Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uçan halı Google Earth'le Elazığ Karakoçan'a gittim...

Uçan halı Google Earth'le Elazığ Karakoçan'a gittim...
 

...


 

 

Geceydi...

Halının üzerine oturmuş, bacaklarımı uzatıp, kucağıma laptopu almış, sanal alem seyyahı olup, bi orayı, bi burayı geziyordum.

Birdenbire avucumun içimdeki fare kıpırdanmaya, ardından, halı hareketlenmeye başladı.

Aman allammm…. Önce deprem oluyor sandım ama değil, değil de… ne?

Neler oluyor böyle, balkon kapısı ani bi rüzgârla açıldı. Halı hareketlendi ve balkon kapısından uçmaya başladık.

Meğerse fare yanlışlıkla, google earth e dokunmuş.

Vallahi olmaz demeyin, oluyor. Sanal gerçeğe döndü ve semadan halı üzerinde önce apartmanımıza, mahalleye ve semtimize baktım. Ardından İzmir semalarında dolaşmaya başladım. Işıklar içinde İzmir, yukarıdan nasıl güzel görünüyor, anlatamam; yaşamanız lazım. Belki bi gece sizde, sanal âlem seyyahı olmuşken, başınıza talih kuşu konar da, bulunduğunuz bölgede, halı üzerinde uçarsınız. Sonra nereye isterseniz gidersiniz. Öyle de bi özelliği var, nereye isterseniz götürüyor.

Halı dile geldi; “rotamız nereye?”

Normalde hemen “İstanbul” derdim. Ama gün, o gün değil.

“Hemen Elazığ, Karakoçan, Okçular köyü…” dedim.

Semada uçmaya başladık. Dere, tepe, ovalar, dağlar, şehirler, kasabalar, köyler aştık.

Bursa semalarında “K” ile karşılaştım. Evet “K” da paylaşımcı değil, ismini paylaşmamı istemedi. “N’abber K, hayrola nereye, böyle?” dedim. İstanbul’a Yeşilköy’e…

“B” ye mi gidiyorsun?” “Evet” dedi. “Hayır” dedim. “Benimle geliyorsun,” “nereye?” der gibi gözlerime baktı. “Elazığ’a” dedim.

“Seni kınıyorum” ilkokulda öğretilen “orda bir köy var uzakta / gitmesek de, görmesek de / o köy bizim köyümüzdür / şarkısını, ne de benimsemişsin, olmaz olsun böyle bencil şarkı…” Bu işte bi yalancılık var…

“Tamam” geliyorum, dedi. Biz halılarımızın üzerinde, yanımızdan zaman zaman uçaklar geçerken, Elazığ Karakoçan’a geldik bile.

Her yer yıkılmış, insanlar yakınlarını, kaybetmiş. Deprem vurmuş hayatları, hayır aslında, depremden önce onları terör ve fakirlik vurmuş.

***

Evler sizin de gazetelerden gördüğünüz üzere, kerpiç. Sağlık ocağı betonarme fakat o da yıkılmış. Sanki kartondan yapılmış gibi. Tam ihale işi anlayacağınız.

8 şiddetindeki Şili’deki depremde, 800 kişi öldü. 5.9 luk depremde 41 kişi… Varın orantıyı siz kurun.

Ah dedim şurda her şeyi cevaplayan bi adam olsaydı.

Neden bu durumdayız? Neden evler hâlâ kerpiç?

Neden bu insanların kazançları yılda 2.000 tele?

Ve neden, Elazığ’da deprem olduğunda, olası İstanbul depremi akıllara geliyor? Fay hattı başka şehirlerden geçmiyor mu? Yoksa başka şehirlerden geçen fay hattı, çoktan kırılmış da, kimsenin haberi mi yok, yoksa bilmezden gelmek, geniş bünyelerin, ferahlığına ferahlık mı katıyor?

Elbette…

***

Terör…

İnsanların ana gelir kaynakları hayvancılık ama terör yüzünden hayvancılık yapamıyorlar.

Çünkü terör yüzünden yaylaya çıkmalarına izin verilmiyor.

Tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye, ne tarım yapabiliyor ne de hayvancılık.

Dolayısıyla üretime katılamıyor…

Bakın depremden, ülkemizde artık hayvancılık yapılamadığına geldik.

Hayvancılık yapılamayınca, et ithalatı yapılıyor,

Olmadı mevcut at ve eşekler kesiliyor…

***

Güzel Ülkemdekileri, Mutsuz Edenler…

Biz buna kısaca G.Ü.M.E giden hayatlar diyoruz…

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..