Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '20

 
Kategori
Kitap
 

Üç Kitap ve Karar Sizin

Yazmanın ön iki ön koşulu varsa birisi kesinlikle okumak, diğeri de hayatın bizzat içinde olarak yaşayarak görmek olmalıdır.

Başka türlüsü nasıl olabilir ki? Örneğin bir ülkeye gidiyorsanız, o ülke hakkında gitmeden hemen önce okuyacağınız kitaplar o ülkeye dair daha fazla şeyler görmenizi sağlayabilir. Aynı şekilde bir tatile gidiyor ve tatilde amacınız sadece güneşe karşı sırtüstü yatmak ve yanmak değilse, o bölgenin tarihi ve turistik yanlarını, yol durumunu hava durumunu daha birçok konuda bilgi sahibi olmanız o tatile fazlasıyla renk katabilir. Aksi halde bilmediğiniz bir şehirdeki, bir binaya girip yine bir binadan ve şehirden çıkar geri dönersiniz. Aslında hayat da böyle değil midir? İnsanlar kendilerine göre önemli olan bir alanda eğitim alıp daha sonra o konuda uzmanlaşıyor, diğer konulardan ziyade uzamanlaşılan konu da dâhil kişi artık her konuda kendisini yetkin kabul edebiliyor. Bu aslında bir yanılsamadan başka bir şey değil. Tıp konusunda uzman olan birisi, arabalar konusunda birçok şeyi bilmeyebilir, edebiyat hatta tarih konusunda da öyle olabilir. Tıp konusu özel uzmanlık gerektiren bir alan ve çok yoğunlaşılması gereken bir alan olduğundan diğer konuların ihmal edilmesi ayıp değil hatta olağan bir durum olması gerekirken kişi kendisini her konuda yetkin sayarsa işte o zaman çuvallama başlar.

Elime bir kitap geçti. Tübitak yayınlarından. Kitabın adı: “Kıtlık.” Yazarları: Sendhil Mullainathan, Eldar Shafir aşağı yukarı bu durumu anlatıyor. Kitaplar öyledir. Farkında olmadığınız şeyler hakkında size farkı anlatırlar. Özenli yazarlar da böyledir: Size farkında oldukları bir şeylerden bahsederler. Kimisi bunu alenen yapar, kimisi düşünmenizi ister. Düşündürmeyen bir yazar, hatta sizin de bildiklerinizi size söyleyen yazarlar da vardır. Bence anlamsız zaman kaybı olan bu yazarlardansa sizi düşündürmeye iten yazarlar daha değerli olmalıdır. Sizin onayladığınız şeyleri size söyleyerek sizi noter rolüne sokan yazarlara ne diye ihtiyacınız olsun ki?

Malum Bayram ve nerede eski bayramlar dercesine artık kimse eskisi gibi kimseye gidemiyor. Gitse de uzun oturamıyor. Bunun iyi tarafı da var. Okumayı seviyorsa daha fazla kitap okuyabiliyor.

Ben de öyle yaptım. Okumak ama yazmamak, öğrenileni bir şekilde kendine saklamak da bir eğitimci, bir öğretmen olarak bana yakışmıyor. O yüzden değerli bulduklarımı paylaşayım diye düşündüm.

Uzun zamandır listemde olan ve Çin hakkında olan bir kitapla başlıyorum. Çin malum son yıllarda dünyayı daha fazla ilgilendirir oldu. Yapılmaya çalışılan İpekyolu da başarılırsa ve faaliyete geçerse, dünyanın tasdikli fabrikası olacak. O yanı güzel ancak özellikle gelişmekte olan ülkelerin sanayilerini özellikle hat boyunca yok edeceği de kesin gibi görünüyor. Bu Avrupa için de bizim için de değişmez gerçek. Avrupa’da bir kaç ülke (küresel şirketleri olan ülkeler) bundan bu olumsuzluktan pek zarar görmese de (insanlarını kastetmiyorum) genel olarak etkilenmeyecek bir ülke yok gibi görünüyor. Durum böyle olunca her aydının ülkesi ve insanları hakkında kafa yoran her insanın Çin konusuna kafa yorması gerekiyor.

Kitabın Adı: Stratejinin Mantığına Karşın Çin’in Yükselişi, Yazar: Edward N. Luttwak. Kitabı değerli kılan şey, elbette içinde yazılanlar. Tabi Çin hakkında daha çok kitap okumakta fayda var.

Yine aynı şekilde Yahudilerin göçünü anlatan bir kitap. Bu kitap aslında bir hikâye tarzında yazılmış. Romanya’da yaşayan Yahudilerin 2. Dünya Savaşı başında ve savaş sırasında başına gelenler dramatik bir şekilde anlatılıyor. Şahsen kim ne derse desin, Yahudiler benim daima saygımı kazanmıştır. Nedeni basittir. Sayısal olarak bu kadar az, diğer uluslar üstünde hemen hemen taraftar kazanmak adına asla saldırgan olmamalarına rağmen bu kadar başarılı olmaları kim ne derse desin, bende sempati uyandırmıştır. Hemen her Türk devletinde her zaman sempati uyandırmış olsa gerek ki altıncı asırdan sonra Bizans’ın kovduğu Yahudiler Hazar Türk İmparatorluğuna sığınmış hatta önemli sayıda Türk Yahudiliği seçmiştir (Bazı tarihi kaynaklar o zamanki, imparatorluk içindeki Türklerin yüzde otuzunun Yahudi olduğu söyleniyor) Diğeri yine Endülüs’ün yıkılmasından sonra 1485 yılları civarında dönemin Osmanlı İmparatoru donanma göndererek Yahudileri getirip başta İzmir civarına yerleştiriyor. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşında da oldukça fazla sayıda Yahudi’nin kurtulması için başta zamanın Paris başkonsolosu olmak üzere çoğu Türk kamu görevlisi seferber oluyor. Belki de akraba oluşumuzdandır! Araplarla dindaşsak, Hazar Yahudileriyle kardeşiz ne de olsa!

Kitabın adı: Struma ve yazarı: AARON NOMMAZ

Üçüncü olarak da Osmanlı’nın özellikle son dönemlerinde yıkımının en önemli aktörlerinden İngilizlerin Osmanlı coğrafyasında yapılan misyonerlik ve casusluk şebekesininim faaliyetleri ve belli başlı ajanların çalışmaları kendi kitaplarından da alıntılar yapılarak anlatılıyor. Adamlar 17. Aşırın başında Kürtler ve Araplar arasında yapılacak faaliyetler için üniversitelerinde kürsüler kuruyor, bölgenin dillerini, dinlerini, özel hassasiyetlerini özel olarak yetiştirdikleri elemanlarına öğretip sahalara gönderip yıkımı başlatıyorlar. Şu anda ne durumda olduğumuzdan pek haberimiz yok! İşler bittikten sonra haberdar oluyoruz. Gerçi oradan, İngiltere ve Amerika’dan gelen orada yetişen ciddi oranda görevli olsa da kim kimin tarafında belli değil. En azından biz sıradan insanlar İngiliz arşivleri yazdığında daha iyi öğrenmiş olacağız. Artık sır değeri kalmayan bilgileri nasılsa bilmemiz gerektiği kadar açıklıyorlar..

Kitabın adı: İngiliz Ajanlar. Kitabın Yazarı: Bora İyiat. Kripto Yayınlarından çıkmış. Tavsiye eder miyim? Elbette ederim. Okumak gerekir. Sonra da yazmak. Söylenmemiş bilgi nedir sanki toprak altında çürümekte olan tahıl daha değerlidir. Çürük tahıl, en azından gübre olur.

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..