Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '11

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Tuz ruhu değil, “biz” ruhu…

Kendimizi gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz yaşam yolculuğunda, hem kişisel istek ve hedeflerimize doğru ilerleyip hem de “BİZ” olabilir miyiz?

Bu meseleyi birkaç boyutta incelemeyi öneriyorum.

BİZ olmak için sadece iki ya da daha fazla kişinin bir araya gelmesi yetmiyor. BİZ olmak bundan çok daha fazlasını, o kişilerin aynı değer ve inançlarla aynı yöne doğru bakmasını gerektiriyor. Okul yıllarınızı hatırlayın. Arkadaş grubunuzla nasıl da BİZ olduğunuzu, aynı müzikleri dinlediğinizi, aynı film artistlerini konuştuğunuzu, hatta aynı tip kıyafetler giydiğinizi hatırlıyor musunuz?

Ben ortaokuldaki en iyi arkadaşımla o kadar BİZ olmuştum ki, okuldan gelir gelmez telefona sarılır, bütün gün görüştüğümüz yetmiyormuş gibi saatlerce telefonda konuşurdum! Lisede bölüm seçmemiz gerektiğinde ortak bir kararla Türkçe-Matematik bölümünü seçmiştik. İkimiz de işletme okumak istiyorduk. Birlikte çift el piyano resitalleri verir, hayaller kurar, çılgın karikatürler çizer ve inanılmaz eğlenirdik. Ne zaman birimizin morali bozulsa diğeri onu içine düştüğü karamsarlıktan çekip çıkarırdı. Birlikte gülmek, birlikte ağlamak ve omuz omuza olmadığımızı hayal bile edemeyeceğimiz bir gelecek vardı bizim için. BİZdik ve hep aynı yöne bakıyorduk. Aynı şehirlerde değiliz artık, ancak yine bir telefon kadar uzağız. Ne zaman görüşsek, konuşsak, araya giren onca zamana rağmen, bıraktığımız yerden devam edebiliyoruz BİZ olmaya. İnsan bir kere bir BİZin parçası olmuşsa asla devredilemez ve feshedilemez bir üyelik gibi ömür boyu koruyor o parçayı ruhunda.

Bir de sevgililer vardır. BİZ olan. Ruh ikizleri, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Romeo ve Juliet gibidirler. Birini ansanız hemen öbürü gelir aklınıza. Aşkları dillere destan olsun ya da olmasın baktıkları yön hep aynıdır. Ya birbirlerine bakarlar, ya da birlikte aynı yere bakarlar! Aşkı doya doya yaşamaktır amaçları, birlikte bir gelecek hayal ederler. Bir araya geldiklerinde geri kalan her şeyi unuturlar. Ailelerinin ve arkadaşlarının yanında bile berabermişçesine hareket eder, sorumlu hissederler. Böyle bir BİZlik boyutuna ulaşmış iki kişi, kader onları ayırsa da zihinlerinin bir köşesinde BİZi yaşatırlar, en azından sevgiyle hatırlarlar. BİZ olmak emek ister ve hatırlanmaya değerdir çünkü. Bazen bu BİZler evlenip yuva da kurabilirler, çocuklar getirirler dünyaya. Bu defa ailece BİZ olurlar. Birbirini destekleyen, aynı değer ve inançları paylaşan, aynı geleceğe odaklanan mutlu bir aile tablosu çıkar ortaya. Aile büyüdükçe BİZ de büyür. Zamanla kocaman bir değer, inanç, ortak amaç yumağına döner. Birbirine sarsılmaz bağlarla bağlı bir aile tanıdınız mı hiç? Tanıdıysanız, hatta öyle bir BİZin parçasıysanız ne mutlu size!

Bir millet, BİZin en güzel örneğidir. “Ne mutlu Türküm diyene!” derken o BİZin hem parçası, hem de lideridir Atatürk. Vatan sınırları içinde yaşananlar birey bazında ne olursa olsun, BİZi oluşturan parçalar değişmez. Konuştuğu dille, söylediği marşla, paylaştığı tarih, coğrafya ve daha nice ortak payda ile BİZdir o milletin insanları. Bir an gelir, bir türkü çalar ve aralarındaki farklara bakmaksızın herkesi bir araya getirmez mi?

BİZ olma durumunun daha ilginç bir boyutu kurumsal alanda gerçekleşir. Buradaki BİZ, özel yaşamlardaki BİZe benzemekle birlikte, farklılıkları da vardır. Bir kurumdaki çalışanların her biri kendi yetkinlik düzeyine göre o kurumun bir basamağında yer alır. Her birinin görev tanımları, organizasyonun işleyişine katkı düzeyleri farklıdır. Her gün aynı saatte işe gelir, aynı kahve makinesinden kahve alır, zaman zaman bir araya gelerek toplantı yapar, yemek yerler ve aynı tuvaleti kullanırlar. Herkes kendine göre bir katkı sağlıyorsa, altında toplanılan çatı aynıysa, birçok ortak paylaşımları varsa ve BİZ şöyle yaptık, böyle ettik diyebiliyorlarsa, neden birçok şirkette BİZ ruhu yoktur da TUZ ruhu vardır peki? İşten yakınanlar, yöneticisinden şikayet edenler, önemli bilgileri kendine saklamayı ve ekibiyle paylaşmamayı tercih edenler, ve daha sayısız örnek verebiliriz bu BİZ olamama durumuna.

