Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uçurumlar ve Dağ menekşeleri

Uçurumlar ve Dağ menekşeleri
 

Bir çok menekşenin bir yamaçta açtığını hayal edin. Görüntüsü gerçekten çok güzel oluyor.


Tek katlı bir köy okulu bekliyordu gözlerim, iki katlı binayı görünce şaşırdım biraz… Hele bir de kaloriferli olduğunu duyunca iyice arttı şaşkınlığım. Neden şaşırıyordum sanki… Sene 1999 du. Bu kadarı azdı bile, güzel ülkemin parlak ışıklı çocuklarına.

İstemiyordum aslında bu işi yapmayı, bana göre değildi bu meslek. Ama böyle issiz güçsüzde oturulmazdı ki bir şeyler yapmalıydı. Ailem çok istemişti, oyalanırsın, zamanla seversin demişlerdi. Görücü usulüyle bir iş bulmak diye nitelendiriyordum. Zamanla seversin de neyin nesiydi. Ömrüm boyunca öğretmenlik yapamazdım. Bazı branşlarda ki öğretmen açığını kapatmak için üniversite mezunlarına bu imkan sağlanıyordu. Ücretli öğretmenlik denen şeydendi. Kadrolu değildim. (Hani sormayın sonra gül gibi işi niye bıraktın diye…)

Üniversite de Pedagojik Formasyon derslerinden almıştım biraz. Ben öğretmen olmak istemiyorum diye de bırakmıştım sonra. İstemediğim hiç bir şeyi yapmam ben. O yüzden yel değirmenlerine karşı savaşıyorum her daim. Hem hiçbir haltta öğrenmedim bu derslerden. 70 kişilik sınıflarda ne öğrenebilirdim ki? Bir şeyler yanlıştı, bir yanlışlık vardı bu eğitim düzeninde. Herkesi, ama herkesi öğretmen yapmamalıydılar bana göre…

Tamda böyle düşünürken bu işin içinde buldum kendimi.

Her gün 30 dakikalık bir minibüs yolculuğuyla okula ulaşıyorduk. Batı Karadeniz in kıvrıla kıvrıla tırmanan yollarında ilerlerken, uçurumların kenarlarından geçerken öğrendim uçurumları sevmeyi. Okulun hemen yanında bir mezarlık vardı. Oldum olası severdim, çocukluğum beri mezarlıkları. Yamaca gömülmüş mezarlar, yaşamla ölümün simgeleri gibiydi. Yaşamla ölümün arasında duruyordum ben. Bir yanım cıvıl cıvıl çocuk sesleri, bir yanım mezar taşları. Çok çekici bir durumdu benim için. Bir eskilik, bir yaşanmışlık vardı bu köyde bu durumda hoşuma gidiyordu.

Okulumuz masal diyarı gibiydi. Geceleri bizden sonra farelerin eğitim aldığı bir okuldu. :) Bahçesindeki ağaçlarda sincaplar gezerdi. Bir seferde gelincik* girmişti okulun içerisine ben acayip korkmuştum. Dersin ortasında camdan ağaçlarda gezinen sincapları izlerdik. Doğa sen ne muhteşemsin derdim içimden. Dağ menekşeleri şubatta açmaya başlardı serin yağmurlu baharlardan sonra ağaçlardan öğrencilerimin topladığı can eriklerini yiyerek günler geçerdi.

Teneffüslerde çizgi oynayıp, ip atlardım birden çocukluğuma dönmüştüm biraz büyük bir çocuktum hepsi bu. Çocuklar, olur olmaz her şeye gülerlerdi, en çok ta benim parmaksız eldivenlerime… Yüzlerine baktıkça beni de bir gülmek alırdı. Bazı günler sinirlenip gelirdim eve, elimdeki dosyaları fırlatır atardım, gitmek istemiyorum diye çok ağladım… Sabır işi bu öğretmenlik, sevgi işi, bende yeteri kadar yoktu her ikisinden de… Yine de beni seviyorlardı, bende onları seviyordum.

Köy çocukları şehir çocukları gibi değillerdi. Daha saf, daha içe kapanık, daha çok gözleriyle konuşurlardı.

Bağ bahçe zamanı gelirdi çocuklar okulu aksatmaya başlarlardı. Bilirdim ki aslında onların kendilerini iyi hissettikleri tek mekân bu okuldu. İstemezlerdi tarlada çalışmayı, kardeşlerine bakmayı, ama fazla seçenekleri yoktu. Çoğu liseye gitmeyecekti, aileleri mecburiyetten yolluyordu onları ilköğretime. Cezasından çekiniyorlardı.

Okul bitince kızlar evlenecek, erkekler özel taşkömürü ocaklarında işçiliğe gideceklerdi. Yada Trakya’daki tuğla fabrikalarında çocuk işçi olarak çalışacaklardı. Hayatın onlara verebileceği en önemli şey buydu onlar için. Olacağını bildiğiniz bu durumları engelleyecek gücünüz olmadığı için, birazda hüzünlü bir iş öğretmenlik. İçlerinden bir kısmı kendi çabalarıyla, biraz da öğretmenlerin baskısıyla okudular, liseye gidebildiler. Bir kısmı da üniversite de okuyor şu an. Bir kaçıyla görüşüyorum öyyetmenim diyorlar bana hala :)

İki eğitim yılı elimden geleni yapmaya çalıştım. Bazılarının üzerinde başarılı oldum bence, bazılarına gücüm yetmedi. Sonra sonra olmadı tabi görücü usulü iş bana ters geldi. Üzerime tam oturmayan bir elbise gibiydi bu meslek. Öğretmen olmak benim hiç hayalim olmamıştı. Daha gençtim hayallerim vardı onları kovalamalıydım. Bitti tabiî ki bu macera macera diyorum bence güzel bir maceraydı… Gülümsemelerle hatırladığım yıllardı. Elimde güzel dostlukların kaldığı hoş bir deneyimdi.

Çocuklar benden ne öğrendiler bilmiyorum ama, ben onlardan çok şey öğrendim.

İyi ki yapmışım dedim sonra, iyi ki yapmışım….

*Gelincik, Mustelidae familyasından <ı>Mustela cinsinden bazı küçük yapılı etçil türlerinin ortak adı.

 
Toplam blog
: 21
: 676
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

" verba volant, scripta manent." Hayatıma sürekli anlam katmakla meşgulüm. Galiba en iyi yaptığım i..