Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '10

 
Kategori
Sinema
 

Üç film birden

Üç film birden
 

Yeniceli Yönetmen "Nuri Bilge CEYLAN."


Tarihini tam bilmiyorum.

Bir yaz akşamı, Yenice Öğretmenevi’nde oturuyorum.

Koskoca öğretmenevinde beş kişi var yok.

Kapıdan, Nuri Bilge Ceylan girdi. Üzerinde yazlık kıyafetler.

Hoş geldin, beş gittin.

Televizyonun önünde bir masaya oturduk.

“Hayrola bu vakitte, buralarda…” dedim.

Dedi ki;

“Hiç bakmadan Asos taraflarında bir yazlık aldım. Arkadaşa güvendim. Yazlığa gittim. Her tarafı fare basmış. Farelerin etrafında da yılanlar. Baktık bize rahat yok. Çıktık geldik Yenice’ye.”

Bilge’nin, bebeği vardı. Eşi, bakıcısı yerleştiler öğretmenevine. Bir kaç gün kaldılar.

Bu olay “Kasaba” ve “Uzak” filmlerinin gözde olduğu, yönetmen olarak Bilge’nin parladığı günlerdi. Bir yaz günüydü. 2004 yılı olabilir.

Yeni film çalışmaları olup olmadığını sordum. Olduğunu söyledi. Yenice dışında çekeceği film projeleri olduğunu söyledi. “İklimler” filmi geldi peşinden. “Üç Maymun” Cannes’i salladı.

Nuri Bilge Ceylan’la, Türk sinemasından konuştuk. Bilge’nin çektiği filmlerle, benzerlik gösteren diğer filmlerden örnekler verdiğimde, Reis Çelik’ten, yeni çektiği “İnat hikâyelerinden” bahsettiğimde;

“Ya hoca senin sinema bilgin çok iyi ya” dediğini hatırlıyorum.

Hani, ”iklimler” filmindeki her konuşmasının sonunda kullandığı, “ya”

Nuri Bilge’ye, “Kasaba” filmindeki bir bölümü sordum.

Hani şu bir kış gününde, sınıfta öğretmen ve öğrencilerin ders yaptıkları sahne.

(O sahnede oynayan öğretmen arkadaşım Latif Altıntaş, bir kalp krizi ile ayrıldı aramızdan.)

Dedim ki Bilge’ye;

“Öğrencilerin sınıfta bir kuş tüyü ile oynamaları, senaryoda yazılı mıydı? Yoksa doğaçlama mı oldu?

Bilge;

“Bu şekilde bir soruyu hiçbir gazeteci ve sinema eleştirmeni bana sormadı. Çok dikkatlisin” dedikten sonra, bu sahnenin “doğaçlama” olduğunu söyledi.

“Çocuklar, benim montumun vatkasından çekmişler tüyü. Ben çekim için hazırlık yaparken fark ettim durumu. Çekimi de yaptım.”

Bir senaryonun ana hatlarını oluşturma ve doğaçlama sinema filmi çekme yeteneği.

Belki de bu işin ilk yönetmeni, “N.Bilge Ceylan’dır.”

Bilge’nin, ilk filmlerini izlediğinizde, konuşmaların doğaçlama olduğunu fark edeceksiniz.

Ben sinema eleştirmeni değilim.

İyi bir izleyiciyim sadece.

Gördüklerimi yazıyorum.

*

Nuri Bilge Ceylan, senaryo yazmadı hiçbir zaman.

Geri dönüp baktığında; kendisinin, “ailesinin yaşadığı günleri hatırladı, kurguladı ve aktardı” sinemaya.

“Mayıs Sıkıntısı” babasının idealleri ve hayalleri… Bilge’nin çocukluğu ve köydeki yaşantısı… Kaplumbağalar hep sevişir tokuşarak. Eşeğin gözünü sever hep sinekler. Mezarlıklar, yalnızlığın kol gezdiği yerlerdir.

“Kasaba” ve “Uzak” filminde, kendisi ve arkadaşları var. Ailesi akrabaları var.

“Uzak” filminde, yine arkadaşları ile yurt dışına gitme hayalleri var. Yurt dışına gittiler de.

