Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Uçuşan harfler

Uçuşan harfler
 

 Köpeğime kitap okumayı öğrettim. Basbayağı kitap okumayı öğrendi. Daha doğrusu benim sesimden hikayeler dinlemeye, şiirler okumaya alıştı. Ne zaman elime bir kitap alıp koltuğuma otursam, hemen kuyruğunu sallayarak gelir, yanı başıma oturur, gözlerini gözlerime diker, sesimi duymak için sabırsızlanır adeta! Kitabı okurken bazen ara veririm ve Paskalı seyretmeye koyulurum o dakikalar… Paskal dışarı bakar.  Çok uzaklara, karanlıklara, yalnızlıklara baktığını görürüm. Sanki çok büyük bir aşk yaşamış, kavuşamamış gibi gözünden yaşlar süzülür. Böyle zamanlar onun duygularını çok yoğun yaşadığını düşünürüm. Belki de o da biz insanlar gibi aşkın ne demek olduğunu biliyor. O karanlıklara bakar iken benim aklıma şairin şu dizeler gelir hep: ”o benim köpeğim değil; ben onun insanıyım”*

Yine öyle günlerden bir gün. Elimde yeni aldığım bir kitap var. Daha kitabın kapağını bile açmadan büyülenmiş gibiyim. Bu çok sevdiğim yazarın son romanı elimde işte. Sayfalarını koklayıp, dünyada ki en güzel kokulardan birisinin de kesinlikle kitap kokusu olduğunu düşündüğüm bir an. Elimi bu yeni kitabın üzerinde gezdiriyorum. Paskalda benimle beraber kitap okumaya hazırlanıyor ve geçip köşesine oturdu bile. Ama o akşam her zamankinden farklı şeyler oldu. Ben ilk cümleyi okur okumaz, harfler hareket etmeye, satırlar uçuşarak kitabın sayfalarından çıkmaya başladı. Paskalda ben de ne yapacağımızı bilmeden öylece seyrediyorduk. Harfler bir ahenk içinde bir o yana bir yana koşturmaya başladı. Uçuşan harfler birden baş ucu romanımın önünde sıraya girdi. Kitaplıktan o kitabı aldım. Kitabın kapağını açar açmaz kitabın kahramanları çıktı. Karşımıza geçip roman kahramanları oturmaya başladı. Paskal onları tanımış gibiydi; ama yine de havlıyordu. Sanki onlara hoş geldin diyordu köpek dilinde. Bende geçip karşılarına oturdum. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Romanda ki olaylar gözümün önünde canlanıyordu ve ben bütün bu sahneleri okumuştum. Romandaki kahramanlardan birisi beni fark edip:

-“Cin çarpmış gibi ne bakıyorsun. Bak köpeğin bizi hemen tanıdı. Sen hala tanıyamadın mı yoksa” dedi ve ardından kuvvetlice bir kahkaha patlattı.

Tanıdım tanımasına; ama ben sana aşıktım biliyor musun? diyecektim nerdeyse şuursuzca, birden hatırladım, diğer roman kahramanın onu nasıl kıskandığını şimdi sana böyle bir şey desem senin burnundan fitil fitil getirir sonra biliyorum. Bana da uygun bir ceza keserdi eminim. Ayrıca desem ne olacak sanki. Bütün bunlar kuvvetli muhtemel benim bilinç altımın bana bir oyunu. Sizde gerçek değilsiniz diye düşünürken diğer roman kahramanı da söze karıştı:

-Sen ve köpeğin bizi gerçekte öylesine var edip bize öylesine inandınız ki okurken,  her şeyi bizimle yaşadınız, biz de roman kahramanları bir araya gelerek seninle ve köpeğinle gerçekten tanışmak istedik. Ve buraya geldik. Yarın senin doğum günün. Hem de sana çok değişik bir doğum günü hediyesi verelim diye düşündük. Bugüne kadar hiçbir insan, hiçbir köpeğe kitap okumayı öğretmedi, ona hikayeleri ve şiirleri sevdirmedi. Bu yüzden seni seçtik…

O an Paskal oturduğu yerden kalkıp, o baş ucu romanımızın ana karakterinin yüzünü yalamaya başladı. Kahramanlarımız halinden oldukça memnun gözüküyordu. Paskal, yerde yuvarlanarak, onlara şımarmaya başladı, kahramanlara kendisini sevdirmek için her şeyi yapıyordu. Sırt üstü yatıp, ayaklarını havaya kaldırıp seviniyordu.

Bense bütün bunların bana bilinçaltımın bir oyunu olduğunu düşünüyordum sürekli. Çok fazla konuşmamaya dikkat ediyordum. Öyle ya da böyle fark eder mi? Nasıl olursa olsun bu anın tadını çıkarmaya karar verdim. Roman kahramanları da bunu hissetmiş gibiydiler. Bir süre sonra vazgeçtim çok konuşmama kararımdan. Hep beraber konuştuk, şiirler okuduk, şarkılar söyledik, şaraplar içtik. Ben hep farklı şiirler okuyordum, onlarsa romanda ki cümlelerin dışına çıkamıyordular sanki orda ki şiirleri okuyordu hepsi. Orda ki sözcüklerle konuşuyorlardı. Bazen öyle anlar oluyordu ki kahramanlarımız bir şiiri okurken bende onlarla okumaya başlıyordum.  Ve şiirden sonra kimin hangi cümleyi kuracağına kadar hepsini biliyordum. Bunu da kendime bir oyun edinmiştim.  Onlarla aynı cümleleri kuruyordum. Sonra hep beraber gülüyorduk. İlerleyen saatlerde

herkes birbiriyle dans etmeye başladı. Bende bir ara o aşık olduğum roman kahramanıyla dans ettim. Ona aşık olduğumu da söyledim. Her birinin karakterini romanda yazan sözcüklerin dışına çıkarak daha fazla tanıdım.

Saatler nasıl geçti anlamadım. Gün ağarmaya başladı. Paskalda ben de diğer roman kahramanları da halimizden oldukça memnun gözüküyorduk. Fakat birden bir şey oldu roman kahramanlarını bir telaş aldı. Gitme vakitlerinin geldiğini söylediler ve bizimle vedalaşıp geldikleri gibi gittiler. Önce küçülerek harflere benzediler sonra uçuşarak tekrar kitabın içine döndüler. Paskal ‘a baktım. Yatağımın kenarına kıvrılmış uyuyordu. Dışarıyı seyretmeye koyuldum. Gün doğmak üzereydi. Gün doğmadan önce lacivertin ve turuncunun o muhteşem rengi vardır ya o saatlerdi işte. Bu yüzümdeki mutlulukla karışık ifade ile uyumaya gittim.

Ertesi günlerde yine Paskalla beraber kitap okumaya devam ettik. O kitabı elime alır almaz, Paskal bana bakıp üç kez havlıyordu. Ben ne demek istediğini anlıyordum. Paskala bakıp gülümsüyordum. Sanki roman kahramanları da bize gülümsüyordu. Biz hep beraber gülüyorduk…

.

 

Cennet Güvenç…

 

 

 
Toplam blog
: 27
: 589
Kayıt tarihi
: 19.02.13
 
 

Aylak  Madam. Felsefezede. İdealist bir öğretmen. Edebiyat, kitap okumak, film izlemek ve güzel y..