Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '09

 
Kategori
Haber
 

Üç Maymun'un Oscar'la imtihanı

Üç Maymun'un Oscar'la imtihanı
 

Bu sahne umarız Oskar'da tekrarlanır...


Bazıları soruyor. Anlatayım, hayır, sinemaya olan yakın ilgim İletişim Fakültesi'nde başlamadı. Ben fakültede daha çok fotoğrafçılıkla uğraştım. Canon A-1 bir makinem vardı. Üç tane de farklı merceğim. Deliler gibi, ki benim hayat temamdır delilik ve sokak arasındaki bağ, sokak sokak dolaşıp kapılar-ışık-insanlar-sokak arasındaki ilişkiyi fotoğrafladım. Kudüs'e yaptığım ziyarette sanırım arayışımın zirvesine ulaştım. Kapıdan çıkan, içeri giren insanlar, kapı üzerindeki yazılar, iki farklı alan arasındaki kapılar, ev kapıları, sur kapıları vs... Sonradan delilik-sokak arasındaki ilişkiye daha çok kafa yordum. Kendi çevremdeki Deli Ali ve Deli Yılmaz örneklerini gözümün önüne getirdim. Neyzen Tevfik'i bir süre içselleştirdim. Ondaki paradoksları, film dilindeki adıyla aksiyonu ve dramayı, çatışma halini sorguladım. Niçin deliler sokaklarda hayat bulur, deliliklerini sokaklara taşır... Senaryo jargonunda iç mekan olarak deliliği, dış mekan olarak sokakları paradigmalaştırdım. Deliliğin sokak denen yaşam boyutundaki izdüşümlerini ve arayışları üzerine malzeme toparladım. Delilik payesinin anlamını sokakları sözlük edinerek araştırdım... Bunları çoğunlukla kızgın anlarımda yazdığım şiire yansıttım. Tabir yerindeyse kızgınlığımı çoğunlukla şiirden çıkarttım.

Sinema sonra geldi. Hatta Foucault'nun delilik, modernite ve medeniyet üzerine yazdıklarını dahi okumamıştım daha o zaman. Seyrettikçe ve öğrendikçe senaryo yazarlığını çok önemsedim. Hatırlıyorum, Syd Field'in kitaplarını nasıl da heyecanla okumuştum. Onun paradigma dediği şeyi, iyi bir filmin yapısını, başını-sonunu... Sonra birkaç kısa film yazdım, bir kaçını geliştirdim ama bitirmedim... Üç tane de uzun metrajlı film sinopsisi yazdım. Karakterlerini çizdim... Mekanları hatta 'casting'ni bile düşündüm... Ama yönetmen denince hiçbir zaman aradığım isme ulaşamadım. Yahu kendi kendine gelin güvey niye oluyorsun diye söylenmeyin.. Heves işte... Hala film çekmek istiyorum, hala senaryo yazmak istiyorum...

Ta ki Mayıs Sınıntısı'nı seyredene kadar bu iç arayış sürdü... Keşke dedim kariyer olarak film yazarlığını seçseydim.. Şu tasarladığım filmleri Nuri Bilge Ceylan çekebilseydi... Bu heves dua boyutuna ulaştı. Onu film paradigmamın bir parçası haline getirdim. Belki Nuri Bilge'nin sinematografisine olan düşkünlüğüm, onun Türk sinema dilinin, gramerinin kurucu öğelerinden birisi olduğu hakkındaki iddialarımla paralel gelişiyordur. Benim alenen gördüğüm kapıları, Ceylan'ın filmelerinde nasıl gizemleştirdiğini ve görünmez saklı birer öğe olarak kullandığını keşfettim.