“İklimler” filmi belkide onun özeliydi. Aşklarıydı, yaşadığı. Turistik yöreleri gezerken, tarihi mekânları tablo gibi sunmasından başka bir şey bulamadım filmde.

*

Ancak; N.Bilge Ceylan, 2000’li yılların başında, Türk sinemasında bir çığır açtı.

1997’de çektiği “Kasaba” ve 1999’da çektiği “Mayıs Sıkıntısı” filmleri, filmin çekildiği Yenice’deki insanların rol aldığı filmlerdir.

Akrabalar, tanıdıklar, öğrenciler, öğretmenler, terzi, kaloriferci, yolcu… Bu filmlerde herkes var. Kimsede makyaj yok. Özel mekân yok. Özel plato yok. Kimseye özel kostüm yok.

Başrol oyuncusu yok. Çekici bir kadın yok.

Seyirciyi “artistle, aktrisle” gişeye çekme derdi yok. Kavga yok. Dövüş yok.

*

N.Bilge Ceylan’ın çektiği ilk üç filmden sonra, başka yönetmenlerin çektiği bazı filmler var. Bu filmlerde çok ses getirdi. Bu filmlerde ödüller aldılar.

“Karpuz Kabuğundan Gemiler yapmak- 2002” Yönetmen Ahmet Uluçay’ın filmi. Kütahya yöresindeki insanların oynadığı bir film. Uluçay’ın anıları, çocukluğu var filmde. Yöre dili kullanılmış. Birçok sahne sesli çekilmiş. Doğaçlama var. Kendisi de berber rolünde.

“İnat Hikayeleri-2003”.Yönetmen Reis Çelik filmi. Tuncel Kurtiz ile birlikte senaryoyu da yazmışlar. Kars, Ardahan ve Çıldır Gölü çevresinde çekilmiş film. Tuncel Kurtiz dışında profesyonel sanatçı yok. Yöre insanı rol almış filmde. Yöre şivesi ile konuşmalar ve birçok sahne doğaçlama çekilmiş. Kar manzaraları harika.

“Dondurmam Gaymak-2005” Yönetmen Yüksel Aksu çekmiş filmi. Muğla yöresi halkı oynamış filmde. Bir tek sanatçı, Turan Özdemir var filmde. Yöre konuşmaları ve şivesi işi bitiriyor.

Ben; Ahmet Uluçay, Reis Çelik ve Yüksel Aksu’nun filmlerini izlediğimde, kendi kendime;

“Bu yönetmenler N.Bilge Ceylan’dan esinlendiler mi acaba?” diye düşündüm.

“Kasaba” filmi ile “Karpuz Kabuğundan Gemiler yapmak” filmlerinin ilk başlama sahneleri, harika bir görsel anlatım.

“Kasaba” filminde, ıslak çorabın suyunun sobaya damlaması, kedinin sınıf camından içeri bakıp yardım istemesi. Bir delinin olması, kâbus görme. Yöre insanının özgün konuşmaları. Doğaçlamalar…

“Karpuz Kabuğundan Gemiler yapmak” filminde, karpuz satıcısını gördüğü hayaller, cenazenin kıpırdaması, kedinin harekeleri, Ağlayan kişinin gözyaşları. Kapıdaki keçi çanı. Yöresel özgün konuşmalar. Bir deli. Doğaçlamalar…

Bilge’nin fotoğrafçı özelliğinin filmlerine yansıması da var.

Her filminde, filmin konusuna uygun “tablo gibi” sahneleri görmek mümkün. Aynı güzellik, İnat Hikâyeleri’nde de var.

“Dondurmam Gaymak” filminin de Bilge’nin filmlerine benzer yanları var.

Aklıma sonradan gelen, Reha Erdem’in 2006 yılında çektiği “Beş Vakit” filmi.

