Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '13

 
Kategori
Siyaset
 

Üç ağaç için İstanbul'u yıkan bu gençler milyonlarcası için ne yapar?

Üç ağaç için İstanbul'u yıkan bu gençler milyonlarcası için ne yapar?
 

Taksim tamam ama ya Türkiye'de yaşanan diğer katliamlar?


ÇEVRE, daha doğrusu EKOLOJİ mücadelesine baş koyanları küçümseyenler, hatta siyasal tepki ve örgütlenme meselesinde güç kaybettiren, aşındıran etkilerinin olduğunu söyleyenler; sanırım Gezi Parkı eylemleri sonrasında, bu fikirlerinde ne kadar yanıldıklarını anlama fırsatı bulmuşlardır.

- - - - - - - -

Kendi kendime, aldığımız besinlere dikkat ediyor muyuz diye soruyorum ama bu seferki beslenme konusu biraz farklı. Çünkü en çok sosyal medyadan besleniyoruz. Bu ‘sosyal medya’ denen şey bir tür açık büfe. Hem üretenlerin hem de tüketenler açısından bir açık büfe. Gezi Parkı bize bir kere daha gösterdi ki; gücünü aldığın kaynak çok önemli! Mesela;

“Tüketicinin gücünden söz edemeyiz. Güç, sorunlu ürünleri ALMAMAKTAN kaynaklanır ki bu durumda ‘tüketici’ olmaktan çıkar! ... (26/01/2013 Cumartesi)” diye yazdıktan bir gün sonra tüketicinin ülke genelinde bir kazıklanma vakası haber oldu. Bu haberi duyunca şu yorumu yaptım: “Antalya'da 5-10 serayı sel bastı. Bütün Türkiye'de sebze-meyve fiyatları ikiye katlandı! Bunun adı ‘serbest piyasa’ filan değil, ÇAKALLIK! Tamamen ÇAKALLIK!...”

* * *

Tepki göstermesi gereken siyasetçilerin niye sustuğunun cevabını ararken aklıma, “Kahve köşelerinde türemiş, ‘vizyon’, ‘plan’, ‘program’ kavramlarından habersiz, VASIFSIZ ve en önemlisi FİKİRSİZ bir siyasetçi ‘tipine’ oy vermemiz, gelecek için yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. (27/01/2013)” cümlesi geldi. Sonra “hani, demokrasi var ya!” O zaman işlesin diyecek oldum ama demokrasimizin acınası halini düşünüp: “Tamam, demokrasi herkesin siyasete katılımıdır ama kahve köşesinde olgunlaşmış bir siyasetçi, liderine (ya da efendisine) her durumda, OKEY demekten başka neyi becerebilir ki?! (27/01/2013) demişim. (Bu arada ‘halkın nabzını tutma derdi ile’ oralarda ömür tüketenleri de ayrı tutalım :) Beslenmek hep boğazdan olmaz, kulaktan ve gözden beslenme de en az boğazdan yapılan kadar önemli. Günlük yaşamda ne okuduğunuz, kimlerle konuştuğunuz, konuştuklarınızın neye yaradığına da dikkat etmek gerekir. En az, yediğiniz ekmeğe, içtiğiniz suya dikkat ettiğiniz kadar dikkat etmelisiniz. Çünkü bunlar da, SAĞLIKSIZ BESLENME örnekleridir ve belki de yaşam kalitesini en fazla değiştiren etkenlerdir...

* * *

TAVUĞUN TEKNOLOJİSİ Mİ DEĞİŞTİ?:

“Yediğimiz şey ne? Kuş ölüsü mü tavuk mu?” diye yazıp “Sağlıklı Bir Çevre için El Ele” sayfasında, şu yorumu paylaşmışım: “Eskiden tavuk yemeği yapılacağı zaman evde en az 2 ya da 2.5 saat ocak yanardı. Tavuk eti, öyle zor pişerdi ki!... Şimdi marketten alıp TAVUK diye pişirdiğimiz ŞEY 20 DAKİKADA PAMUK GİBİ YUMUŞACIK OLUYOR. 30 DAKİKA pişirirseniz eriyor. Kimse bu dönemde marketlerde satılan KUŞ ÖLÜLERİNİN tavuk olduğunu söylemesin!”

