Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '09

 
Kategori
Güncel
 

Uçak kazasının düşündürdükleri

Uçak kazasının düşündürdükleri
 

Uçak


THY'na ait Tekirdağ uçağının, Amsterdam Havaalanı'na inişe geçtiği sırada hızla irtifa kaybederek piste beşyüz metre uzaklıktaki bir tarlaya inmesi dokuz cana maloldu. Keşke uçağımız piste ulaşabilseydi de bu olay hiç yaşanmasaydı.

Şüphesiz ki sonuç, acı ve hüzün vericidir. Kazada, bazı insanlar hayatlarını, bazıları da yakınlarını kaybetmiştir. Yitirilen babalar, kardeşler, eşler artık bir daha evlerine dönemeyeceklerdir. Çünkü araya ölüm girmiştir ve ölüm, vuslatı olmayan bir ayrılıktır.

Ben, bu olaydan sonra bazı şeyler öğrendiğimi ve bunları sorgulamam gerektiğini düşünüyorum.

1- İniş yapan uçaklar, "wake türbülans" denilen bir anafor oluşturuyormuş. Bu yüzden, birbirini takip eden iki hava taşıtı arasındaki zamanı ve mesafeyi iyi ayarlamak gerekiyormuş. Aksi taktirde, öndeki uçağın yarattığı türbülans arkadaki için büyük tehlike arzediyormuş. TALPA yetkililerinin anlattığına göre, Tekirdağ'ın yönlendirildiği piste kısa süre önce, "wake türbülansı" yüksek olan bir uçak inmiş.

Sağ kurtulan yolcuların anlattıklarıyla TALPA üyelerinin değerlendirmelerini karşılaştırdığımızda, uçağın düşmesine sebep olan etkenin "wake türbülans" olduğu uzak bir ihtimal gibi görünmüyor. Çünkü bazı yolcular, "uçağın inişe geçtiği sırada türbülansa girdiğini veya girmiş gibi sarsıldığını" söylüyorlar.

Bunlara ilaveten Hollanda'lı bir yetkili, uçaktaki benzinin bitmiş veya motorun arızalanmış olabileceğini ima etmiştir. Pilot ile ATC (1) arasındaki haberleşme basında yer aldığı halde, kuleyle irtibat kurulup kurulmadığı hakkında bilgi verilmemiştir. Tekirdağ'ın önündeki uçağın, iniş saatinin değiştirildiği iddia edilmiştir. Bütün bunlar doğruysa, ortada gizlenmeye çalışılan bir gerçek var demektir.

2- Bu kaza vesilesiyle, bizimle batılılar arasında önemli farklar olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Onların kurtarma operasyonları ve habercilikleri bizimkilere hiç benzemiyor. Adamlar, önce uçağın çevresini korumaya alıyor ve içeriye, ilgililerin dışında kimseyi sokmuyor. Anlatıldığına göre olay yerine gelen polisler, sadece emniyet şeridi çekiyor ve kazazedelerle ilgilenmiyor. Görevliler, sorumluluklarının dışındaki işlere karışmıyor. Başkalarının vazifesine müdahale etmiyor. Hatta, "kriminal" diye hala yaşamakta olan pilotu kurtarma girişiminde bile bulunulmuyor. Tabi, okuyup dinlediklerimizin ne kadarının doğru olduğunu tam tamına bilemeyiz.

Bize ulaşan haberlerden basının, olay yerine girip oradan canlı yayın yapamadığını, bizdeki gibi çarşaf çarşaf ölüm listeleri yayınlayamadığını anlıyoruz. Ailelerine ulaşıncaya kadar, hayatını kaybedenlerin adlarının kimseye verilmediğini de öğrenmiş bulunuyoruz.

Peki bütün bunlar takdire şayan kurallar mıdır? Batının sistematik hale getirdiği bu davranış kodları, tartışılmaz doğrular mıdır? Sık sık anlatıldığı gibi, onların sağlık ekipleri kaza mahalline anında ulaşabilmekte midir? Olay yerine gelen polislerin yaralılarla ilgilenmemesi, sıkışan pilotun (bilmediğimiz bir nedenle) kurtarılmaya çalışılmaması normal midir? Bence bunların hepsinin ucu açıktır ve hepsi tartışılabilir niteliktedir. Üstelik sağlık ekipleri de kaza yerine hızır gibi yetişememektedir.

Edindiğim malumata nazaran, batı dünyasının herhangi bir memuru veya amiri, görev ve yetkilerinin dışına çıkmaz, çıkamaz. Çünkü bir kamu çalışanı, üzerine lazım olmayan işlere karışmasının cezai sorumluluk getireceğini bilir ve alanına girmeyen olaylara müdahale etmez. Bu duruma göre, "kurtarma ve ilk yardım" polisin görevi değildir. Ya durum gerçekten bu şekildedir ya da bize böyle öğretilmiştir. Bu yazdıklarım, gözlem ve incelemeye değil anlatılanlara dayanmaktadır

Burada, batılının yaptığı en akıllıca şey, medyayı kaza mahalline sokmamasıdır. Olay yerine giremiyor veya olanları göremiyorsanız, yetkililerin verdikleriyle yetinmek zorundasınız. Onun için biz batı medyasında, iki koltuk arasına sıkışmış, yüzü gözü kan içinde kazazedeler ve parçalanmış ölü bedenler izleyemiyoruz. Genellikle sedyeye konmuş üzerine çarşaf ya da battaniye örtülmüş yaralılar ve fermuarı çekilmiş ceset torbaları görüyoruz. Demek ki, kurtarma esnasında neler olup bittiğine, ilgililer dışında, kimse şahitlik edemiyor. Yaralıları sıkıştığı yerden çıkarırken yanlışlıkla öldürenler, taşırken sedyeden düşürenler oluyor mu, bilemiyoruz.

