UEFA’nın “yel”i ve Platini’nin “dil”iyle kanatlanmak!..

Radara yakalanmak!..

Trafik kurallarını ihlal etmenin bir başka adı.

Kurulan radar, aslında oradan geçen bütün araçlar içindir. Ama kimi araç sürücüleri için radarın olup olmamasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü onlar, hem radarın yerini hem de işini bilirler. O bakımdan, aynı yolda/ yönde giderken, radardan kurtulmanın keyfini sürerler.

“Önden giden külüstür araba bile benden hızlı gidiyordu” demeniz yetmez. Çünkü siz aynı hızla giderken, o, radarın yerini bildiği için hızını ona göre ayarlamış, radarı geçince de basmıştır gaza...

Her gün, herkesin geçtiği yerde, sadece sana göre bir “radar tuzağı” kurulmuş duygusuna kapılırsın!..

Radarın kapsama alanına girmeyen ya da o anda radarın kapatılmasıyla kurtulanlar, yani o/ onlar, “Ben ceza yemedim; benim ehliyetime el konmadı” diye böbürlenmeleri yetmezmiş gibi, bir de sizi suçlarlar!

Kimileri yakalansa ne olacak?

Yazgı/ şans, bu olsa gerek!..

*****

Radara yakalanmak!.

Bu, “futbolda darbe”nin adı 3 Temmuz’la futbol diline de girdi.

Neymiş?

Fenerbahçe radara yakalandı!

Yani?

Şike yaptı!...

Koskoca “futbol dünyası”ndan tek bir takımın “radara yakalanması”, ortada kuşkulu bir durumun olduğunu ortaya koymaz mı?

Ayrıca siyasal/ toplumsal davalarda yıllar öncesine gidilmesine karşın “şike davası”nın bir iki ayla sınırlı tutulması niye sorgulanmıyor?

İşte bunlar, yapılmıyor olduğu için birileri de kalkar, “Ben temiz, sen kirli” türküsü çığırır: ortalıkta “doğruluk abidesi” olarak dolanır.

*****

Fenerbahçe radara yakalandı!

UEFA da, en büyük “baş” olduğu için, sopayı “baş”a indirmeye hazır bekledi hep. Başka ülkelerin takımları söz konusu olunca bin dereden su getiren UEFA ve “baş”ı Platini, sonra alttakiler,  Fenerbahçe’ye her fırsatta “darbe” vurmayı kutsal görev saydılar.

En son, Rumen ekibi Steaua Bükreş’in kurtarılması...

UEFA müfettişinin dayanağı ne?

Mahkeme kararı...

(“Özel Yetkili” sıfatı taşıyan mahkemeler şu anda yok. Eldeki davalar bitene kadar, mahkemeler görevde kalacaklar. Bu “garabet” bile, mahkemelerin hangi davalara baktığı da göz önünde tutulursa, anlayana çok şey anlatır.)

UEFA’nın, ceza keserken daha Yargıtay aşaması olan bir mahkeme kararını “dayanak” yapması, kuşkuları, önyargılı olunduğunu akla getirir. Bırakalım, hukukçuların dile getirdiği hukuksuzlukları, daha sonuçlanmadığı için “iddia” düzeyinde kalan bir karar, UEFA’nın da niyeti açıkça gösterir.

*****

Özellikle Fenerbahçe’nin ceza alması, içerideki hava gözlemlendiğinde karşımıza ne çıkar?

Sevince boğulmak!..

UEFA’nın "el"i ve “yel”iyle kanatlanmak ne hoş!..

Platini’nin “dil”iyle koşunanlar, kanatlananlar da öyle!...

Kimileri, güncel deyişle söylersek, “destan yazdıkları”nı sanıyorlar. Bu konuda, ortada bir “lobi faaliyet”inin olduğu kokusu da yayılmıyor değil. Daha dün, sonucu duyuranları düşünün.

“Lobi faaliyet”i takımlarımızın ceza almaması ya da “hafiften atlatma” yönünde değil; “Mahvolsun da...” türünden. Oysa dışarıda “lobi yapmak”ta yetersiz olduğumuzdan, bize destek olacakları yurtdışında bulamadığımızdan söz edilir.  Yani kendi lehimize karar çıkartmak gücümüz zayıf! Yani bizi kollayacakları bulamıyoruz; karşımızdakilerin “başarı”sı bundan!

*****

Bekleyiş “boş”, beklenti “dolu” çıktı.

Kazananlar kimler?

UEFA’nın "eli" ve “yel”iyle kanatlanan, Platini’nin “dil”iyle konuşanlar...

Sona doğru:

Öngörü sahibi olduğunu sanan kimileri ne dese beğenirsiniz:

“Aziz Yıldırım, başkanlığı bıraksaydı, Fenerbahçe ceza almazdı.”

Bu bile, başlı başına, Fenerbahçe’ye bir "tuzak" kurulduğunun anlatımıdır. Çünkü “bıraksaydı ceza alamazdı” demek, aslında olmayan bir cezanın verildiğini anlatır. Öyleyse ortada bir “hizaya sokma”, “darbe yapma” var.
 

http://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutce@yandex.com