Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '11

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Üç şekerli insanlara hasret kalmışız!

Üç şekerli insanlara hasret kalmışız!
 

‘Bizim buralarda herkes biraz üç şekerlidir’.

Dedem ve İnsanları’nın küçük kahramanı Ozan’ın babaannesinden duyduğum bu deyimi bir kenara not edip ağlamakla gülmek arasındaki o incecik, belirsiz çizgide izlemeye devam ediyorum filmi.

İnsanlık, ortak değerler, adalet, vicdan, göç, aile ve çocukluk ve daha birçok kavram etrafında son derece nahif bir film yapmış Çağan Irmak. Belki yaşadığımız çağın hoyratlığını kanıksadığım için, belki de çevremde artık o nahif insanların kalmamasına duyduğum tepkiyle, bazı sahneleri abartılı buluyorum. Bazı sahnelerde sel olup akan duygusallığa prim vermemeye kararlıyım ama yine de yüreğimde ince bir hüzün dudağımın ucunda nostaljik bir gülümseme ve kalbimde iyi duygularla çıkıyorum salondan.

Tuttuğunuz ilk kişiye iyilik yapmak arzusu uyandırıyor film ve daha birçok arzu. Mesela dünyayı yıkıp en baştan yeniden kurmak ya da sevgi, güven ve sadelikle örülü yeni bir dünya kurmak.

Oyunculuklar öyle etkileyici ki, o karakterlerin hayatınızda olmasını istiyorsunuz.

Çağan Irmak’ın sırrı burada. Herkesin başından geçmiş ya da geçebilecek basit bir hikayeyi alabildiğine sadelikle ve büyük oyunculuklarla anlatabilmek.

O, üç şekerli bir insan.

Egeliler’e özgü olduğunu sandığım bu deyimin karşılığını hiçbir yerde bulamadım. Babaanne’nin sözlerinden anladığım kadarıyla yaşama bağlı, özü sözü bir, gözü pek ve kocaman kalpli insanlar için kullanılıyor. Hafif de çatlak manasında belli ki…

Kim olduğunun ve ne iş yaptığının önemi yok. Filmin bana fark ettirdiğibir duygu da ‘üç şekerli’ insanları ne çok özlemiş olduğum…

Nerelerdesiniz?

 Contemporary İstanbul kafa karıştırıyor!

Contemporary İstanbul, geçtiğimiz haftanın sanat olayıydı. Açılış günü, Lütfi Kırdar’dan içeri girer girmez tanınmış bir küratöre rastladım. İzlenimlerini sorduğumda yüzünü hafiften ekşitti: Çok yüzeysel ve ticari maksatlı bir fuar!

Cümle içindeki çelişki şaşırttı beni. ‘E bir fuarın ticari olmasından daha doğal ne olabilir ki’ diye sormak isterdim ama biraz gergindi.

Az sonra bir sanat sever arkadaşıma rastladım, heyecanla bana etkilendiği eserleri anlatmaya başladı ve Cİ’nin Bienal ayarında bir sergi olduğundan bahsetti.

Her iki yorumu da abartılı bulabilirsiniz. Ama belli ki Cİ’nin algısında bir karmaşa var.

Bence bu karmaşa onu daha çekici hale getiriyor.

Fuar mı, sergi mi?

Bu sorunun yanıtını ziyaretçi veriyor.

Bu yıl olağanüstü heyecan yaratan bir Cİ yoktu karşımızda.

Kendi adıma kazancım 70. yaşı kutlanan, Onur Konuğu Komet’i daha yakından tanımak oldu.

Onun şair tarafını, hınzır ve genç kişiliğini bir kez daha keşfettim.

Ortadoğu ve Arap ülkelerinden katılan galerilerin sergilediği işlerden, genç Türk çağdaş sanatçıların giderek ilerleyen çizgisinden etkilendim.

Gelecek yıl biraz daha heyecan dozu yüksek, kavramsal çerçevesi daha belirgin ve organizasyon zaaflarını çözmüş bir sergi/fuar görmeyi hayal ediyorum.

Türkiye’nin Freddy Mercury’si…

Son 20 yıldır her 24 Kasım günü yastayım. Hayranı olduğum Queen’in solisti Freddy Mercury’nin 1991 yılında hayatını kaybettiği tarih bu. O gün Queen şarkıları dinlenir, Mercury’le ilgili hafıza tazelenir, şarkı sözleri gözden geçirilir ve üzerinde bir kez daha düşünülür. Her Queen şarkısının hayatımın bir dönemine tanıklık ettiği düşünülürse bir çeşit geçmiş muhasebesine döner sonunda bu yas.

Bu yılki anma etkinlikleri kapsamında, Queen dostu birkaç arkadaşımla, Selçuk Sami Cingi’nin Babylon’daki Queen Tribute konserine gittik. Cingi’yi dinlerken sürreal bir durum yaşıyorsunuz. Gözlerinizi kapatın, Freddy Mercury şarkı söylüyor. Yorum farkı var tabii ama ses ta kendisi. Ne eksik ne fazla. Türk rock’ının başarılı isimlerinden Cingi.  Sadece olağanüstü sesi ile değil sahne hakimiyeti, izleyici ile diyalogu, rockçılara has ‘cool’  tavırları ile dinleyicisini etkiliyor, hayran sayısını artırıyor.

www.twitter.com/suleyucebiyik

 
Kayıt tarihi
: 16.07.10
 
 

Milliyet Yazar..