Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '12

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

Tüyap Kitap Fuarı’nda bir Cevelan

Tüyap Kitap Fuarı’nda bir Cevelan
 

Doğan Hızlan'ın "Bana bu sorularla gelmeyin kardeşim!" bakışı


Bundan önceki, “Jennifer Lopez mi, Kitap Fuarı mı?” başlıklı derin varoluşsal yazımda (Bkz: http://orcunucer.blogspot.com/2012/11/jeniffer-lopez-mi-kitap-fuari-mi.html) , yaşadığım gerilimli ikilemden söz etmiştim: Ya, arkadaşımın davetlisi olarak Lopez nam hâtunun konserine gidecek, yahut da dünyanın en sıkıcı işi olan Kitap Fuarı’nı tercih edecektim. Nitekim, o yazımdan da anlaşabileceği üzere, ikincisinde karar kıldım. Sonuç: Sabahın 10’undan akşamın 8’ine kadar ırzına tasallut edilmiş ayaklarımın isyan bayraklarını çekmesi ve beni evime (ben-i ev! ) dar atması oldu. Nasıl yorulduğum şurdan (Bkz: Link veremeyeceğim) hesap edilsin ki, akşamın 10’undan, sabahın altısına kadar deliksiz bir uyku çektim. Şu satırları yazdığım (09:20) saate kadar da, sporumu ve kahvaltımı yapıp, gazetelerin manşetlerine göz gezdirdim. Heyecanla, CNN Türk’te, Yalım Eralp’in yolunu gözetmekteyim. Sabık sefir-i kebirimizin (siz Türkler nası diyor; “Büyükelçi”?) dünya gündemine dair yorumlarını dinlemeden katiyyen huzur bulamıyorum… Seviliyorsun “Monşeğhr”.  (Yalnız, Beyefendi’nin papyonuna hasta olduğum gerçeğini şerh düşmeden edemeyeceğim…)

Bu güncemin başlığı, mâlûm olduğu üzere, Hâce-î evvel nam muharririmiz merhum Ahmed Midhat Efendi’nin o meşhur “Avrupa’da Bir Cevelan”eserinden mülhemdir. Elbette, bendenizin bu cevelanı (dolaşması, gezisi), Efendi’ninki kadar geniş hudutlu değil; mâmâfih, ondan daha az heyecanlı da değil! Hatta belki de daha maceralı. Nasıl olmasın: Beş adımda bir ayağıza basılacak, incelemek istediğiniz kitaba ulaşmanız, Prometheus’un tanrılardan ateşi çalmasından daha zor olacak, sevdiğiniz yazara imzalatmak niyetiyle evden getirdiğiniz kitaplarınız, yayınevi sahibi ya da çalışanlarınca, ödeme yapılması için kasaya yönlendirilmek istenecek; evden getirdiğinizi söylediğinizde de ‘İnanmadım ama hadi öyle olsun’ bakışlarına maruz kalacak, seviğiniz yazar –Allah muhafaza- popüler ve/veya çok okunan bir yazarsa, onunla iki kelâm edebilmek için kuyrukta saatlerinizi harcayacak;  sağ olsunlar, büyük yayınevlerinin iki salonda birden imza günleri düzenlemesi nedeniyle, yüzlerce insanın kucağında kabir genişliğindeki koridorlardan geçeceksiniz  –üstelik, bu koridorlardan birini mesken tutmuş olan uzakdoğulu bir abinin, her geçişinizde elinize tutuşturduğu kişisel gelişim broşürünü, bu sefer hangi yayınevinin tezgâhına bırakacağınızı dert etmeniz de cabası-… Neyse, bu kadarı kâfi. Gitmek isteyenleri olumsuz etkilemek istemem doğrusu… (Öyle bir niyetim olsaydı, şehirlerarası mesabesindeki/mesafesindeki yolculuğu da söylerdim.)

Tabii bunlar işin şakası; yahut da, ulaşılacak güzelliklere giden yoldaki tatlı engeller. Peki, nedir o güzellikler? Elbette, sevdiğiniz sanatçılarla sohbet edebilme olanağı. Şahsen dünkü Fuar ziyaretimde, bu hususta epey istifade ettim: Gider gitmez, Hilmi Yavuz Hoca’nın “Avrupa’nın Zihin Tarihi” başlıklı sohbetine katıldım. Ardından da imza saati geldiği için, Timaş Yayınları’nın standına gittim. Hoca’yla öpüşüp, zamanın elverdiğince bir iki kelâm ettik. Hoca, benim Facebook dışında da bir hayatım olduğunu görünce epey şaşırdı doğrusu.