Bu filmdeki sahneler, konu benzerlikleri, çekim teknikleri, N.Bilge Ceylan ile çok güzel örtüşüyor. ”Reha Erdem” filmindeki, “ineğin doğurma sahnesini” gerçek bir doğumda çekseydi keşke. İnek doğurduktan sonra iki aylık bir yavrunun, yeni doğmuş gibi gösterilmesi bizi kandıramaz. Biz, köy hayatını bilenlerle, büyük metropollerdeki sinema eleştirmenleri farklıyız. Mesela, Atilla Dorsay’ın bir ineğin nasıl doğurduğunu bildiğini ya da doğururken gördüğünü zannetmiyorum. Dorsay’ın eleştirmen olarak doğru eleştiriler yaptığına da inanmıyorum.

“Nasıl sinema eleştirmeni olunur?” Onu da bilmiyorum.

Bu saydığım yönetmenlerden daha önce Bilge’nin film yapması, yeni bir sinema anlayışının doğuş kaynağını gösteriyor bize.

Nuri Bilge Ceylan.

NBC sineması.

İster şu ülkenin filmlerine benziyor, ister bu ülkenin deyin. İster pastoral deyin. İster yeni bir tarz deyin. İsterse bir isim vermeyin.

İsterseniz, isimsiz sinema deyin.

Bir gerçek var.

Nuri Bilge Ceylan’dan sonra Türk sinemacılığında yeni bir anlayış benimsendi ve tuttu.

“Gerçek Anadolu’nun gerçek filmleri çekiliyor artık.”

“Yeşilçam” denilen anlayış, Anadolu’yu keşfetti.

“İki şapka bir şalvarla” köylü olunmuyor artık.

Belki istenilen gişe hâsılatını yapmıyor bu filmler.

Vurdulu kırdılı sahneleri yok belki de.

Baldır bacakta yok.

Sulu esprilerde bulunmaz içlerinde.

Cıvıklık, cıvıtma yok.

Çekimlerinde milyon dolarlarda harcanmıyor.

Reklamları da yok.

Bu güzel filmlerin.

*

Bence 2005 yılında çekilen ve profesyonel sanatçıların oynadığı, Çağan Irmak filmi “Babam ve Oğlum” bu anlayışta bir film. Gişede seyirciyi yakalamış bir film. İnsanı güldüren, ağlatan, hüzünlendiren ve düşündüren mükemmel bir film.

Yine, 2009 yılının filmlerinden olan ”Mommo” aynı anlayışta bir gerçek öykü. Yönetmen Atalay Taşdiken’in kendi köyünde çektiği bu film, yöre insanının katkılarıyla oluşturulmuş.

Türk sineması, artık harikalar yaratıyor.

Türk sineması, ülkemizi tanıtma görevini mükemmel bir şekilde yapıyor.

*

İvedik mivedik cıvıklıklarını, gora mora soytarılıklarını bırakalım artık.

Batının yatısından, yahşisinden bize fayda yok.

Hayt huytla da yapılacak bir şey yok.

Bir okla beş kişiyi haklamanın da anlamı yok artık.

Türk sinemasında, bizi utandıran sahneler olduğu gibi, çok güzel örnekler de var.

Geçmiş zamanlarda, o güzel filmleri çekenler çok çekti.

Sinema emekçileri çok film çekti.

Hem film çektiler, hem de çile çektiler.

Bu gün hala çekmekteler.

Kendi imkânları ile filmler çekmekteler.

Bilge, hem film çekti. Hem de film çekecek “film” ve donanım bulamamaktan çekti.

Ahmet Uluçay, film çekebilmek için, sırtıyla yük çekti. Reis Çelik, Yüksel Aksu, Reha Erdem, Atalay Taşdiken… Diğer fedakâr yönetmenler neler çekti? Kim bilir?

Bilmiyorum.

Bilemiyorum.

Biliyorum ki,

Onlar güzel filmler çektiler. Bizim hayatımızı çektiler.

Sinemanın içinde biz varız artık.

Gerçek insanlar var.

Hayali sinema perdesinde.

Beyaz perdede.

Gerçek insan öyküleri var artık.

Gerçek mekânlar var.

İnadına, “biz gımıldıyoruz gali.”

Kara toprakla cebelleşen biziz.

Beyaz perdede de biz varız.

Türk sineması adına “gımıldıyan” herkese selam olsun.

İyi seyirler.

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..