Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Tutunan

Tutunan
 

İşte bir kalem tüm yaşamını bağladığın. Bir kalem bu tutunduğun, elinde sıkı sıkı tuttuğun. Sanki onu bırakıversen bir uçurumdan aşağı düşecekmişsin gibi sıkı sıkı kavrıyorsun onu. Esirisin artık onun. Düşüncelerinin mühürü bu kalem. Çarpan yüreğinin sözcüsü.

Nice düşünceler, hayaller savruldu vurdumduymaz rüzgarlarıyla hayatın. Sabahların o dayanılmaz ümitler taşıyan ışıklarına ve gecenin üzerine çöken ağırlığına karşı koymak için sana diyetin olarak verilen bu kalem, bakışların onun kağıt üzerindeki avare çırpınışlarını izlerken zihninde biryerlere saplanıp kalıyor. Bir noktada duruyor. Tıpkı cümlelerini tamamlarken kendisinin yaptığı gibi. Duruyor, bakıyor, dinleniyor ve yoluna devam ediyor. Tıpkı senin yaptığın gibi.. Bu, seninle her şey arasında. O ne isterse o oluyor, O ne isterse onu yazıyorsun. Elinden bıraktığın anda aklında yer ediyor.. Sanki onu bıraktığında vücudununda bir parçasını bırakmış gibi acı çekiyorsun. Fısıldıyor sana usulca ; “daha akıtılacak çok zehir var içerilerde..işlemiş..bekleyen..çürüten...” ondan hem korkuyor hemde ona acı veren bir tutkuyla bağlanıyorsun. Diğer yüzünü ortaya çıkaracağından, o yüzle yüzleşmenin yıkımından korkuyor, kaçıyorsun. Ama içten içe biliyorsun ki O olmadan bir parçan eksik ve kanıyor. Ve böylece tekrar kavrıyorsun onu ve O bunları yazıyor, yazıyor, yazıyor.. İçinde günler içinde çoğalmış ve çoğullaşmış duyguları, düşünceleri seni inciterek, elini zorlayarak yazıyor.

Dışarıda bir yaz yağmuru yağıyor. Gecenin serinliğinin içine içine yağıyor. Ayağa kalkıyor ve bu karanlık yağmuru izliyorsun, bir sigara daha yakıyorsun. Loş ışıkların altında ne yazmak istediğini soruyorsun kendi kendine.. Cevabını bulamıyorsun. Maymun iştahın tüm oburluğuyla ellerin kırılana kadar aklına ne gelirse yazmak istiyorsun. Ama ne kadar düşünürsen düşün kararları aslında O alıyor. Onu eline aldığında onun himayesi altına giriyor ve o ne istiyorsa ona boyun eğiyorsun. Yoruluyorsun. Ayaklarını sürüyerek yatağına gidiyorsun. Düşler görmek umuduyla uzanıyorsun tek başına. Nefeslerin düzenli ve tekdüze olana kadar ışığın tavanda yaptığı oyunları izliyorsun. Bugün de istediğin hiçbir şeyi yazamamanın ağırlığıyla hüzünlü ve ağır bir uykuya dalıyorsun. Bir tülü yırtıp ardına adım atıyorsun. Hafif bir ses ürpertiyor başını. Bir tepenin üstünde görüyorsun kendini. Yaklaşıyorsun ve uçurumun kenarında bir tomar kağıdı deliler gibi karalarken kendine bakıyorsun. Gözlerin sabaha açılmaya hazırken şunlar dökülüyor kaleminden;

"...sessiz bir kaya gibi olacağım bundan böyle. Bir cellat gibi hayatın gözleri içine bakacağım.
Öyle derin bakacağım ki korkudan dizlerinin bağı çözülecek.
Ve işte o gün, özgür kaldığım gün olacak... "


 
Toplam blog
: 18
: 440
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

1974 İstanbul doğumluyum. Reprodüksiyon alanında çalışıyorum. Deneme ve kısa öyküler üretmeye çalışı..