Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '07

 
Kategori
Blog
 

Tutun ellerimden, düşüyorum.

Tutun ellerimden, düşüyorum.
 

Alman kontrolör işgüzar; kılı kırk yarıyor. Tavana atılan demirleri tek tek sayıyor. Yol yorgunuyum ve yavaş yavaş sinirleniyorum. Tam köşesindeyiz binanın. Mühendise laf anlatayım derken, binanın köşesinde "çıkma" diye tabir edilen bölüme ayağımı basıyorum. Kalıp levhasının altı desteklenmemiş (suç bizim) ve dışa doğru esniyor.

Düşeceğimi anlıyorum ve yukarıya doğru zıplayarak kendimi boşluğa bırakıyorum. Niyetim düşüş hızını azaltmak ama ayağım demire takıldığından hızım kesiliyor. Yine de şanslıyım, 8 metreden iki ayağımın üstüne düşüyorum ama yüz üstü kapaklanmaktan kurtulamıyorum.

Canım fazla yanmıyor ama bilincim bulanık. Çevremdeki herkesi tanıyorum, isimleri aklıma gelmiyor. Etrafımda koşuşturanlar var. Beynimi kemiren yegane soru:

Neredeyim Ben?

Bütün hayatım film şeridi gibi gözümün önünde canlanıyor... Kerem geliyor aklıma, son yazılarından birine yorum yazmam gerekirdi..."Arabalara havlayan köpek" konusunda... Sonra Ali Gülcü... Neden seviyorum bu çocuğun yazılarını, diye düşünüyorum. Ali Gülcü, Ali Gülcü gibi yazıyor da ondan, diyorum... Sonra ürkek beyaz güvercin Nilgün Hanım geliyor aklıma.

Neredeyim ben?

Kelimeler uçuşuyor beynimde... Kategori, Vayakünifis (Vakayünivis), yayına al, Solohan ve Üç nokta!

Neredeyim ben?

Yazımı okumaya ve ve yorumlamaya değer bulduğunuz için teşekkür ederim, diyorum...

Neredeyim ben?

Kamil Usta kollarımdan tutmuş sallıyor. Aklı sıra bana ilk yardımı yapıyor. Allah'tan Alman mühendis yetişiyor da beni Kamil Usta'nın elinden kurtarıyor. Kamil Usta'ya altı desteklenmemiş levhayı gösteriyorum gözlerimle... Konuşmaya mecalim yok... Ve yine gözlerimle küfürün en sunturlusunu Kamil Usta için ediyorum. Anlıyor beni.

Neredeyim ben?

Yattığım yerden ablama telefon ediyorum... Gidiciyim galiba... Beni buralarda bırakmaz o. Niyetim, bilgisayar şifremi söylemek. O da blog yazarı... Bir veda yazısı yazar artık benim sayfamda. Kendi kendime acıyorum işte. Otel odalarında yazdığım üç yazı var, ablam yayına verir, diye düşünüyorum. Telefon elimden kayıyor, konuşamıyorum.

Neredeyim ben?

Beyazlar giymiş iki kişi yanıma yaklaşıyor... Beni boğacaklar sanıyorum ama boynuma koruyucu kemer taktıklarını farkediyorum. Midem bulanır gibi oluyor (ki hayra alamet değildir)... Avazım çıktığı kadar bağırıyorum (bağırdığımı zannediyorum)...

Neredeyim ben?

Ambulans süratle hareket ediyor... Yanımdaki sağlık görevlisi bilincimi açacak sorular soruyor... Hem de Schwebisch aksanıyla (Stuttgart ve çevresi)... Demek ki Münih'de değilim diye düşünüyorum. Bavyeralılar Bayerisch konuşur çünkü... Nazan Köseoğlu Hanım geliyor aklıma... Ameliyat işi vardı, acaba ne oldu, diye kendi kendime soruyorum... Ve soruyorum...

Neredeyim ben?

Sağlık görevlisinin "Çocukken geçirdiğiniz hastalıklar" sorusuna gülüyorum.

Ben dokuz yaşındayken, "iğne vurmayacak" garantisi vererek "Asabiyeciye" götürmüştü babam beni. Kerrat cetvelinde zorlanan ben, Türkiye Futbol Ligi takımlarının ilk 11'lerini sayıveriyordum bir çırpıda. Babam da beni deli sanıyordu.

Doktor amca "Say bakalım Göztepe'yi" deyince, makinalı tüfek gibi sayıyordum o efsane kadroyu...

Ali, Mehmet, Çağlayan, Hüseyin, B. Mehmet, Nevzat, Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Kasap Halil!
Bu konuyu yazmalıyım, diyorum kendi kendime.

İyi ama neredeyim ben?

Röntgenden çıkarıp MR'a sokuyorlar beni... Necmi, Yavuz, Fehmi, Suat, Süreyya, Kaya, K.Ahmet, Sanlı, Güven, Yusuf, Faruk... 1966/1967 Beşiktaş. Şampiyon kadro. MR'daki görevli telaşlanarak Doktoru çağırıyor.

Neredeyim ulan ben, diye bağıracağım ama takatim yok. Doktor gözüme ışık tutuyor. Nörolog olduğunu tahmin ettiğim bir doktor reflekslerimi kontrol ediyor. Birbiri ardına sorular soruyor...Kendimi toparlıyorum, bilincim açık.Güzel doktor Hanımı kızdırmak istiyorum. Hergelelik damarlarım kabarıyor.

-Eşinizin ismi?
-Ben çirkin bir kurbağayım, beni kimse öpmedi henüz!

Doktor Hanım gülüyor ve muayeneler bitiyor. "Eh, bana müsade" diyecekken, beyaz gömlekli doktor Hanım lafımı ağzıma tıkıyor. Beni 24 saatliğine müşahede altına aldıklarını söylüyor. "Diş fırçam yanımda değil" mazeretimi de kabul etmiyor.

Akşam paydosta Kamil Usta geliyor ziyaretime. Elinde kocaman bir pizza, üstelik mantarlı... Kendini affettirmesini iyi biliyor.

"Neredeyim ben Kamil Usta" diye ona da soruyorum.

"Dün sabaha karşı Münih'den geldin, şimdi de Hanau'dasın, hastanede" diyor.

Gülüyorum tabii..." Ben Milliyet Blog'tayım Kamil Usta" diyemiyorum.

Mantarlı pizzamı yemeye devam ediyorum.

Hanau Şehir Hastanesi. 19 Nisan 2007. Saat 20.30

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..