Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '08

 
Kategori
Güncel
 

Tuz basıyorlar yaralarına Tuzla’da!

Tuz basıyorlar yaralarına Tuzla’da!
 

İşçinin Türkiye’deki tanımı bellidir, belli bir süredir: Oy kapasitesi en yüksek, yaşam kapasitesi en düşük kesimidir maaşı, geliri kadar tartılan insanların toplumunda!

Oylarına gereksinim duyulduğunda olmazsa olmazlarıdır vatanın, mihenk taşlarıdır, emek insanlarıdır!

Elleri öpülesi, sırtlarda taşınılasıdırlar!

Hele bir başa gelsinler, ilk işleri sevgili işçilerin şartlarını düzeltmektir!...

Tuzla’da tuz basıyor işçiler yaralarına!

Farklı mıdır ki, Türkiye’nin başka bir yerinde, bir başka fabrikada, tütün mağazalarında…

Tuzla gözler önünde diye biliyoruz kayıpları, oysa onlarla birlikte ne kayıplar veriyoruz, ne dul kalan karısı haykırıyor, ne de artık basın doğru düzgün yazıyor!

Sahi, kaç para oldu ki asgari ücret, elvermiyor diye sinirlerim, bir süredir izlemiyorum.

Kaç ekmek alınır bir asgari ücretle, kaç nüfus ekmek yer, peyniri katık etmeye asgari ücret ne der?

Deneme yapılan o filikaya mesela neden bir de mühendis binmez, bir müdür neden üç kuruşluk parayı korur da, kum torbalarına ödenek çıkarmaz mesela?

Kraldan çok kralcı olan müdürler, ki öyle bir örneğim var ki, unutmazsam, bir yazıda da onu anlatayım, çaldıklarını kapatmak adına sözde fizibilite yapıp, göz boyayıp, şuradan şu kadar kar sağladık, buradan bu kadar diyerek sevgilisiyle aşkını gizlemek adına beş yıldızlı otellere bırakın geceyi, eli sopalıysa biraz eşi, birkaç saatliğine dolarlar harcarlar da, o dolarları çatır çatır da şirketten alırlar!

Canla mı ödenir o bedel, kanla mı, küçücük bir çocuğun küçücük bir çikolataya ürkek bakışının karşılığında gizli gizli ağlayan babanın, gizli gizli ağlayan çocuğun göz yaşlarıyla mı, ki bilir misiniz, fakir olduklarını bilen hiçbir çocuk tepinerek ağlamaz çarşıda, ağlayamaz, nereden bilirse bilir işte, hakkı yoktur istemeye!

Maaş bordrosuna göre konulur ülkemizde insanlar filikalara, deneme mahiyetinde…

Nedir ki değeri, kaç yüz Ytl…

Elini sallasan bin beş yüzü anında müracaat eder, koy sepete!

Telefonda bir ucuz kadının şen şakrak sesi “Aşkım….” der, “Özledim…”, “Çarşıdayım, birkaç mini etek beğendim, ay bir de şöyle askılı, mini minnacık bir kırmızı bluz var, aklım kaldı aşkım, mavisini de alsam mı”?

“Bekle kuşum” der maaş bordrosu tartımda ağır müdür kişi, ben sana şoförle para gönderirim, akşamda anlarsın ya….”

“Ayyyy, hi hiiiii, seviyorum seni aşkım!”

O kırmızı bluz için kaç işçinin kanı gerekmiştir, yeterince kırmızı olsun diye?

Tuzla’da, Harran’da, Manisa’da…

İşçiler tuz basıyorlar yaralarına…

Korkuyorum, tuza da ayrı bir zam gelecek!

Tuz yerine yakamoz basıyordu Sezen, yakamozu bulamaz ki denizden uzak işçiler, tütün desen hiç olmaz, deli para, bir basacak onurları kalmış, bedava, onu da kefen diye sarıyorlar aslında!...

….

Biliyorum, ilahi bir adalet var! Olması gerek!

Olmalı… Yani…

.....

Aynı topraklarda doğan bedenler yoksa neden bu kadar sınıflara ayrılsınlar ki?
.....


Gülgün Karaoğlu
Ağustos, 12/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..