Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '11

 
Kategori
Güncel
 

Ucube heykel meselesi ve gerisinde yatanlar

Bana mı öyle geliyor yoksa gerçekten öyle mi? 

Başbakan, başkalarının yazdığı, duruma göre ne söylemek gerekiyorsa onun yazıldığı, bol bol boş edebi sözle birlikte, yoğun olarak, kendilerinden farklı düşünenlere karşı hakaret edildiği ya da hakaretamiz lafların yerleştirildiği metinleri büyük bir coşkuyla söylemeyi devam ettiriyor. 

Erdoğan'ın bir psikopatolojisi var mıdır yok mudur bakmak lazım. Onun düşünsel kodları, önyargıları, angajmanları, şu anki düşünme sistematiğini nasıl belirliyor, kimlere hangi nedenlerle, neden kin duyuyor, nasıl bir propagandanın etkisinde kaldığını düşünmek gerekir. 

Çünkü Erdoğan başkalarını hakaret ile suçlarken kendisi hakaret ediyor, başkalarını antidemokratlıkla eleştirirken kendisi alasını yapıyor. Başkalarını ayrımcılıkla suçlarken, kendisi hasını yapıyor. Başbakan'ın bütün bu çelişkili söyleminin altında yatan temel şey neden diye sorsak, bunun cevabı, kendi tutarsızlıklarının yanında bir vurgu olarak, konuştuklarını kendisinin düşünüp kaleme alıyor olmaması gösterilebilir. Politik olarak işe gelen neyse, Erdoğan'ın metinlerini yazan kişiler, görevlerinin olağanlığını hayli aşarak dile getiriyorlar. Bu Başbakanın belli kesimlere olan nefretiyle de besleniyor. Böylece önümüzde, birbiriyle çelişan, pragmatist, dil oyunları içeren tonla konuşma ortaya çıkıyor. Çünkü başbakanın konuşma yapma konusunda geveze olmadığını kimse söyleyemez. 

Erdoğan bu hakaret içeren ve aşağılayıcı üslubu yıllardır sürdürüyor, ve vazgeçecek gibi de görünmüyor. Vazgeçemez çünkü niteliği o. Ama ilginç olan hiçbir kimse Erdoğan'a bu olayın psikopatolojisi üzerinden cevap vermiyor, kimse onun gibi ona cevap vermiyor. Hatta kimse doğru düzgün cevap bile vermiyor. Neden acaba? 

Bu saygıdan mıdır, korkudan mı, söz mü üretilemiyor, olay mı görülemiyor? Yoksa, bunu yapacak adam kalmamış olmasından mıdır? Bunu kim yapabilir? Basın, sanatçılar, mizahçılar, başka sivil toplum örgütleri, ya da bağımsız aydınlar. Ama bu güruha şöyle baktığınız zaman bunu yapacak hiç kimse olmadığını görürsünüz. Basın büyük ölçüde tek sestir. Ülkede prof. diye anılan ama aydın olabilecek kapasitede adam yoktur. Olduğunu sandıklarınızdan da, garip bir şekilde, bu konularda kolay kolay ses çıkmamaktadır. Ya mizahçılar, ağzı kulaklarına kadar vararak espri yaptığını sananlara öylesine prim verilir ki, öyle büyük mizahçı diye sunulur ki, ama politik ve eleştirel mizahtan eser göremezsiniz. Ülkede bir kapasitesizlik ve adeta bir sindirilmişlik vardır. 

Bunun son örneğini bu heykel tartışmasında gördük. 

Başbakan, açık bir şekilde bir sanatçının sanat eserine, ucube diyerek, sanatçının kişilik haklarına ve oradan da, o heykelin, kendi zihin dünyasında simgelediği ya da sembolize ettiği kesimlere ya da düşüncelere hakaret ederken, hiç kimse, ona, dişe dokunur bir cevap vermedi. Nerde bu sanatçılar, milliyet ve din özgürlüğü dışında, yaratma, ifade, düşünce özgürlüğünü, sanatın ve sanatçının özgürlüğünü savunanlar? Tarihin en büyük devrimcileri bunlar değil midir, neden kimseden doğru düzgün ses yok? Karşımızda vandalist bir başbakan durmuyor mu? 

Bırakın aleyhte doğru düzgün ses çıkmasını, öyle yıkama-yalamalar çıktı ki, Erdoğan'ın, bir esere ucube demesinin kişisel beğeni ifadesi olduğunu, buna hakkı olduğunu ama esas o eserin yıkılmasını söylemenin hakkı olmadığını söyleyerek, bunların ağızlarına bakan, beyinlerini, kıçlarına minder yapanlara kanaat verdiler. 