Ardından, çok sevgili arkadaşımla birlikte, İnci Aral’ın yanına gittik. İnci Hanım’la önceki fuarlardan ve Selim İleri’nin davetlisi olarak gittiğimiz, İleri’nin aldığı Aydın Doğan Öykü Ödülü  (2012) töreninin yapıldığı Hilton’dan tanışıyorduk zaten. Zarif eşi Ali Bey de oradaydı. Ali Bey, tıp fakültesi son sınıfta okuyan arkadaşımın meslektaşıydı aynı zamanda..

Sevdiğim yazar Sevinç Çokum’la ilk kez bu fuarda tanıştım. Onun, ilk çıktığı yıl okuduğum ve sevdiğim romanı “Tren Burdan Geçmiyor” üzerine nicedir yazmak istiyordum. Tembellik yapmayıp yazmalıyım…

Çok sevdiğim şair ve yazar (aynı zamanda da tıp profesörü) Hüsrev Hatemi’yi uzun bir aradan sonra görmek büyük mutluluktu. Emekli olmadan evvel, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki odasında az sohbetlerimiz olmayan Hoca’yla, diyebilirim ki, hasret giderdim. Bir sürprizle de karşılaştım: Hoca’nın “İl, Dil, Din Üzerine” adını verdiği kitabı yayımlanmıştı. Sağ olsunlar, beni mahcup etme pahasına, imzalayıp hediye etme lûtfunda bulundular.

Muazzez İlmiye Çığ ile maalesef çok fazla konuşamadık. Hanımefendi’nin başı çok kalabalıktı, yormak istemedik.

“Bazen Hayat” kitabında topladığı öykülerini severek okuduğum Sine Ergün’le kısa ama güzel bir sohbetimiz oldu. Okumadığım bir kitabı yazarına imzalatmak âdetim değildir ama yakın zamanda hemen okuyacağım için “Burası Tekin Değil” kitabını da imzalattım. Güzel öyküler beni bekliyor…

Sahaf seksiyonunu elbette gezdim. Yakın zamanda biten Beyoğlu Sahaf Festivali’ne katılanların bir kısmını orada da gördüm. Ayrıca, Emin Nedret İşli Bey’in standında, Derya Tulga Bey’le karşılaştım. Sohbetimizde, Derya Bey’in sevgili kedisi Aşil’le benim sevgili kedim Ester’i baş-göz etme niyetimizde bir mutabakata varamadık. Orada, üstâd-ı âzam Doğan Hızlan’ı da gördüm. Merhabalaşıp ayrıldım; sıkmak istemedim. Ama herkes benim kadar düşünceli değildi tabi. Âdeta pop star muamelesi yapıldı Cumhurbaşkanımıza: Ben diğer salona geçerken, fotoğraf çekilmek isteyenler mini bir kuyruk oluşturmaya başlamışlardı! 

Buket Uzuner’le olan sohbetimiz, hâl hatır sormaktan ibaretti; kısıtlı zamandan ötürü, fazlası mümkün değildi zaten. Buket Hanım’ın içten gülümsemesi ve gülen bakışları, kısa da olsa zevkli kıldı konuşmamızı…

Gelelim en sıcak sohbete: Münib Engin Noyan abimle, yarım saatlik has muhabettimiz… Engin Abi’nin sohbetini nasıl özlediysem, doyamadım. Bu yarım saate; üzerinde çalıştığı ve yalnız bana söylediğini söylediği için burada açıklayamayacağım bir çalışmasını, eskiden birlikte çalıştıkları Attilâ İlhan ve Sanat Olayı dergisini, akrabası ve edebiyatımızın en güçlü kalemi Refik Hâlid Karay’ı, elbette ve illâki Muhammed Esed’i sığdırdık. Engin Abi’nin yetişmesi gerektiği bir nikâh olduğundan, yakın zamanda görüşmek üzere vedalaştık…

Bir şey unutmadıysam, benim dünkü Fuar günlüğüm bu kadar. Aldığım kitapları ve dönüş yolunda çektiğim çileleri yazacak değilim; zira, bunca güzelliğin üzerine hiç çekilmez…


Ooo,  Yalım Eralp üstâdımız (nâm-ı diğer Mr. Papyon) konuşmaya başlamış. Hadi ben kaçtım…

                                                                                                                                                         19.11.12 Pazartesi
 

  

 
Toplam blog
: 29
: 712
Kayıt tarihi
: 16.10.11
 
 

İstanbul doğumluyum. Kitap okumayı, arada da bir şeyler karalamayı seviyorum. Çeşitli edebiyat de..