Kurumlarda BİZ olmanın sırrı nedir öyleyse?

Dikkat ettiyseniz, özel yaşam boyutlarında oluşan BİZlerde “aynı değer ve inançları paylaşmak” ve “aynı yöne bakmak” ifadelerini kullanmıştım. İşte kurumlarda BİZ olmanın anahtarı budur. Bu anahtarı elinde tutan ve BİZ olmanın kapısını açabilecek kişiler ise şüphesiz şirketin lideri ve insan kaynakları ekibidir.

Önce “aynı yöne bakmak” ifadesini ele alalım. Bir organizasyon, içinde çalışan kişilerden ayrı düşünülebilir mi? Her çalışan kişisel olarak sağladığı katkı ile organizasyonu geliştirirken, bu katkının fark edilmesini ve takdir edilmesini bekler. Takdir etmenin ölçütü ise kişinin organizasyonu vizyonuna taşıyacak hedeflerin başarılmasında rol almasıdır. BİZ ruhu amaçlanan bir organizasyonda bu hedefler organizasyonun olduğu kadar kişinin de vizyonunun bir parçası haline getirilmelidir.

Daha basit bir ifadeyle, her bir çalışan;
-bireysel hedef ve vizyonunu
-hedefine ulaştığı takdirde organizasyonun hedef ve vizyonuna nasıl bir katkı sağlayacağını
-bu katkıdan dolayı nasıl ödüllendirileceğini
-hatta, nasıl bir kariyer gelişim planına tabi tutulacağını
bilirse, “BİZ” ruhuna giriş yapmış demektir.

BİZ ruhu olan bir organizasyonda her bireyin katkısı ayrı ayrı değerli olur ve her katkı ayrı değerlendirilir. Kişisel çıkarlar çatışmadığı için bilgi paylaşımı, açık iletişim ve deneyimlerden öğrenerek gelişme süreçleri devreye girer. Tüm çalışanlar kişisel vizyonları ile organizasyonun vizyonu arasında sağlam bir ilişki kurarak aynı yöne bakmaya başlarlar.

“Aynı yöne bakmak” ne kadar önemli ise, “aynı değer ve inançları paylaşmak” da o kadar önemlidir. Değer ve inançlar kurum kültürünü ifade ederler. Kurucu kişinin başarı öyküleri, kurumun renkleri, logosu, sloganı, yapılan törenler, hep bu kültürü oluşturan öğelerdir. Kurum kültürü tüm çalışanlarca benimsendiğinde birlikte iş yapmak ve aynı hedefe ulaşmak için aynı yöne bakmak, kısaca BİZ olmak sağlanır.

Pek çok kişi zamanının büyük bir kısmını işte geçiriyor. Özel yaşamımızın içine kadar girebiliyor bazen işimiz. Hal böyleyse hangisini tercih ederdiniz? Çalıştığınız kurumda kendi çıkarını gözeten, kurumun ve diğer çalışanların baktığı yönle ilgilenmeyen, bunun kendine ne sağlayacağını idrak edemeyen, işini yapıp maaşını alan bir çalışan olmayı mı, yoksa işinizi bir takım oyununa dönüştürüp o takımın bir parçası olmaktan keyif alan, gözünü aynı başarı hedefine dikip, başardığında hem kendisine, hem de takımına sağladıklarıyla tatmin olan bir çalışan olmayı mı?

İnsan bir kere bir BİZin parçası olmuşsa asla devredilemez ve feshedilemez bir üyelik gibi ömür boyu koruyor o parçayı ruhunda demiştik. Kurumlar çalışanlarına, çalışanlar da kurumlarına bu gözle baksalar ve bu gönül bağını kurabilseler yaşam ve iş kalitelerinde ne gibi değişiklikler olurdu kim bilir?

BİZ ruhu, kurumlarda koçluğun çalışma alanlarından biri. ID International Coaching olarak hedefimiz ID çatısı altındaki BİZ ruhunu çalıştığımız tüm kurumlara da taşımak. Bu ruh, motivasyon, verimlilik, yüksek performans, karlılık gibi pek çok sihirli kelimenin de çıkış noktası çünkü. Şüphesiz BİZ ruhu başarır ve gücünü BİZin parçalarından alır, öyle değil mi?

İster özel, ister de iş yaşamınızda nice anlamlı BİZlerin parçası olmanızı diliyorum.

Sevgiyle, İnançla, BİZle Kalın!!!

Beril Atakul
İş ve Kişisel Yaşam Koçu 

 
Toplam blog
: 9
: 796
Kayıt tarihi
: 03.02.11
 
 

Kadıköy Anadolu Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümü..