Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uçurtmalar yapacağız rengarenk

Uçurtmalar yapacağız rengarenk
 

Uçurtmalar yapacağız rengârenk…


Kuyrukları fırıl fırıl uçurtmalar…

 

Sahi, sen bilmiyorsun değil mi; bu kasabada uçurtma yapamayan çocuklar var. Bu kasabada, şöyle şen kahkahalarla kalabalık bir şekilde uçurtma yapıp, babasıyla birlikte koşup uçurtma uçuramayan çocuklar da var.

 

Bu kasabada bazı babalar, cep telefonlarının videosuna çekerken çocuklarını, uçurtma uçuramayacaklarını bilmenin kahreden hüznünü yazarlar gözyaşlarıyla… Sen bilmiyorsun bunu değil mi; bilmiyorsun…

 

Bak açık söyleyeyim, aslında ben de bilmiyordum. Düne kadar ben de tıpkı senin gibi, bütün babalar çocuklarıyla uçurtma uçurabiliyor sanıyordum. Ya da tam tersinden söyleyeyim: Bütün çocukların, babalarıyla uçurtma uçurabileceklerini sanıyordum.

 

Sahnede bale yapan zihinsel engelli kızını elindeki telefonun videosuna kaydederken, insan vicdanın en ortasına, ta ortasına balyoz gibi bıraktığı hıçkırıklarını duyana, gözlerinden ip gibi süzülen gözyaşlarını görene dek bir babanın; bilmiyordum…

 

Bak, parantez içinde bir itirafta bulunayım sana: Savaş muhabirlerinin en zor işi yaptıklarını da sanırdım ben. Bir savaş fotoğrafı çekmenin çok çok zor olduğunu sanırdım. Oysa nerede ve niçin bulunduğunu bilerek yaptığın işler o kadar da zor değilmiş. Vallahi bak! Hani mesela savaşın fotoğrafını çekerken biliyorsun ya aslında bir savaşın tam ortasında olduğunu, işin kolay aslında bir bakıma… Durağan, sakin, “herhangi bir gün”den birinde, mesela bir okulun salonunda fotoğraflamaya çalıştığın bir babanın esmer yüzünde şak diye uyanıverince birdenbire ‘nerede’ olduğuna, yani adını hiç bilmediğin bir savaşın aslında tam ortasında olduğuna… Asıl zor olan buymuş…

 

Mutlaka sana da olmuştur, gördüğün anda yüreğine demirden bir oya gibi işleyen bazı yüz ifadelerinin hayatın boyunca belleğinden çıkmayacağını daha o anda anlamışsındır. Gurur, mutluluk, başarı, hüzün, burulma, çaresizlik, isyan, umut, keder, yarım kalmışlık, yarım kalacağını anlamışlık… bütün bunların aynı anda toplandığı bir yüz ifadesini, hayatın boyunca belleğinden silemeyeceğini hemen oracıkta anlamış, hissetmişsindir.

 

Ha aklıma gelmişken; hani az önce “insan vicdanının ortasına” demiştim ya, hah işte, oradaki ‘vicdan’ın acıma duygusuyla, “ah canıııım yazıııık, kıyamaaaaaam” tuhaflığıyla ilgisi yok. Yok yok, gerçekten yok. Zekâ ve algı kapasitesi sınırlı çocukların bilimsel olarak da tanımlanabilen engeline acınmaz ki. Ama ille de ‘engel’den ötürü acıma mekanizmanı harekete geçiresin varsa; ‘normal’ kabul edilen yetişkinlerin “zekâsal engellerine”, “ruhi engellerine”, “vicdani engellerine”, “ahlaki engellerine”, “kültürel engellerine”, “siyasi engellerine” “karakter engellerine” bakabilirsin… Ne oldu? İçin çekildi birden bire değil mi? Eli yüzü düzgün birkaç kişiyi saymazsan, hiç de öyle sandığın gibi ‘sağlam’ bir toplumun içinde olmadığını gördün değil mi?

 

Şimdi sen de biliyorsun artık; bu kasabada çocuklarıyla uçurtma uçuramayan babaların var olduğunu, babalarıyla uçurtma uçuramayan çocukların bulunduğunu, yani aynı gökyüzünün altında yaşayıp belki de aynı buluta baktığın babaların ve çocukların varlığını sen de biliyorsun artık.

 

Vicdan mı? Tamam tamam, söylüyorum. Vicdan; gökyüzüyle yeryüzünün yan yana konduğu noktada başlıyor. Yani o uçurtması olmayan gökyüzlerini unutup; daha çok, daha çok, daha çok satabilmenin telaşı içinde birbirimizin gırtlağını sıktığımız yeryüzünün tam üzerinde… Bu “yeryüzünü daha çok satabilmek için birbirimizin gırtlağını sıkma” histerisine sen kısaca “rant” diyorsun!

 

Hani şu tam da içinde bulunduğumuz seçim sürecinde herkesin elinin herkesin gırtlağında olma durumu var ya, hani şu yeryüzünü daha çok satabilme telaşı nedeniyle… Daha çok gırtlak sıkma telaşına kapılıp da uçurtması olmayan gökyüzlerinin unutulduğu şu mevsimde telaffuz edilen “vicdan” sende bir yerlere tekabül ediyor mu?

 

Koy şimdi masanın üzerine: Çocuklarıyla uçurtma uçuramayan babalar… Babalarıyla uçurtma uçuramayan çocuklar… Uçurtması hiç olmamış gökyüzleri… Hıçkırıkları ve gözyaşlarını da koy masanın üzerine; oyunbozanlık yok!

 

Tamamsa, şimdi de “yeryüzünü daha çok satabilmek için birbirimizin gırtlağını sıkma histerisini” koymayı dene aynı masanın üzerine. Eğer bu dokuz kelimelik uzun cümleyi o masaya sığdırabildiysen (ki geri dönüp saydığından da eminim), vicdana sığmayacak kadar geniş bir masan var demektir. Ve fakat sığdıramadıysan…

 

Eğer sığdıramadıysan bir teklifim var sana: Biz bu seçimde yeryüzünden değil, gökyüzünden ve uçurtmalardan söz edilmesini isteyeceğiz.

 

Var mısın?

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..