Geçenlerde Blognot'ta son derece plansız ve aklıma geldiği gibi Nuri Bilge'nin son filmi Üç Maymun üzerine bir eleştiri karalamıştım hatırlarsınız. Elbette kısıtlı ve sığ bir eleştiriydi. Ama söylemek istediğim şeyleri yavan bir dille de olsa anlatabildiğimi umuyorum. Eğer eksik bir yan kaldıysa, bu sene Oscar'ın en iyi yabancı film dalında Üç Maymun'un son dokuz film arasına kalması sanırım, hala kaldıysa anlatamadıklarımın, ne demek istediğimin bir kanıtıdır. Son yirmi yıl içinde kendi dilini oluşturduğu iddia edilen Türk sineması, kimse kusura bakmasın ama ne Züğürt Ağa ile, ne Muhsin bey ile, ne Eşkıya ile, ne Masumiyet ile bunu başarabilmiştir. Hpesi iyi birer deneme olmuştur ama başaramamışlardır. Neden diyeceksiniz? Başaramamıştır da ondan. Bu kadar basit. Tekrar, tekrar, tekrar, replikalar: seste, oyunculukta, aksiyonda, karakter yazımında, senaryoda, yönetmenlikte... Sanki toplum bir tek çatışmaya hapsolmuş... Kardeşlim bu toplum veya herhangi bir toplum sadece doğu-batı, kro-eğitimli, şehirli-köylü, aşık-maşuk çatışmasına hapsedilebilir mi? Edildi efendim. Bal gibi de edildi. Ödül toplama ve sinema dilimizin doğuşu arasında bir korelasyon kurmaya çalışmıyorum. Ona bakarsanız Üç Maymun en önemlisi Cannes olmak üzere, beş festivalden toplam altı ödül almış. Buna karşın yurtdışından onlarca festivalden ödülle dönen filmlerimiz var. Anlatmaya gayeret ettiğğim, sinemamızın hitabet gücünün Nuri Bilge, ve bir istisna olarak Türkiye ayağı olan hikayelerini Türkçe çeken Fatih Akın ile katlandığıdır.

Nuri Bilge filmlerinde bu ilerlemeyi sinema sanatını 'haza' icra ederek başarabilmiştir. Oyunu kurallarına göre oynayarak. Şimdi, 81. Oscar Ödülleri yabancı film adayları elemesinde, ilk elemeyi geçen Üç Maymun 65 film arasından ikinci aşamaya girmeye hak kazandı. Yabancı film adayları elemesinde ikinci aşamaya geçen 9 film ve ülkeleri ile yönetmenleri, ülkelerin İngilizce adlarına göre yapılan alfabetik sıralamaya göre şunlar:

Avusturya, ''Revanche'', Gotz Spielmann
Kanada, ''The Necessities of Life'', Benoit Pilon
Fransa, "The Class'', Laurent Cantet
Almanya, ''The Baader Meinhof Complex'' Uli Edel
İsrail, ''Waltz with Bashir'', Ari Folman
Japonya, ''Departures'', Yojiro Takita
Meksika, ''Tear This Heart Out'', Roberto Sneider
İsveç, ''Everlasting Moments'', Jan Troell
Türkiye, ''3 Monkeys'', (3 Maymun) Nuri Bilge Ceylan

Yabancı film ödülü adayları dahil 81. Oscar Ödülleri adayları, 22 Ocak Perşembe günü ilan edilecek, ödül kazananlar ise 22 Şubat'ta açıklanacak. Türkiye'de 'ulusal bir sinema' dili arayanlara duyurulur, Nuri Bilge Ceylan bunu film sanatının evrensel öğelerini kullanarak başarmıştır. Eğer bir filmin yönetmeni Cannes'da en iyi yönetmen ödülünü kazanıyorsa bu büyük bir şeydir, ama bir film Oscar'a 'aday dahi' gösteriliyorsa bu daha büyük bir şeydir...

 
Toplam blog
: 26
: 916
Kayıt tarihi
: 03.11.08
 
 

Nobel ödülü sahibi isimlerin bile sabah ilk iş olarak bloglarına 'bugün başıma çok ilginç bir olay g..