Bu tavuk işi de nereden çıktı diye sormayın! Yazı yazmaya başladığım ilk günlerden beri tavuklarla uğraşıyorum. Yüzlerce yazı yazdım. Öfkem dinmedi. 26 Ocak 2013 günü Çorlu Belediyesi Tiyatro Salonunda 43.sünü düzenlediğimiz MARÇEP (Marmara Çevre Platformu) toplantısında bir defa daha bağırdık: “İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nden Dr. Yavuz Dizdar, ‘Tavuk diye önünüze konulan hayvanın karnından tümörler fışkırıyor’ dedi... Evet, karnından tümörler fışkırıyor ve bu tümörleri SAĞLIKLI BİR ŞEY GİBİ yemeye devam ediyoruz...” Bu iletiyi internette paylaştığım günden beri yorumların ardı arkası kesilmedi. Toplantı bir tiyatro salonunda yapıldı diye şaşırmayın!

Sahnelene küresel SENARYO, gıda üzerine büyük bir OYUN ve yaklaşan TRAJEDİ izleyicilerin kanını dondurdu. Ne özel efektler ne de zekice kurgulanmış bir entrika vardı. Ama salt gerçeklikten uzaklaşmadan iğrençlik düzeyinde, insanlıktan çıkarılmış bir ticari hırs; ekoloji mücadelesinin AKTÖRLERİ tarafından, tüm DEHŞETİYLE sergilenmeye çalışıldı.

Aynı tarihlerde yazdığım başka bir iletide, “Köftede et yerine soya kullanmalarına GDO'lu diye karşıyım zannedenler yanılıyor. Çünkü o SOYA PÜRESİ'ni köfte tadına ve lezzetine getirmek için kullanılan kimyasalların ve esansların verdiği zarar GDO'lu soyanın vereceği zararın yüzlerce kat üstündedir ve bu, yani ZARAR VERDİĞİ tartışma götürmez bir gerçektir. O yüzden, marketlerden HAZIR KIYMA ALINMAMALI, bilmediğiniz, tanımadığınız yerde KÖFTE, KEBAP, DÖNER, LAHMACUN yenilmemelidir. (29/01/2013)”

* * *

BİRAZ SİYASİ BAKMAK LAZIM:

Bu adam “ÇEVRECİ” ya da -olayın boyutlarına daha hakim olanlar- “EKOLOJİST” diyorlar. Sanki siyaset dışı bir şeyden söz ediyormuşuz gibi, “bunlar siyasete burnunu sokamaz” ve “çevrecilik, siyasal mücadeleleri bölen bir harekettir” diyorlar. Bunu demelerinin ana nedeni çevrenin ve sağlığın SİYASETİN ANA KONULARI olduğunu bilmemeleri!

Evet, bilmiyorlar! Eğer bilseler, teknik eleştirilerin ve çözüm sunmanın, karar vericileri ne şekilde etkileyebileceğini bilseler, bunu diyemezler! Kaldı ki karar vericilerin etkilenmesinden çok daha önemlisi toplumun etkilenmesidir. Ama, önce, onlara “aydınlanmanın” ne olduğunu da birilerinin öğretmesi lazım... Bu “bilmeme” meselesinin altında da teknik bir durum var. O malzemeden ancak bu köfte kadar köfte olur!

Bir de, siyasetin geçim kapısı olması durumu var! Bunun için, “Koltuk, popoya büyük gelince yan etkisi genelde EGODUR ama ülkemizde büyük koltuğa oturanlar, bol bol “yiyip” popoyu koltuğa uygun hale getirmek için çabalar... Çok azı vardır ki; o koltukların sahibini bilir, yıpratmamak için uğraşır! (29/01/2013)” yorumunu yapmışım.

* * *

Siyaseti tercih edenler genelde girdikleri mecranın gereklerine uygun bir donanıma sahip değiller ama çevrecilerde de benzer şeyler var: “Karşı sokaktaki BAZ İSTASYON için tantana çıkaranları anlamıyorum! Aynı kişinin kendi cebinde 3G telefon, çocuğunun cebinde 3G telefon, evinde kablosuz sabit telefon, ADSL modemi laptopuna kablosuz bağlamış... O bilgisayardan sosyal medyaya bağlanıp; ‘İradem dışında radyasyona maruz kalıyorum! Beynim zarar görüyor!’ diye bağırıp duruyor! Ben de soruyorum, İRADENİN “İ”si var mı sende? (30/01/2013)”

SON OLARAK:

43. MARÇEP toplantısında herkes tavuk diye mideye indirdiğimiz tümörlere odaklandı ama günün en önemli iki konusu ÖRGÜTLENME SORUNU ve AYDIN İHANETİ idi...

Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ

http://twitter.com/MuratSevgi

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..