı… Bütün bir hava bahara döndü sonra! Ve bütün acılar duyulmadık zevklerle yer değiştirdi! Soğukla ısınmak nasıl mümkün olabilmişti? Doğruldu ve semaya çevirdi alnını: Elleri göğe uzandı iyice, gönlü avuçlarında: “ALLAH!” dedi ve ağladı…

Sonra dili sustu, gönlü konuştu:” ALLAH!”

Dil sustu, gönül konuştu… Beden dillendi, kalp yüreklendi! Yüreklerle bütün âlem dillendi! Allah adında hayat yeniden başladı! Bedenden derine âlem düzene girdi hemen, düşünceleri tutsaklıktan kurtuldu…

Bir tefekkür idi bu sona dair ve yepyeni bir başlangıç tövbe ile! Ölmeden ölündü!

Bir şehit oğlunun “baba” sesi duyulur oldu incecik! Bir kahraman ölüyordu, bir kahraman doğuyordu! Bir millet, Allah lafzında uyanıyordu! Artık yağabilirdi yağmurlar deliler gibi, seller alabilirdi her yeri, bülbüller şakıyabilirdi aşka dair! Çeriler gelebilirdi aşkıyla!


Anlayan vardı!

Ağlayan vardı!

Çağlayan vardı!

Ve şanlı mehter çalabilirdi coşkuyla!

Bunun adı düpedüz bahardı!

Hüzün ve hazan kardeşti!

Bahar güz değildi ama güz bahardı!


***

Güller hazan gülleriydiler… Bülbüller hüzün bülbülleri… Adamlar! Çeşm-i bülbül! Ve önlerinde sadece akşam vardı! Sabahı olmayan bir akşam!


***

“Baharın gülleri soldu” diye bir şarkı duyulmaktaydı uzaktan…

Ve sarı lâleler alınmaktaydı çiçek pazarından…

Deste deste…

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..