Şimdi bir de bize bakalım. Allah göstermesin, ülkemizde bir uçak düşse, kaza yerine ilk ulaşan büyük ihtimalle medyamız olacaktır. Farzı muhal, polis önceden gelip emniyet şeridi çekse bile, medyamız bunu kesinlikle takmayacaktır. Çünkü basınımızın bu konularda dokunulmazlığı vardır. Muhabirlerimiz, izlenme oranını artırarak kanallarına itibar kazandınmak, bu sayede ünlerine ün katmak için bulabildikleri uçak parçalarının üzerine çıkıp, etrafa dağılmış cesetlerin, can çekişen yaralıların görüntüleri eşliğinde canlı yayın yapmak zorundadırlar. Zira bu yayınların seyredenlerde oluşturabileceği muhtemel travmalar rating karşısında hesaba katılmayacak kadar önemsizdir.

Kaza yerine ulaşabilen her yuttaş, kurtarma ve ilk yardım operasyonuna tereddütsüz katılacaktır. Burada ilgili ilgisiz, yetkili yetkisiz, becerikli beceriksiz insanlarımızın hiç birinin iyi niyetinden şüphe yoktur. Ne var ki, iyi niyet her zaman müsbet sonuçlar vermemektedir.

Şimdi, "ilk yardım benim görevim değil" düşüncesiyle yaralıyı kaderiyle başbaşa bırakan batılı polisle, aynı durumdaki şahsı kurtarmak için "kendini görevli sayan" iyi niyetli vatandaşımızı karşılaştıralım. Gene, "kol kırılır, yen içinde kalır" kuralını içselleştirerek medyayı iyice sınırlayan batı anlayışı ile, bizdeki mezhebi geniş habercilik yöntemini değerlendirelim . Sonuçta, her iki yöntemde de düzeltilmesi gereken yanlar olduğunu göreceğiz. İtiraf etmem gerekirse, batılılar dahil kimse mükemmel değildir.

3- Hava-iş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin, bu olay sebebiyle kendisine fırsat doğduğunu düşünmüş olmalı ki, konuştu. Yüksek perdeden bir sesle THY yöneticilerini eleştirdi. Onları istifaya çağırdı ve nereden biliyorsa, "bu kazalar sürecektir, " dedi. Ayçin, kazada ihmali veya hatası olduğuna dair bir karine bulunmamasına rağmen, yönetimi suçlama konusunda neden bu kadar aceleci davrandı bilmiyorum. Neresinden bakarsak bakalım konuşma haklı gerekçeler içermiyor. Ancak bu konuşmadan Ayçin'in, THY yönetimine çok kızgın olduğunu, bu olay vesilesiyle içindekileri boşaltarak rahatladığını çıkarabiliyoruz.

Bildiğim kadarıyla, Hava-iş Sendikası'na üye olan işçilerin önemli bir kısmı, THY uçaklarının teknik bakımını yapmaktadırlar. Yani uçaklarımızın emniyetli bir şekilde uçmasından birinci derecede sorumludurlar. Böyle bir sendikanın başkanı sarfettiği, "kazalar devam edecektir!" sözünü, yönetimin yanlış tasarruflarıyla açıklamaya çalışsa da, meydana gelen kaza ile iddiaları arasında bağlatı kurmak imkansızdır. Çünkü ortada henüz , yönetim kurulunu suçlayacak bir delil bulunmamaktadır.

Dua etsin ki kendisi, alanda terlikle dolaşanlar, eşi üç adım geriden yürüyenler ve apronda deve boğazlayanlar kafilesinden değil. Yoksa bu sözleri ona yedirirlerdi. Üç gün mü desem, üç yıl mı desem, işte o kadar zaman, insan içine çıkamayacak duruma getirirlerdi. Ne mi yaparlardı?

"Atilay Ayçin: "Uçak çok, personel az; filo büyüyor, bu şartlarda bu personelle yeterli bakım yapılamaz, " anlamına gelebilecek sözler ediyor. Bu söz, aynı zamanda bir itiraftır. Yani "Uçakların uçması veya düşmesi bizim elimizdedir imasında bulunuyor" yollu haberler yaparlardı. Konuşmasının her cümlesinden anlamlar çıkarıp, zatını kıyasıya eleştirirlerdi. "Bu adam niye hala orda oturuyor?" diye başlıklar atarlardı. Mazallah kendisini koltuğundan bile edebilirlerdi.

Bizde desteksiz atanlar için, "köpeksiz köy buldu da değneksiz geziyor, " derler. Bence insan emniyeti elden bırakmamalı. Zira köpeksiz köy olmaz.

İşte uçak kazası bana bunları düşündürdü.

Kazada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.

Resim: www.exforum.net/aviation-havacilik-ucaklar-00

(1)- ATC: Hava trafik kontrolü (Air Traffic Control)

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..