Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '12

 
Kategori
Siyaset
 

U. Kesici Hoca'nın Ertuğrul Kürkçü Eleştirisi Üzerine

U. Kesici Hoca'nın Ertuğrul Kürkçü Eleştirisi Üzerine
 

Ufuk Kesici Hoca’nın son yazısına ithafen böyle bir yazı yazma gereksinimi duydum.

Ufuk Kesici Hoca, Ertuğrul Kürkçü’yü eleştirdiği yazısında özetle, Ertuğrul Kürkçü’nün neden PKK’lılara terörist değil de, ille de gerilla dediğini ve Ertuğrul Kürkçü’nün bu değerlendirmesinin gerilla kavramına hakaret olduğunu izah etmeye çalışmış. Ve pek tabii ki Ertuğrul Kürkçü’nün geçmişini de bir nebze olsun irdelemiş yazısında.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam sehpasına çıkarken, yağlı urgan boyunlarında “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” demişlerdi. Bu cümleden hareketle, bu kardeşliğin nasıl bir şey olduğunu veya nasıl bir şey olması gerektiği hususu Ufuk Kesici hoca tarafından hiçbir şekilde belirtilmiyor.

Bu soru bence önemli

Türk ve Kürt halklarının kardeşliği…

Tabii ki bu hepimizin istediği ve olması gereken makul bir istektir. Lakin bu kardeşliğin nasıl olması gerektiğine dairde bu cümlenin içerisini doldurmak elzemdir. Benim anladığım odur ki, Ufuk Kesici Hoca, bu söylemin içerisini doldurmadan, içi boş, popülist bir söylem ekseninde bu kardeşlik anlayışını dillendiriyor. Bu doğrultuda, bu kardeşlik ki bunu tırnak içerisinde kullanıyorum, birlikte yaşamak hangi zeminlerde mümkün olabilir?

Bu noktada cumhuriyet tarihinin dayatmış olduğu resmi ideolojiyi mi referans almak durumundayız,  yoksa, yoksa gerçekten olması gerekenin, Kürtlerinde demokrasi ve insan hakları temelinde şekillenmiş olan taleplerini mi dikkate almak durumundayız.

Cumhuriyet tarihinin dayatmış olduğu resmi ideoloji ve uygulamalarında, tek tipçiliğin merkeze oturduğu ve Kürtler dahil diğer tüm milletlerin, Türkleştirilmesi, Sünnileşirilmesi ve en nihayetinde, tornadan çıkmış prototip bir insan modelinin bu coğrafyaya egemen olmasının hedeflendiği, bütün uygulamalarda ve izlenen politikalarda fazlasıyla sırıtan bir durum. Dolayısıyla, insan hakları ve demokrasiyi merkezine alan sosyalistlerin, öncelikli hedeflerinden birisinin, Kürtlerin demokratik haklarını savunmak olmalıdır ki, bu durum sadece Kürtler için değil aynı zamanda, Türklerin demokratik hakları için de geçerlidir,  O halde, Deniz Gezmiş ve arkadaşları dahil, Mahir Çayanlar, İbrahim Kaypakkayalar da farklı düşünmüyorlardı. Eşit yurttaşlık, eşit haklar… Ne bir fazla, ne bir eksik…

Oysa bakıyoruz, daha düne kadar Kürtlerin kendi ana dilleri olan Kürtçe bu coğrafyada yasaklanmıştı. Kürtçe konuşan insanlar cezaevlerini boyluyor, olmadık işkencelere maruz kalıyordu. Kürtçenin bir dil dahi olmadığına ilişkin devşirme Türkologlar aracılığı ile tuhaf bir takım ideolojiler bile üretildi bu coğrafyada. Resmi ideolojiye ruhunu satmış Türkologların kart kurt söyleminden geldik bu günlere.