Bu yazıda birinci nokta bu iki durumdur: Yani, Erdoğan, devamlı olarak hakaret ettiği halde, hiç kimsenin ona doğru düzgün cevap vermemesi ve ikinci olarak belli kesimlerin onu adeta bir tür koruma altına almasıdır. 

İkinci nokta ise heykel ile ilgili olarak bu yıkama-yalamacı yorumlarının yanlışlığı. 

Mesele şudur: Estetik beğeni, insan doğasına sahip her varlık için geçerli olan bir kavram. Biz bir eser karşısında ona ilişkin beğeni duyabilir ya da duymayabiliriz. Bunun hiçbir mutlak ölçütü yoktur. Hiçkimse bir şeyi beğenmek zorunda değildir. 

Recep Tayyip Erdoğan da, elbette, bir eseri beğenir ya da beğenmez, kimse, buna karışamaz. 

Ancak Erdoğan, bu sözkonusu heykel ile ilgili olarak, bireysel, kişisel bir beğeni düzeyi ifade ediyor durumda değildir. Önemli nokta burasıdır. Bilakis, kamuya açık şekilde, başbakan sıfatıyla, bireysel kimliğinin ötesinde siyasal kimliği ile beyanatta bulunuyor. 

Hiç kuşkusuz Başbakan, Başbakan değil de, salt AKP başkanı olsaydı da buna hakkı olabilirdi. Çünkü AKP başkanlığı kamusal bir iş değildir. Oysa başbakanlık kamusal bir iştir. Yani, başbakan, belki o heykeli yapan kişinin de verdiği oyla seçilmiş bir kişidir. O esere karşı kendisi taraf olamaz. O eseri harika görenlerin de, o eseri beğenmeyenlerin de bu tercihlerini ifade etme, onları koruma ortamını oluşturmakla görevli kişidir. 

Başbakan tam da, bir esere ucube diyenleri engellemekle görevli kişidir. Çünkü eserin ve sanatçının hakları sözkonusudur. Ülkeyi yönetmek bu değilse başka nedir? 

Bu nedenle, başbakan, taraflaşmış, görevini kötüye kullanmıştır, kamusal bir konuyu siyaseten istismar etmiş ve halkı o esere ve sanatçıya ve oradan da sembolize ettiği değerlere karşı kışkırtmıştır. 

Başbakanın o esere ucube deme hakkı sadece, bireysel düzeydedir. Örneğin bireysel arkadaşlarına, çevresine bunu rahatlıkla söyleyebilir ve onu bunu söylemekten kimse alakoyamaz. Ama kamusal olarak kamuya açık şekilde hakerat içeren ifade ile bir bildirim yapması, kesinlikle hakarettir ve halkı kışkırtmadır. 

Öte taraftan, Başbakan, bireysel olarak bir esere ucube deme hakkına sahiptir dedik, ama bir başbakanın bir esere böylesi ifadelerle yaklaşıyor olması, bize ne tür bir insanın ülkeyi yönettiği yolunda ipucu vermesi bakımından önemli görmek gerekir. 

Son bir nokta, deniyor ki; başbakan ucube dedi, ama buna bireysel olarak hakkı vardır -ki yukarda hakkı olmadığını göstermiş olduğumu düşünüyorum- esas yapmaması gereken, o eserin yıkılması yönündeki talebidir. 

Bu, ya olayı kavrayamayan, ya da yalakalıkta sınır tanımayanların akıl süzgecinden çıkabilecek bir bakış. 

Bir durumu, yüz ayrı şekilde ifade etmek mümkündür. Buna biraz ironik dersek, edebiyat denir. Kelimelerin görsel farklılıkları, her zaman anlam farklılıkları yaratmaz. Başbakanın, bir esere ucube demesi ile, onun yıkılmasını istemesi iki ayrı şey değildir. Tam olarak aynı şeyin iki farklı edebi ifadesidir. 

Özce ve nitelikçe aynı olan bu iki kavramı, sırf kelimelerin görünüşteki farklılığından hareketle iki ayrı özmüş gibi görüp başbakanı belli oranda aklamak, onu koruma altına almaktır. Yukarda kimlerin hangi nedenle bunu yaptığını zaten söylemiştim. Siz artık hangisine sokarsanız! 

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..