Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '12

 
Kategori
Blog
 

Uçun kuşlar uçun Ağva'ya doğru

Uçun kuşlar uçun Ağva'ya doğru
 

Bu yıl leyleği yuvasında otururken gördüm. Ona rakip olmaktı niyetim amma yarışta bu kez kırlangıçlar galip geldiler. İstanbul’a değin bana eşlik ettiler.

Yine bir MB Yazarları toplantısı, yine İstanbul ve yine yeniden o muhteşem,  görkemli, eşsiz şehirle buluşmam…

‘’Aboneyim abone’’

Sevgili Sema Şener, candanlığına, dostluğuna, sevgine ve organize ettiğin birlik ve dayanışmanın zirve yaptığı toplantılara…

4 Mayıs Cuma sabahı, serin, sisli ve de puslu bir İstanbul sabahına merhaba dedim. Özlem dolu duygularla İstanbul’la kucaklaştım.

Üsküdar, Salacak sahilinde; görüntüsü kâh beliren, kâh kaybolan Kız Kulesinin siluetine, Avrupa Yakasının muhteşem tablosuna karşı, denizin laciverte dönüşmüş rengi ve süzüm süzüm süzülen martıların arasında yaşadım İstanbul’u doya doya.

Dur! Dedim kendi kendime. Yaşanacak ne günler var daha…

&&&

5 Mayıs sabahı aldı biz bir telaş, Üsküdar İskelesi’nde buluşulacak. Yolculuk var Ağva’ya doğru. Sema’nın başarılı organizasyonunun bir başka bölümü. Kiraladığı minibüs ile koyulduk yola, şen şakrak, güle oynaya…

Hani o İstanbul’un, göğü delen konik, prizmatik, kübik devasa yapılarını ardımızda bırakıp, Karadeniz’in sağlı sollu her yanı kaplayan doyumsuz güzellikteki yemyeşil örtüsünü seyrede seyrede, oksijen dolu havasını soluyarak, yol aldık ki… Nasıl bir manzara Allah’ım? Beton yığınlarına ve yangınlara kurban olmaması için dua ettim. Şimdi anlatmaya kalksam, dökmek ne mümkün satırlara. Yaşamak ve görmek gerek.

Ağva’ya varmadan önce, Kilimli koyuna gittik. Alabildiğine mavi, alabildiğine yeşil ve doğa harikası bir manzara. Bakir, ıssız bir koy. Biz dalgaların şekilden şekile soktuğu kayaların görüntülerini, çakıl taşları ile bezeli kıyıyı ve turkuaz rengi denizi keşfederken, gruplar halinde insanlar gelmeye başladılar. Hatta bazıları denizin davetkâr güzelliğinin cazibesine dayanamayıp, yüzmeye bile kalkıştılar.

Kilimli koyundaki o eşsiz manzarayı hafızalarımıza nakşedip, fotoğraflarla anılarımıza kattıktan sonra Ağva’da aldık soluğu.

Kimimiz gezdik kıyıda, çarşıda, kimimiz hoşsohbetler ettik çay bahçelerinin sakin ortamında.

&&&

Bu güne değin taşıdığım duyguları ve düşüncelerimi tüm samimiyetimle ifade etmekten asla imtina etmedim. Bu yazımı da aynı hislerle kaleme alıyorum.

Yaşamımız süresince ki hele de ben, yolun yarısını çoktan aşmış biri olarak ifade edebilirim ki, türlü zaman ve mekânlarda, çeşitli vesilelerle, yolumuzun kesiştiği çok dönem yaşa(dık)dım. Kimileri ile arkadaşlık ve dostluk adına uzun süreli yol arkadaşlığı yaptık ve yapmaktayız. Kimilerini de değişik nedenlerle ardımızda bırakmak zorunda kaldık.

Ömür denen iki kapılı handa, yürürken gündüz gece, yaşarken acı, tatlı mevsimleri, yılları… Zenginliğimize zenginlik kattık, dostluk adına. Taşıdığımız en ulvi duygularla, ön yargısız, art niyetlere, hasede ve kıskançlık denen illete geçit vermeden, tabii ki kişilik haklarımızı ve onurumuzu da zedeletmeden, dostlar edindik, dostlukları sonsuza değin yaşatmaya çalıştık ve çalışmaktayız.

Milliyet Blog’da bir yazan olduğum için kendimi çok şanslı addediyorum. Ve… MB sayesinde gerek yazılarla ve yorumlarla, gerekse toplantılar vesilesi ile kıymeti ölçülemeyecek derecede ve benim için çok değerli dostlara sahip oldum.

