Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '16

 
Kategori
TV Programları
 

Tv ekranları

Tv ekranları
 

Ağustos ayının on beşini devirdik mi güz ağır ağır aşıyor tepelerden ve yayılıyor üstümüze garip bir tılsımla. Denizin güneşin son demlerine doğru el veriyoruz, Eylülde alelacele kapıdan içeri girince al işte bal gibi sonbahar.

İmkânlar elverdiğince birkaç aylık yaz havasını soluduk öyle ya da böyle. Ülke şartları yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz sıkıntıların arasından, bir nefeslik de olsa tutmaya çalıştık hayatın elinden. Kafamızı dağıtmak için bütün bir kış güneşi, olanaklar dâhilinde denize kavuşmayı bekledik ya hani. Cıvıl cıvıl sokakları, bu coğrafyada yaşıyor olmamızın nimetlerinden olan deniz, mavi ve yeşil, ikisi bir arada, moral ve motivasyon adına bize iyi gelen güzelliklerin tadını çıkarttık çıkartabildiğimizce. Ama sadece bazılarımız!

Birçoğumuzun çeşitli hobileri vardır daha da çok anlamlandırabilmek için hayatı. Spor yaparız mesela, avlanırız, kültür sanat işleriyle uğraşırız, yazarız çizeriz okuruz ne bileyim birçok alanda faaliyet gösteririz ama bunların yanında da mutlaka yan gelir yatar tv izleriz.

İşte güz mevsiminin geldiğinin habercisi olan tv programlarıdır bir anlamda, hava koşullarının değişkenliğinin yanında okullar açılır eğitim hayatı başlar, yağmurda görevini yapmaya başlamışsa toprak kokusunda yaşanır günler..

Birbiri ardına başlayan yeni sezon diye isimlendirilen programların, eski hamam eski tas olarak geri dönüşlerini gördükçe, olduğumuz yerde sayıyor olduğumuzun vallahi tam hissettiğimi söylüyorum utancı vuruyor yüzüme.

Elimdeki kumandayla kanalların en çok izlenileni mi dersiniz, en çok alışılanı mı bilemiyorum, zihnimi aydınlatması bir yana karartıyor ve neden sorusunu sorduruyor bana.

Hani çok klişe bir söylem vardır ya, beğenmiyorsan kapat izleme kardeşim diye bahanesi hazır olan. Sorumluluğu üzerlerinden atıveren ve yetmiyormuş gibi yaptıkları işlerle bir akademisyen kadar övünüverenler vicdanınız sahiden de sızlamıyor değil mi?...

Buradan şöyle bir noktaya varabilirsiniz, herkes akademisyen mi olacak kafa dağıtmaya da ihtiyaç var. Evet, herkes akademisyen olmayacak elbette, keşke olabilsek ama herkes sorumluluk sahibi olacak, taşın altına elini koyacak, algılarımızın önüne set çekmek yerine, ufkumuzu açacak ve farkında lığımızı artıracak işlerle gelecek karşımıza. Zira TV de bir program yapabilmek için akla ziyan bir bütçeye ihtiyaç duyuluyor, bende naçizane bir dönem işin içinde olduğumdan bilirim az çok, yaptığım program yerel bir kanalda bir müzik programı olsa da.

Bu kadar ağır bütçelerle bir adım öteye gidemeyecek olduğumuz ve hiçbir faydası olduğuna inanmadığım programlarla algımıza müdahale ediliyor olmasını anlayamıyorum. Hadi birini izlemedin diyelim,  geçiş yaparken bile her birinden haberin oluyor. Nasıl diyorsun ya, bu nasıl bakış açısı böyle, yüzlerindeki ifadeler sanırsın ki bilimsel bir makalenin içeriğinden söz ediyor, onunla ilgili bilgi verecek ekran başına. Birbirinden alımlı, görsel olarak ilgi çekici, dikkat çekici figürlerin ekran hâkimiyetine takılıyorsunuz anlık, olta misali.

Genç ya da orta yaşlı olmasının hiçbir farkı yok birbirinden, bir evlilik programında eş aramanın saçma sapan ve hiçbir işe yaramayacağını düşündüğüm gereksiz sorulardan ve gereksiz cevaplarından ibaret diyaloglarına nasıl müsaade ediliyor ve ağzı açık izliyorlar ekran başındakiler samimiyetle söylüyorum anlamıyorum, hangi kanala baksan izdivaç programı.

