Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '15

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Üç İstanbul üzerine çeşitlemeler

Üç İstanbul üzerine çeşitlemeler
 

google


Roman ‘Üç İstanbul’, istibdat, meşrutiyet ve mütareke dönemi İstanbul’larını anlatır. Dizi filmi de mevcuttur romanın.

Benim birinci ‘Üç İstanbul’ metin dizim, Benjamin-Fassbinder kırması bir söylem düzlemi üzerinden, klip-tarih melezlenmesi okumasıydı. Fassbinder, bunu ‘Berlin Alexandr Meydanı’nda, karısını döverek öldüren bir adam planına, Newton’un kuvvet ve itme denklemini koyarak, bana meta-estetik’i öğreterek, girizgahta bulunmuştur. Ondan feyz aldım yani.

Bu metin ise, güncel tarih aşırı-yorumlaması olacak biraz.

Asıl romanda, beni en çok ilgilendiren bölüm, İstanbul’un işgali döneminde, sevgili halkımızın yediği herzelerdir.

Atatürk bile, henüz Atatürk değilken, kendisi oralara gidemiyorken, düşman gemilerindeki ‘garden / night pary’lere gidenlerin espiyonajını yaptırarak , onları onun tarafını seçen ve saltanatın kaldırılmasından sonra da, TC’de kalan bir saraylı hanım sayesinde izlemiştir, herhalde ibretle izlemiştir. Bildiğimiz kadarıyla, o zamanki yarım porsiyon burjuvazimiz, işgal kuvvetleriyle feci bir  ‘kollaborasyon’ durumundaydı o zamanlar. Daha henüz mandacılık  bile peydahlanmamıştı ama harp zenginliği her zamankince tenha köşelerde mevcuttu.

Tanıdığım en yaşlı (1915 doğumlu) seyyar sahhaf,  o dönemleri doğrudan ve bir çocuk olarak yaşamıştı ve olanları anımsıyordu. Tenha köşelerde düşman askerlerinin nasıl hacamat edildiğini anlatırdı bana. Belki de sadece büyüklerinden dinlemişti bu öyküleri kimbilir.

O döneme ilişkin beni hala şaşırtan bir gerçek de var:

Sonradan devletçi olan İnönü ile sonradan özel girişimci olan Bayar’ın çapraz-durumu:

Erol Toy’un anlattığı biçimde, mütareke dönemi ve Kurtuluş Savaşı boyunca, Anadolu işgalcisi Yunanistan’a buğday satan alaturka işbirlikçilerimize İnönü taraftar iken, Bayar karşı imiş. Sonra pozisyonları değiştirdiler: Filler tepişti; otlar ezildi; filler sevişti, otlar yine ezildi.

Ara not: O zamanki taze SSCB’nin Çar altınları olmasaydı, biz Kurtuluş Savaşı’nı nah kazanırdık ve İnönün’nün tezi, buğday satışının Kurtuluş Savaşı’nı kazanmak için muhakkak gerekli olduğuydu.

Öznel melodi: Bu metin, Çanakkale Savaşı’nın yüzüncü yıldönümünde yazılıyor. Günün başlangıcı olan geceyarısında. İkinci Cumhuriyet ve Dördüncü İstanbul gelemeden önce...

Üç İstanbul, hala Üç İstanbul:

Evren öncesinde, sırasında ve sonrasında iktidar olan Özal ile...

Özal, Çiller, Erdoğan üçlüsü ile... TC için 3 liberalizm hempası ile...

Bu da Üç İstanbul...

Dolar milyarderleri ve Boğaz’daki yalı sahipleri, 1980-2010 arasındaki 30 yılda, 10 yılda bir hep değişti.

Bu da Üç İstanbul...

2002 öncesinde Cumhuriyet vardı, 11 yıl boyunca Cumhuriyet bilfiil tasfiye edildi. Aralık 2013 sonrasında Cumhuriyet namevcut oldu: Vatanın bütün kalelerine, tersanelerine, bankalarına, borsalarına, fabrikalarına girilmiş durumda.

Bu da Üç İstanbul...

Henüz mütareke yok. Yeni bir Kurtuluş Savaşı da olmayacak, yeni bir Atatürk de...

İş başa düştü, kalın enseli yalnız kurda... Bozkır kurdu’na... Sarışın kurda değil yani...

Ey kari, sen Üç İstanbul’un neresindensin?

Dipnot:

Bu metin, 1983 Kasım’ından beridir, 31 küsur yıldır kafamda yazılmayı bekliyordu. Herşey bittikten sonra yazılabildi ancak. Ölü öldü, ölüyü gömdük: Sıra otopsisinde yani.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..