Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '10

 
Kategori
Şiir
 

U-m-u-t

U-m-u-t
 

Fakirin Umut'u Ekmek!


Yaşamaya dair

1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.

1947

YAŞAMAYA DAİR

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

YAŞAMAYA DAİR

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Şubat 1948 DUR, BELİMİ ŞU TAŞA DAYAYAYIM… Orta yaşlı karı-koca biricik tarlalarına tohum atmaktan dönerken, kanları kaynamış birden. Çökmüşler bir ağacın altına. Tam maksat hasıl olacakken, demiş ki kadın; "dur, belimi şu taşa dayayayım da zevkli olsun". Bir Anadolu bilgesinden dinlediğim bu kıssadan hisse çok düşündürmüştü beni. Tarladan, tohumdan, hasattan umudunuz varsa toprak ve taş, kuş tüyü yatak-yastık gibi gelir insana. Ya umudu yitirmişseniz?

Yazmaya ne gerek var... Hepimizin hayatında süründüğümüz bir dönem vardır. Acısını iyi biliriz.

Uğrunda büyük özveriler gösterdiğimiz bir savaşımın tüm kazanımlarının ellerimizden kayıp gittiğini izlediğim bir dönemde umutsuzluk nasıl parçalamıştı beni. Heykel yıkmak, kitap parçalamak, uygun adım düzene girmek peşine düşen "zayıf halkalara" bir zamanlar "arkadaş" dediğimi düşünmek nasıl, neredeyse delirtecek bir kahıra dönüşmüştü. Bir yudum umut için betonda müebbet yatabilirdim...

Ya çılgın bir aşka aşık olduğum günlerim? Ölmüşüm ağlayanım yok. Zombi gibi olmuşum ki korkudan kimse yanıma yaklaşmıyor. Derdimi dağlara, denizlere haykırmaktayım. Onlar da düşmüş doğal sıkıntılarına. Tırnakları olsa kendi sırtlarını kaşıyacaklar. Sevgilinin bir anlık sesi için kendimi adak olarak sunuyorum, çıt yok... Deseler ki, "yarini kutuplarda gördük", bir umut, yalınayak-başıkabak yürüyerek varmazsam ne olayım.

Peki, memleketin haline ne demeli. Şaka gibi... Bir dönem meydanı boş bulan talan böcekleri bütün giriş- çıkışları tutmuş. Çeteler halinde akılları kemirmekteler ki saltanatları daim olsun. Akılları kemirilenler haşeratla savaşacaklarına birbirlerini taşlamaktalar. Bilmiyorlar ki, yarın-öbür gün ortalık mahşer yerine dönerse bunun sorumluluğundan "bir cahillik ettik işte" diyerek kurtulamayacaklar. En başta kendi çocukları "21.yüzyılda cahillik mazeret olarak kabul edilemez" diye dikilecek karşılarına.

Bu konuda umudum büyük. Umudun ozanı Ahmet Arif'in söylediği gibi...

“Kızlarım,
Oğullarım var.
Her biri
Vazgeçilmez cihan parçası...”

Umut dediğiniz şey kapıyı iki kez çalıp gitmez. O hep yanı başımızda, hatta koynumuzdadır. Bazen omzumuza dokunan bir dost eli suretinde gözükür. Bazen sayfaları kendi kendine açılan bir kitap, bazen dudak izli bir mektup olur. Bazen güneş ışığı olarak sızıverir aklımıza, bazen görkemli kalabalıklarda ete kemiğe bürünür. Yerimizden doğrulup, yalnızlıktan sıyrılıp kucaklamamızı bekler onu.

Umutlanmak sıradan insanın değil, mücadele insanlarının yoldaşıdır.

Tarlayı süreceksin, tohumu atacaksın, kalbin hızlı hızlı atacak, taş pamuğa dönüşecek.
Yaşamaktan zevk alacaksın.
Umut ve yaşama aşkınızın sonsuz olacağı bir yeni yıl dilerim. (Timur Ugan)

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..