Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '06

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Ufalayıp serçelere attım...

Ufalayıp serçelere attım...
 

Hiç de zor değilmiş. Bunu başarabileceğimi sanmıyordum ama kendi kendimi bile şaşırtmayı başardım sonunda. Öfkemi kontrol edebildim. Öfkemin gırtlağımı yakmaya başladığını hissettiğim an, öfkemi karşımdaki kişiye yöneltmek yerine, kapıyı açıp dışarı çıktım. Biraz dolaştım, düşündüm ve sakinleşip geri döndüm. Karşımdaki kişinin beni öfkelendirmek ve bağırmamı sağlamak için söylediği sözleri beynimde ufalayıp etraftaki serçelere attım. Artık öfkenin kırıntısı bile kalmamıştı aklımda. Rahat ve huzurlu bir kalp ile yerime oturdum.

Öfkemi yenme konusunda bu zamana kadar pek başarılı değildim oysa. Kolay öfkelenen, hele de öfkelendiği zaman etrafında ne varsa kırıp döken biri hiç olmadım. Bunun işleri daha da zorlaştırdığına ve kırıp döktüğün şeylerden ziyade karşıdakinin kırılan kalbinin onarmanın daha da zor olduğunu hep bildim. Ama ben bir insanım ve bu insan nezaketsizliğe, saygısızlığa, düşüncesizliğe karşı öfkesine hakim olamıyor. Bunları karşısındakine biraz sert bir dille anlatıyor. Çünkü bu insan anlayamıyor bunları. Hayatın insanlar tarafından basitleştirilmesini, insanların birer eşya gibi değersizleştirilerek onlara özen gösterilmemesini anlayamıyor. O nedenle öfkesini kontrol edemiyor(du).

Şimdi ise atılan tek bir adım her şeyi, kendimi bile değiştirmemi sağladı. Bağırmak çözüm değil. Belki kendin için, içindeki öfkeyi boşaltmak için bir çözüm olabilir ama sonrasında bir kasırganın dağıttıklarını toplamak daha zor. Ben o kasırgayı engelledim ve sonuçta kimse zarar görmedi, buna kendimde dahil.

Gurur... Gurur, dozu ayarlanmadığı vakit, seni ve etrafındakileri yakan bir kezzap gibi. O gurur, o kezzap bana hayatım boyunca öfkemi göstermemi, çünkü karşımdakinin sözlerine kayıtsız kalmanın bir nevi zayıflık olduğunu söyledi. Oysa gerçek bu değildi. Gerçek, bazen kayıtsız kalmanın, susmanın karşıdakine çok daha önemli bir ders vereceğiydi. Bunu öğrendim. Gururun dozunu ayarlamayı da.

Her zaman yanlış olduğunu düşündüğüm durumlarda tepkimi açıkça ortaya koymaktan yanayım. Ama bazen yanlışı yapan öyle biri oluyor ki, sen kendini parçalasan da anlatmak için, o bildiğinden şaşmıyor. Kendi doğrusu öyle bir duvar örmüş oluyor ki etrafına başka bir şey göremiyor. Senin sözcüklerin o duvara çarpıp paramparça oluyor. Böyle birine öfkelensen ne olur, doğruyu göstermeye çalışsan ne olur? Sonuçta ortak bir noktaya varma olasılığı ne kadardır? Bu nedenle sakin olmak ve o kişiye doğru olanı, en azından düşüncelerini anlatmanın başka bir yolunu bulmak gerekiyor. Eğer buna gücün varsa ... yoksa aynı konu sürekli tadı bozulmuş bir yemek gibi ısıtılıp ısıtılıp önüne sürülmeye devam ediliyor. Öfken ise bu yemeğin daha çok masada kalmasına neden oluyor.

Sonunda anladığım tek şey; eğer karşındaki çözüm konusunda katı bir tutum içindeyse öfkeni ona önce susarak ve anlamasını bekleyerek göstermen gerektiği. Bu bir çözüm yolu olmadığı takdirde başka bir yol bulmak zorunda kalacağın. Ben şimdilik susmayı yeğledim. Daha sonra nasıl bir çözüm yolu bulacağım konusunda ise henüz bir fikrim yok...

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..