Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '12

 
Kategori
Öykü
 

Tütün tarlası sevinci

Kırsal kaderi olan yaşam içerisindeki bir gün ve benzeri. ne tütün kaldı, ne tütüncülük. Geçim kaynağı üretim durdu. Artık tüketim toplumu olduk. Tütünün acısı, akması bol. Gün geldi seneden seneye çıkarmadı. Emeği, işlemesi çok zahmetli. Bu yıl Muğla'ya girerken sağ tarafta iki yerde yanyana tütün vardı, ne kadar çekmek istedim, hatta arabadan inip birkaç tane kırmak. O çekimleri de almadım. İnci gibi kırması ne güzel olur. Dizmesi de o kadar kolay. bana sevgili yazar Gönül teli Devrim gazetesi Yazarı Ünal Türköz'ün yazısı köyde, kırsalda bir günü yaşattı. Sevgili araştırmacı-yazar Ünal Şöhret Dirlik'te ne güzel anlatır. O tütün tarlasının çiçeklerinin kokusunun arar hala, anılarında. Ve anılarında anasının(Hatice ananın) masallarını. Tütüncülük zor işti, ancak geçim kaynağı idi. Bir gün ben de hissettiklerimi yazmak isterim. Gönül Telini kutluyorum...(Nabide KILINÇ) NABİDE KILINÇ

TÜTÜN TARLASI SEVİNCİ (Gönül Teli ÜNAL TÜRKÖZ)

Soluk soluğaydı yine, eve geldiğinde.. Evin yol kapısını, bir hışımla açarak, kapıdan bağırdı.”Anaa ben acıktım.. Ben acıktım…” dedi. Bir saat bile olmamıştı evden çıkalı… Sabah kahvaltısını yapalı ise, daha iki saat bile o...

lmadığı halde, oğlunun, böyle çabucak acıkmış olmasına, bir anlam veremedi anası önce..Yine de içinden, “Çocuk bu, bir de oğlan çocuğu ya.. Sokakta da sürekli koşturup oynuyor…” deyip geçiştirdi..Sesinden değil, yol kapının, her zaman ki açılma biçiminden, oğlunun, yine eve koşup geldiğini anlayan kadıncağız, hemen, evin içinden çıkıp: ”Ay oğlum, ne vakit acıgıvedin* len gine. Ne vakit acıgıvedin?” demekten, kendini alamadı..Yerinde duramayan oğlunun, sabırsız haline de kızan anası..Yan taraftaki, “küçük ev”in içine (aslında o, küçük bir odadır) girerek, oğluna, “ekmek bezi”nin içindeki, daha bir gün önce yapmış olduğu “gabahamırlı” denilen ekmeklerin en üstekinden, kocaman bir parça kopararak..Arasına da, bir dilim keçi peyniri koyup, sabırsızlığından, yerinde duramayan oğlunun eline tutuşturdu ve ardından da ekledi..”Al.. Biyon* daha kapıya gelen deme.. Öğlene yemek de yok, ekmek de…Duydun mu ? ” diyerek, ona çıkıştığı oldu.. O, anasının, ne ilk söylediğini, ne de son söylediğini, duymuyordu bile..Kadıncağızın, kendisine ekmek getirinceye değin, oyuna geç kaldığını düşünen ve bu yüzden, kabuğuna sığmayan çocuğun, sırtını dönmesi ile birlikte, “aşağı yaka”ya doğru koşmaya başlaması bir oldu.. Ekmek parçasını eline verir vermez, aklına son anda geleni, ancak, oğlunun arkasından bağırarak, duyurmaya çalışan anası, ona şöyle seslendi..”Sakın uzaklara giden deme haa..Aramaya çıkmıyen bak..Gün batmadan da eve gel..Tamam mı?.. Tütün gırmeye* gitcez..Duydun mu? diye de ekledi..


“Tütün” sözünü, daha duyar duymaz, “Yaşasınn!” diye bir çığlık atarak, gerisin geriye dönüp, yeniden kapıya gelen oğlan, “büyük ev”in (aslında o da, büyük bir odadır) içine henüz girmiş olan anasına, açık duran kapıdan yine bağırarak, bu kez, büyük bir sevinçle “Ne zaman gitcez ana.. Ne zaman.. Ne zaman ha?…” diye sormaya başladı…

O, henüz on yaşlarındaydı..Yaramaz bir çocuk sayılmazdı.. Sadece, her çocuk gibi, sokakta oyun oynamayı, çok seviyordu.. Onun, tütünle tanışması ise, yıllar öncesine dayanıyordu.. O zamanlar, daha küçücüktü.. Hayal meyal de olsa, o günleri iyi hatırlardı.. Tütün zamanı geldi mi, sabah uyandığında, anasının, sabaha karşı, daha gün doğmadan, yine tütün tarlasına gittiğini duyardı büyük annesinden.. Böyle büyümüştü çünkü.. ”Anan tütüne gitti..Hindi* gelir..” tümcesi, onun çocuk belleğinde, öylesine yer etmişti ki..Yıllar sonra bile, bu tümceyi hep hatırlayacaktı.. Her sabah kalktığında, anasını, evde göremediğinde, garip bir korkuya kapılır, hemen ağlamaya başlardı.. Bu yüzden, kuşluk vakitlerinin gelmesini, adeta iple çekerdi.. “Kuşluk vakitleri”, onun için, çok önemliydi.. O saatlerde, sokak kapısı önünde, durmadan, hep anasının yolunu gözlerdi.. Anası, tütün tarlasından eve, o vakitlerde gelirdi çünkü..Her gün, aynı saatlerde, hep de kapı önlerinde, kendi kendine oyunlar oynar, gözü ise, “aşağı yaka”dan gelen insanlarda olurdu..Öyle ki, sokağın başında her görünen başın, anasının ki olmasını isterdi..Sokağın başından, kaç kez yanılarak, anasının gelmekte olduğunu sanıp, “aşağı yaka”ya koşturduğu olmuş..Fakat, gelenin, anası olmadığını, kadının, tam önüne koşup geldiğinde, yüzüne baktığında anlamış, her keresinde, hayal kırıklığına uğramıştı..Bunları, hiç unutmuyordu..Böyle zamanlarda, anası sanıp, yanına koşup vardığı, o, hiç tanımadığı kadınlardan çok utanır, gerisin geriye, sokak kapısının önüne dönüp, yeniden, anasını beklemeye koyulurdu..
“Tütün tarlası”, işte bu yüzden, onun, merak ettiklerinin hep en başında gelird