Üstelik bu programlara çevremden katılan birkaç orta yaşı da geçmiş teyzeler amcalar döndüklerinde oralarda yaşanan sanal katılımcılardan buluşmalardan bire bir örnek verdikten sonra iyice zıt bağladım bu programlara. Ahlak çöküyor diye hayıflanıyoruz ya kaynaklarından biride sanırım alenen yapılan bu programlar. Daha kendini ifadeden aciz, sadece maddiyata odaklı beklentilerle güya kendilerini ifade ediyorlar görünüşte pırıl pırıl genç insanlar.

Aklımızın beynimizin yeterince çalışmıyor olmasından duyduğum endişe ve ayrıca da nitelikli insan olabilmenin gerçeğinden uzak, zaman doldurup yapımcılarının, sunucularının, yayınlanan kanalların cebini doldurmaktan ötede bir şey göremiyorum. Sonra parçalıyoruz kendimizi bir tık ileriye gidemediğimiz için,  paralarımızı çöpe attığımız için, eğitimimize destek verip sahip çıkamadığımız için,  geri kalan toplumların arasına giriveriyoruz ama durduk yerde değil elbette, bunun için gayret gösterip elimizden geleni ardımıza koymuyoruz…

Diyeceksiniz ki izleniyor kardeşim hem de ne izlenme reytinglerde birinci olanları var.

Yine bu programları yapanların, aldıkları ücretlerle aklını kaçıranların,  çocuklarının eğitimlerini yaşadığı ülkede değil de başka ülkelerde tamamlama telaşını açıklayabileceklerini sanmıyorum. İzleyenini aptal yerine koyup, keselerini doldururlarken, kibirleriyle de ne kadar itici olduklarını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim zira bire bir şahit olmuşluğumda var. Çok çabuk büyüyor egoları nedense, sanırım önlerine sunulan fırsatları kendi keseleri için kullanıyor olduklarını, kendileri de çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla da kendinden başkasını hor görüp en yalın olan kelimeyi kullanıyorum şımarıyorlar.

Program aralarına zoraki bir biçimde yerleştirdikleri, gündemin güya sorumluluğunu taşıdıklarını düşündükleri açıklamalar ise üstlerinde öyle eğrelti duruyor ki, içeriğin ciddiyetini kavrayamadıkları hemen sonrasında izlenme sayını arttırmak adına şaklabanlık yapanları ekrana sürüveriyor olmalarında doğruluyor tespitlerimi.

Vallahi güya yeni, bana göre eski hem de çok eski programların ve çağ dışı kalmış bakış açısının ilk haftadan, bana, geleceğimizden kendimizden ümidimi kestirdiğini söyleyebilirim. Ne güzel sözlü sohbetli programlar vardı bir zamanlar, konunun uzmanlarının bilgilendirici, eğitici iki kelam edip sakince dinlediğimiz ve öğrendiğimiz programlar.

Tabi lahanayı kaç dakika kaynayıp, suyunu kaç günde tüketeceğimizi, sonra yüzümüze kahvemi sürsek yoksa limon mu sıksak dünya güzeli olabileceğimizi anlatanları saymıyorum. Gerçekten akademik düzeyde bilgi aktaranlardan söz ediyorum, gerçi onlara ayrılan süreler diğerlerine ayrılanların yanında hiçbir şey. Düştük ya paranın, çok kazanmanın peşine, iyiler çok yaşamazlar diye bir algı vardır ya hani, iyi programlar bizleri aydınlatacak ve diğer dünya ülkeleriyle bilgimizi konuşturabileceğimiz yarıştırabileceğimiz eğitici eğlendirici programlarda fazla uzun ömürlü olamıyor nedense.

Eğitimden sosyal hayatımıza kadar silkelenmemiz gerekiyor, aksi halde birilerinin cebini doldurup onların oyuncağı olmaktan öteye gidemeyeceğiz.

Var mıdır taşın altına elini koyacak bir tv sahibi, ya da bunlara dur diyebilecek bilirkişi. Hem eğiterek hem eğlendirerek hem dinlendirerek ekranı hakkıyla doldurabilecek programlar ve bunu yapacak yapımcılar, yayınlayacak kanallar var mıdır sahiden, reyting kaygısı yaşamadan. Şu mazereti bir kez daha söylüyorum ve kabul etmiyorum, beğenmiyorsan izleme! Keşke refah seviyemiz ekonomik gücümüz yeterince olsa da kendimizi geliştirebileceğimiz imkânları yakalayabilsek, yaratabilsek.

 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..