İyi ki buradayım, iyi ki varsın MB ve iyi ki sizleri tanıma şerefine nail oldum arkadaşlarım.

&&&

Gelelim Ağva toplantısına; Ağva’nın içini dolaştıktan sonra son durağımız Mints Otele geldik ki otelin işletmecileri ve de çalışanlarınca sıcacık bir karşılama ile karşılandık. Göksu deresinin kıyısında dostluğun, bilgi ve birikimlerin paylaşıldığı muhabbetlerde bulduk kendimizi.

‘’Bir fincan kahve olsam, kırk yıl hatırım var mı?’’

İçeride şarkılar söylenirken, yemyeşil sularında mehtabın ışıklarıyla dans ettiği Göksu ile yarenlik yaptım zaman zaman. Bu meyanda Hıdırellez için dilek tutmayı da unutmadım.

Sema’nın sürprizleri biter mi? Sabahın seher yeli arkadaşım… Ertesi sabah, Kadırga koyunun koynunda bulduk kendimizi. Traverten şeklinde dik ve sarp kayalardan deniz kıyısına inilen, bir başka cennet köşesi. Uçsuz bucaksız deniz ve şahane bir manzara… Tabii ki o kayalardan inmek için cesaret gerekirdi ve arkadaşlarımızın birçoğu seke seke indiler, ben de kuş bakışı izlemekle yetindim.

‘’Bana sabret diyorlar!’’

Ben sabır taşı mıyım?’’

Elbet gider bu kilolar…

Zor dostum zor!!!’’

Hıdırellez şenlikleri yapılırmış çevre köylerde, hele de bir heves, bir heves bizlerde. Koyulduk yola sevinçle. Ne mümkün! Araçların yoğunluğu, İstanbul trafiğini aratmayacak ölçüde. Usul usul döndük geriye. Son durağımız yol üzerindeki Ateşim Gözleme. Zümrüt yeşili ağaçların arasında, doğayla baş başa. Tahta sandalye ve masalarda, günün son demleri ve de tekrar buluşmak dilekleri ile son veda…

‘’Sigaramda duman duman, kadehimde yudum yudum…

Sizi hatırlıyorum, sizi hatırlıyorum…’’

&&&

Biz dört kafadar; Sema, Şükran, Macide ve bendeniz… Soluğu aldık Ballıkayalar’da. Doğal sit alanı ilan edilmiş bir başka doğa harikası. Acaba dedim bu sarp kayaların arasından köpük köpük çağlayan sulardan bal mı akıyormuş da, adını Ballıkayalar koymuşlar.

Nasıl anlatsam?

Resmetmeye kalksam.

Her ne kadar fotoğraflasam da yine de anlatamam. Yolunuz düşerse İstanbul’a, Karadeniz kıyılarına. Bu muhteşem doğa manzarasını görmeden, geçmeyin sakın ola…

Değerli arkadaşlarım; birçoğunuzu yeni tanımış olmaktan ve tanıdığım diğer arkadaşlarımı da yeniden görmekten, bu denli nezih ve neşeli ortamı sizlerle paylaşmış olmaktan dolayı sonsuz mutluyum, onurluyum ve kendimi çok şanslı addediyorum. Teşekkürlerimi ve sevgilerimi gönderiyorum hepinize.

İzninizle;

Satırlarıma son noktayı koymadan önce; Sevgili Sema Şener’e, gönlündeki sırça sarayı bana açtığı, sımsıcak yuvasında gösterdiği mükemmel ev sahipliği, bugüne değin yapmış olduğu toplantılarda ve bu son toplantımızda da sarf ettiği emekleri için minnettarlığımı ve teşekkürlerimi ifade etmek isterim. Canım arkadaşım…

Toplantıyı nihayetlendirdik amma benim İstanbul maceram bitmedi! İstanbul’u keşif turlarımda, zaman ayırıp bana mihmandarlık eden Sema’ya, Şükran’a ve Hatice arkadaşıma da teşekkürlerimi sunuyorum.

Meleklerin Sultanı canım Sabiha Rana, yoğun çalışmalarının ve değerli zamanının içerisinde; bana zaman ayırdığın o eşsiz saatler için de sonsuz şükranlarını sunuyor, seni ve melekleri sevgi ile kucaklıyorum.

Bitmedi!

İstanbul biter mi? Ne gezmekle ne de yazmakla…

Devam edecek :))

‘’Ah İstanbul, İstanbul olalı…’’

İtirafımdır… Bu yaştan sonra, sana bin kat artan hayranlığımı…

 

Sevgi ve saygılarımla…

Ayşen Arslangiray Kura

11 Mayıs 2012/ Kuşadası

 

 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..