i....Anasının, hemen her gün, sabahın alaca karanlığında gittiği tütün tarlası ile.. Sonra, kuşluk vakti denilen bir vakitte de, onun, yorgun argın, “tarla dönüşü” evlerine gelişleri.. Onun, çocuk ruhunun derinliklerinde, kendini tanımaya başladığı daha ilk günlerden başlayarak, hiçbir zaman silinmeyecek, derin izler bırakmıştı..Şimdi “tütün gırma” zamanıydı.. O gün akşam üzeri, ilk kez tütün kırmaya gidecekti anası..Yanında, “yoldeş olması” için, onu da, yani, oğlunu da götürecekti..


Artık, o, hep merak ettiği tütün tarlalarını da.. O, tütün bitkisini de, yakından, hem de çok yakından görebilecek, kendince, onlarla bugün tanışmış olacaktı..Kabına sığmayışında bu yüzden, hiç de haksız sayılmazdı..İçi, bir hoş olmuştu “tütün tarlası” sözünü duyunca anasından..En çok da, anasının, “tarla dönüşü” eve geldiğinde, yemek hazırlamadan hemen önceki, ellerindeki, o “yapışak akma” diye ona öğrettiği, “tütün akması”nı çıkarmak için, dakikalarca suyun altında zaman geçirmesine neden olan, o kirlerin.. İşte onların da, nasıl meydana geldiğini görebilecekti..Aklından bunlar da geçiyordu..Meraklarından biri de, bu değil miydi zaten?..


“Aşağı yaka”ya arkadaşlarının yanına, bu yoğun düşüncelerle döndü..Bu gün farklı bir gündü onun için..Oyuna, yeniden katıldığında, ilk kez, hiç olmadığınca ve bambaşka duygularla doluydu.. Çünkü aklı, anasının eline ekmek verir vermez, arkasından seslendiğinde ona söylediği, o sözlerde takılı kalmıştı..”Tütün gırmeye, seni de yanımda götürcem böyün*..Uzaklara giden deme haa, emi ?..” sözlerindeydi..Hiç uzaklara gider miydi artık?.. Bir keresinde, arkadaşlarının peşine takılıp gitmişti de, sonra ne zılgıtlar yemiş, ne sıkıntılar çekmişti..Bir daha aynı hatayı, hiç işler miydi ?


Tütün tarlasına gidecek olmanın verdiği o tarifsiz “çocuksu sevinç” le, anasının eline tutuşturduğu o koca ekmeği de, içindeki peyniri de, evden, arkadaşlarının yanına ininceye değin, yolda

çoktan yemiş bitirmişti bile..”Saklambaç”tı, o sırada oynadıkları oyunun adı.. Onu oynuyorlardı..Sık sık, arkadaşlarına, eve gidip geleceğini söyleyerek, koşa koşa, yine soluk soluğa eve gidiyor..Aynı hışımla kapıyı açıp : “Anaaa, ben oynadım geldim..Tütün gırmeye Ne zaman gitcezz?” diyor, anası da, evin içinden oğlunu duyuyor.. Her keresinde ona: “Acık* daha oyna gel..Acık daha oyna gel” deyip, gerisin geriye onu, arkadaşlarının yanına gönderiyordu..Tütün tarlasına gidinceye değin, o gün, belki de on on beş kez, o,“aşağı yaka” dan eve, adeta “sefer etmiş”..
 
“Gidip gidip” gelmişti..Gidip gidip gelmişti.. *Acıgıvedin: Muğla halk ağzında, “acıkıverdin” sözcüğünün karşılığı*Biyon: “ “ “ “ “bir kere” “ “ “ *Gırma: “ “ “ “ “kırma” “ “ “*Böyün “ “ “ “ “bugün” “ “ “*Hindi : “ “ “ “ “şimdi” “ “ “*Acık : “ “ “ “azıcık, ya da biraz” “ “ *Gabahamırlı: Eskiden, Muğla kent merkezinde yoğun olarak, günümüzde, Muğla ilinin hemen hemen tüm köy evlerinde, saç üzerinde ( odun ateşinde) pişirilen ekmek. 

 

 
Toplam blog
: 642
: 524
Kayıt tarihi
: 19.07.08
 
 

Muğla'nın YERKESİK  beldesinde dünyaya gelmişim.  Yöremin o solunacak havasını, coğrafyasını çok ..