Kemalizmi merkezine almış olan bütün düşüncelerde, bu coğrafyada Kürtlere ilişkin bir asimilasyon politikasının yürütülmediği gibi tuhaf bir takım düşünceler ileri sürenler de oldu. Halen de, gerçekten bu ülkede Kürtlere ve diğer etnik kökenlere ilişkin asimilasyon yapılmadığını söyleyen aklı evveller mevcut. Ne tuhaftır ki kendisini sosyalist solda tarif eden çevrelerin bir kısmı da bu düşüncelerin arkasına takıldılar. Ama dönüp de geriye bir bakma zahmetine girselerdi, “Şark Islahat Planı” gibi, asimilasyonun dibine kadar inen bir uygulamayla göz göze gelirlerdi.

Her ne hâl ise…

Bu gün yaşamış olduğumuz Kürt Sorunu, kimilerince emperyalist haydutların başımıza musallat ettiği bir sorun olarak nitelendiriliyor. Pek tabii ki uluslar arası ilişkilerde, herkes kendi çıkarının hesabını yapıyor. Hele ki, Ortadoğu gibi bin bir türlü madrabazlığın döndüğü bir coğrafyada, Kürt Sorununu, emparyal hedeflerin dışında düşünmek olası değil. Lakin her emperyal hedefin altından girip, üstünden çıkarak, her sorunu getirip, emperyalizmin merkezine oturtmakta olası değil.

O halde…

Gayet basit aslında…

“Kürtler ne istiyor?” sorusuna yanıt vermek gerekiyor. Tabii bu yanıt çok defalar verildi. Hem de etraflıca. Peki Kürtlerin taleplerinde insan haklarına, demokrasiye ters düşen bir talep var mı? Varsa bu talebi eleştirmek yerinde olur. Lakin böyle bir duruma tanık olmuş değiliz. Ne istiyor bu Kürtler? Ana dilde eğitim istiyor. Yıllardan beri söylenen, dile dolanan bir talep. Garip bir talep mi? Garip bir talep olmasıyla uzak yakın ilişkisi dahi olmayan bir taleptir ana dilde eğitim hakkı. Böyle bir hakkı alabilmek için kırk bin türlü takla atıyor Kürtler. Ortada bu denli ciddi bir insani sorun dururken, bir demokratik hak olan ana dilde eğitim hakkından bu insanlar mahrum kalmışken, biz bu sorunların üzerinden şiddet eylemlerine girmeyecek birilerinin mi olacağını sanıyoruz? Tabii ki, bu denli somut bir insani talebi görmezden gelirse bu ülkenin muktedirleri, karşılarında hiç şüphe yok ki, isyan eden insanları bulacaktır. Birileri, bu işi talep doğrultusunda çözemiyorsa, en nihayetinde silaha başvuracaktır ki işte PKK tam da bu noktada ortaya çıkmıştır.

Tabi sorun sadece ana dilde eğitim sorunu da değil. “Ana dilde eğitim” Kürt Sorunu bağlamında var olan birçok sorundan sadece bir tanesidir.

Kürt Sorunu bağlamında ortaya çıkan birçok sorun varken ve devlet bu sorunları çözmekten ziyade, aynen geçmişteki alışkanlıklarını sürdürmeye devam ederek, Kürtleri asimilasyona tabi tutup, hizaya getirtmeye meyilli olduğu sürece belki PKK’yı bu gün bitirir, ama sonra… Bir başka PKK’nın ortaya çıkmayacağına dair garanti verebilir mi?

Yani demem o ki, bu gibi şeyleri getirip getirip emperyalizme bağlamanın bir esprisi yok.

Deniz Gezmişler ve dönemin devrimci gençlik liderleri de, içi boş, popülist bir söylem ekseninde Türk ve Kürt kardeşliğini dillerine dolamadılar. Böyle bir kardeşlik talebinin içini somut bir şekilde doldurmak gerekiyor.

Türk insanı nasıl ki ana dilinde eğitim alıyorsa, Kürt insanı da ana dilinde eğitim almalıdır.

  

 

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..